Gelin gülle girelim, gül yüzlünün yurduna, Saygı, sevgi, hoşgörü, eşlik etsin kalplere. Hoş seda bırakalım, ömrümüzde her ana! Saygı, sevgi, hoşgörü, eşlik etsin kalplere. Omzunuzda bu ülke, yarınlara yıl alsın, Erdemli nesillerce, mutluluğa yol alsın. Nice yüzyıllar boyu, özgür, payidar olsun! Saygı, sevgi, hoşgörü, eşlik etsin kalplere.

ŞevkeÜnal Kar t M. Oğuz 1960'lı yılların sonunda İstanbul Suriçi’nin Samatya semtinde geçen çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinden başlayarak, hayatının ilginç anılarını okuyucularla sözcüklerinde paylaşırken arka planda 70'li yıllardan 2000'li yıllara kadar uzanan süreçte ülkemizin geçirdiği sosyal ve kültürel değişimi de gözler önüne seriyor... Güldüren, düşündüren, kimi zaman da hüzünlendiren hikâyeleriyle o dönemi yaşamış kuşağı nostaljik bir yolculuğa çıkarırken, günümüz kuşağına da yabancısı oldukları

Ne ektiysen ben biçtim Sen doldurdun ben içtim Ben beni sende buldum Senden önce ben hiçtim Gülşeninden atsa da Pazarlarda satsa da Dikenleri batsa da Bülbülüm, gülü seçtim

Sesinin tonu yükselmişti. Sinirden boynundaki damarların şiştiği belli oluyordu. O an benim de sinir katsayım yükseldi. “Kendine gel Ümran. Ben herhangi bir tarafta değilim, bu bir. İkincisi Ülkücüler faşizme de komünizme de, hasılı her türlü izme karşıdır. Onlar serdengeçti Türk Milliyetçileri. Son Türk kalesinin yılmaz bekçileri. Türk Milletinin bekası için gözlerini kırpmadan canlarını feda etmeye hazır, vatanın gerçek evlatları. Bunun neresi kötü?” “Biz neyiz? Üvey evlatlar mı? Biz ezilen işçi sınıfında

Kendini anlat dediler. Hangi kendimi anlatayım dedim, başladım anlatmaya. Gerçi yazasım ve anlatasım yoktu aslında.Hiç de içimden gelmiyordu kendimi anlatmak. Ama yine de anlattım kendimi, dilimin döndüğünce, nefesimin yettiğince. Yazmasam mı artık, duygu ve düşüncelerimi paylaşmasam mı, okumasa mıydım ki dünyadaki bütün kötülükleri? Dünyaya at gözlüğü ile mi baksaydım diyorum? İnsanların sıkıntılarını, çektiği acıları bilmezdim belki de. Yorulmazdım o zaman. Kendime zaman ayırırdım. Kendimi unutmazdım. Çay

Salıver kızıl saçlarını omuzlarına Isıt kıştan kalmış yüreğimi Alıver kollarına sarıl belimden usulca Dökülsün hasretim deryalara Fısılda kulağıma sevgini

Avrupa tarihinde önemli yeri olan iki olay; çok derin iz bırakan İkinci Dünya Savaşı ve İmparator Napoléon Bonaparte’ın sürgün dönemi, Socrat Fawzi’nin özgün anlatımıyla ilkinde gerçekçi, diğerinde fantastik bir bakış açısıyla anlatılıyor… İlk öykü, İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçer… Başarılı mühendis Paul Kramer ile Doktor Maria Strauss, birbirlerine büyük bir aşkla bağlıdır. Ancak, bir Nazi subayı olan ve Maria’ya karşılıksız aşk besleyen kuzeni Karl, bu aşkın karşısındaki en büyük engeldir. “Saint Hel

Şemsi; ailesinin, çocuklarının temel taşı mutluluğun sevincin ana gövdesi. “Sağ yanımda hayâ, sol yanımda iman” her zaman onunla birlikte olacağım... Peki, ben kim miyim? Şemsi güneş olduğuna göre, ben de güneşin aklıyım, onun ile yaşayıp, gülüp oynayacak onun ile bütün dertlere göğüs gereceğiz. Akılsız insanın hayatla baş etmesinin ne kadar zor olduğunu bu kitabı okuyunca daha iyi anlayacaksınız... “Sağ yanıma hayâyı, sol yanıma imanı” aldım.

Gözlerin deniz miydi, girdaba düştü gönlüm Sözlerin masal mıydı, dağları aştı gönlüm Vuslata ermeden ah! Yanıldı şaştı gönlüm Onulmaz bir aşktın sen, şifasız derde saldın Sönmeyen bir yanardağ, bir külsüz ateş kaldım

Birden ışıklar söndü, her taraf karanlığa büründü. Fidan ne olduğunu anlamaya çalışırken, Hayat Ağacı’nın kahverengi dalları arasından koca gagalı kartal kanatlarını açarak üzerine doğru geliyordu. Fidan elleriyle kartalın başını itiyor, her yaptığı hamlede başarısız oluyor, kartalın kanatları tüyleri elinde kalıyordu. Kartal güçlü, keskin gagası ile ellerini ısırıyor, göğüslerine doğru gagasını uzatıp memesine ulaşmaya çalışıyordu. Elleri kan içinde kalmış, kartalı kendinden uzaklaştırmaya çabalıyor, bir y

Birinci Dünya Savaşı dönemini yaşamış ve hala hayatta olan bir kısım gazi ve şehit yakınının anlattığı savaş anıları, 1970`li yıllarda bizleri derinden etkilemişti. Onların gözlerinden sıcak yaşlar akıtarak anlatmaya çalıştığı olaylar, zorluk içinde geçen hayatlarının kırık dökük anılarıydı. O günlerde acıklı bir hikâye dinler gibi dinlediğim olayların o insanların yüreklerinde iyileşmez ve hala kanayan bir yara olduğunu sonraları fark edebildim. Zaman geçtikçe, çocukluk yıllarımda zihnimde unutulmaz izler

Kemal Hatunoğlu, yaşadığı dönemde bir kente imzasını atmış insanlardan biridir… Güçlü soyadının altında ezilmemiş, Erzurum'un sosyal yaşamında her zaman aktif bir rol üstlenmiştir. İyi bir evlat, iyi bir baba, iyi bir eş, can bir dosttur… Doğru bildiği yoldan ayrılmamış, savaşın getirdiği acılarla dolu çocukluğunun üstesinden gelmiş, başını öne eğmemiştir… Söz uçar, yazı kalır… Kızı Neslihan o anıların kanadından tuttu ve babasını anlattı… Sadece babasını değil, o dönemin Erzurumu'nu, insanlarıyla, sok

Şifa Tanecikleri Kısa Özet Hikâyemizi gözetmek kolay olmayabilir ama bu, hayatlarımızı ondan kaçarak geçirmek kadar zor değildir. Savunmasız olduğumuz durumları kucaklamamız felaketi çağırabilir fakat sevgiden vazgeçmek kadar tehlikeli değildir. Hangisi daha risk taşır? İnsanların ne düşündüklerini bırakmak mı, yoksa gerçekten nasıl hissettiğimizi, neye inandığımızı ve kim olduğumuzu terk etmek mi? Tüm kalbimizle, kendimizle dürüst yaşamak hayatlarımıza yadsınamaz bir değer katar. Yeni güne uyanmak ve ha

Duyguların Renkleri Kısa Özet Sorun ha? Demek bunu bir sorun olarak değerlendiriyorsun? Demek sana destek verirsem o kadından kendini kurtarabileceksin, öyle mi? Sigara mı bu, ha? Kötü alışkanlık mı? Hasta mısın, söyle? Sana yeni bir kalp mi lazım, böbrek mi lazım? Ben veririm! Sana can mı lazım, Orhan? Benim canım sana feda olsun! Yeter ki söyle! Söyle, ekonomik sıkıntın mı var, ha? Neyimiz varsa satalım! Gecemi gündüzüme katar, çalışır öderim! Borcun varsa o borç ödenene kadar aç açıkta kalmaya bile razı