Hindistan'da Müslüman hâkimiyetinde Halacî hanedanlığı, özelikle de Alâeddin Halacî' (1296-1316) dönemi oldukça önemli bir yere sahiptir. Sultan Alâeddin Halacî'in döneminde Müslümanlar Hindistan'da emsalsiz fetihler yaptılar. Hindistan'ın dört bir yanına ordular gönderdiler. Alâeddin Halacî bir taraftan yakın ve uzak bölgede yaşayan bağımsız Hindu Racalara ve padişahlara kendi egemenliğini kabul ettirirken diğer taraftan ise dışarıdan gelen Moğol saldırılarıyla mücadele etmiştir. Eğer Sultan Alâeddin Halac

Ikinci meşrutiyet döneminde öldürülen hasan fehmi ve ahmet samim'den sonra Zeki beyin öldürülmesi toplumda büyük tepkiyle karşılanmıştır. Yapilan tetkikler sonucunda zeki beyi öldürenlerin fedai subaylar denilen gizli bir gruba mensup iki kişi olduklarını ortaya çıkarmıştır.

Adnan Menderes'in yaşamı, siyasi hayatı ve yakın ilişkilerini farklı bir bakış açısı ile ele almaya çalışacağız. Adnan Menderes'in inişli-çıkışlı hayatına paralel psikolojik yapısındaki aynilik, siyasi tabloya nasıl yansımıştı? Alfred Adler'den yaptığımız şu alıntı aslında bunu belli bir perspektifte anlamamızı, ikircikli düşüncemizin önündeki sisleri dağıtmaya biraz olsun yardımcı olabilir mi? Saygınlık tutkusu, ruhsal yaşamda bir gerginliğin doğmasına yol açar; bu erginlik nedeniyle insan güçlülük ve üstü

Göç kavramı, en temel ve kabul gören anlamıyla bireylerin bulundukları yerleri geçici ya da kalıcı olarak değiştirmesidir. İktisadi, siyasi, eğitim, sosyo-kültürel nedenlerle meydana gelen göçler, uzun süreli ve kapsamlı bir nüfus hareketleridir. Tarihi çok eskilere dayanan göç kavramı ile ilgili olarak günümüze gelinceye kadar birçok çalışma yapılmış, kuramlar geliştirilmiş, plan ve projeler hazırlanmıştır. Tarihsel süreç içerisinde ülkelerin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapılarında önemli değişiklikle

Tarih, insanlık hafızasıdır ve ondan ders alınıyorsa bir anlamı vardır. Bu yüzden çok zengin bir tarih hazinesine sahip olmamız, insanlar onunla ilgileniyor, koruyor ve ondan faydalanılıyorsa övünç kaynağıdır. Ama eğer faydalanılamıyor veya tarih insanlığın faydalanmasına sunulamıyorsa, yağmadan talandan korunamıyorsa, korunanı depolarda saklanıp çürütülüyorsa, utanç kaynağı olarak kabul edilmelidir.

Hindistan'da insanlık tarihi başlangıçtan günümüze coğrafi konum, iklim ve kültürel açıdan diğer kıtalardan oldukça büyük farklılıklar arz etmektedir. İslam'ın doğuşundan sonra 712 yılında Muhammed bin Kasım komutasındaki İslam ordusu Karaçi'den Hindistan'a girmiş ve Multan Bölgesi'ni fethetmiştir. Bundan sonra yapılan farklı seferler ve fetihler sonucu 1857 yılına kadar Hindistan'ın büyük bir bölümünde Müslümanlar hâkim olmuşlardır. Muhammed bin Kasım'dan sonra 999'da Gazneli Mahmud Hindistan'a on yedi sef

Kendinize bir soru yöneltip /Derseniz ki: Nedendir Milletçe üstümüzdeki /Bu agresiflik? /Bilin ki; yanıt /Fazla uzakta değildir. /Yanıt: üstümüze giydirilen /Deli gömleğidir. /Kültürdür, sistemdir, yönetimdir. Çünkü haksızlıklarla yetiştik /Kinler ve öfkelerle beslendik! /Sevgi sözctikleıirıi ayıp saydık /Sevmekten çekindik. /Dikenli bir öfke ağacına /Ve zehirli bir sarmaşığa döndürdü /Hepimizi sevgisizlik.

Türkiye'nin Selçuklu Çağında adlarına türbe inşa edilmiş kadınların yaşamları, statüleri ve onlara ithaf edilerek yapılan türbeler bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Dönem kaynaklarında kendilerine çok az yer verildiğinden kimisinin yaşam öyküsü genel hatla-rıyla belirlenmiş, kimisinin ise dönemin siyasetine ya da siyasi olaylarına bizzat dâhil olması, hayatlarının bir bölümünü hangi statüde geçirdiklerini tespit etmeye imkân vermiştir. Türkiye'nin Selçuklu Çağı ile sınırlandırılan çalışmada ele alınan

İnsan, sosyal bir varlıktır. Bu anlamıyla, insanın duygu, düşünce ve davranışları sadece kendi iç benli-ğinden ve dürtülerinden kaynaklanmaz, bunlarla bir-likte geçmiş deneyimler, içinde yaşanılan dönem, ile-tişim halinde olunan toplum ve diğer canlılarla etkile-şimi de önemli ölçüde etkili olur. Bugünkü yapımızı oluşturan her şey, geçmişten bu güne taşıdığımız deneyim ve birikimlerimizin ortaya çıkardığı bir ürün niteliğindedir. Gündelik yaşantımız-daki bütün duygu ve düşüncelerimiz, geleceğe yönelik bütü

Muharrem Yellice'nin 70'li yıllarda Tez olarak, Ziya Gökalp'in Türk Töresi eserini Osmanlı Türkçe'sinden Yeni Türkçe'ye çevirip, aradan geçen 40 yıl gibi uzun bir zaman sonra yeniden ona sarılması; sanayileşerek batılaşan Türkiye'de kaybolmakta olan kadim değerlerin hüznü ve endişesini taşımaktadır. Aynı kaygı 100 yıl önce Ziya Gökalp'te doğmuştu ve onun için kaleme sarılıp Türk Töresini yazdı. En verimli çağında ölmesi onun yapacağı keşif ve yeniliklerin kitaplara geçmesine imkan vermedi.. Türk'ün değerl

Son zamanlarda televizyonu açtığımızda ekranda karşımıza çıkan elli yıl önceki bir film ya da belgesel, radyodan kulağımıza gelen eski bir şarkı ya da türkü, sosyal medyada geçmişle ilgili paylaşılan siyah beyaz fotoğraf kareleri fazlaca rağbet görmektedir. Çocukluğunu ya da gençliğini 1960, 1970, 1980 senelerinden itibaren yaşamış olup, o yıllarda giyilen siyah beyaz okul önlükleri ve kara lastik ayakkabıları ile boş yağ teneke kutularına dikilen çiçekler, teneke zeytinyağı kutularından yapılan kumbaralar

Anadolu bin yıllardan beri birçok medeniyete, ulusa, devlete ev sahip-liği yapmış eşsiz topraklardır. Nice hanedanlıklar, nice uluslar yaşam sür-müşlerdir. Bunun akabinde ülkenin hemen hemen her bölgesi tarihi ve kül-türel varlıklar açısından adeta cennet köşesidir. Bu tarihi zenginliklere sa-hip en önemli merkezlerden birisi de Yukarı Fırat'ın göz bebeği olan Ela-zığ'ın Baskil ilçesidir. İlk çağlardan beri insanlık tarihinin yerleşim bölge-lerinden biridir Baskil ilçesi. Özellikle Fırat suyunun kıyı kesiml

We had long desired to stand face to face with Chinese and Japanese farmers; to walk through their fields and to learn by seeing some of their methods, appliances and practices which centuries of stress and experience have led these oldest farmers in the world to adopt. We desired to learn how it is possible, after twenty and perhaps thirty or even forty centuries, for their soils to be made to produce sufficiently for the maintenance of such dense populations as are living now in these three countries. We

The Island of Cyprus is situated in the innermost basin of the Mediterranean Sea; about 40 miles distant from the Asia Minor coast on the north, and about 60 miles from Syria on the east, and 238 miles from Port Said to the south. It is the third largest island in the Mediterranean, ranking next to Sicily and Sardinia. The larger part of the Island is in the form of an irregular parallelogram, 100 miles long and from 30 to 60 miles broad; while on the north the eastern extremity runs out beyond this into a

Winter as we understand it east of the Rockies does not exist. I scarcely know how to divide the seasons. There are at most but three. Spring may be said to begin with December and end in April; summer, with May (whose days, however, are often cooler than those of January), and end with September; while October and November are a mild autumn, when nature takes a partial rest, and the leaves of the deciduous trees are gone. But how shall we classify a climate in which the strawberry (none yet in my experienc

In the month of August, 1841, I attended an anti-sla­sla­very convention in Nantucket, at which it was my happi­very happi­ness to become acquainted with Frederick Douglass, the ness writer of the following Narrative. He was a stranger to nearly every member of that body; but, having recently made his escape from the southern prison-house of bonda­made bonda­ge, and feeling his curiosity excited to ascertain the prin­ge, prin­ciples and measures of the abolitionists,—of whom he had ciples heard a somewhat v

As touching reasons, it may be pleaded for the Roman method, that they are most fit to have charge of a thing, who least desire to pervert it to their own ends. And, doubtless, if we examine the aims which the nobles and the commons respectively set before them, we shall find in the former a great desire to dominate, in the latter merely a desire not to be dominated over, and hence a greater attachment to freedom, since they have less to gain than the others by destroying it. Wherefore, when the commons are

Since the first edition of this pamphlet appeared in the year 1897, investigation in this department of scien­ce has made such marked progress, notwithstanding the sli­ght amount of material, that a revision has now become de­sirable. It can be readily understood, that a new science, an investigation on virgin soil, such as the Maya study is, ma­kes more rapid progress and develops more quickly than one pertaining to some old, much explored territory. In addition to numerous separate treatises, special men­

This book is in all probability the last of a series of writings, of which--disregarding certain earlier disconnected essays--my Anticipations was the beginning. Originally I in­essays--in­tended Anticipations to be my sole digression from my art or tended trade (or what you will) of an imaginative writer. I wrote that book in order to clear up the muddle in my own mind about innumerable social and political questions, questions I could not keep out of my work, which it distressed me to touch upon in a stup

Introduction: of the dignity of the farmer The pursuits of commerce would be as admirable as they are profitable if they were not subject to so great risks: and so, likewise, of banking, if it was always honestly conducted. For our ancestors considered, and so ordained in their laws, that, while the thief should be cast in double damages, the usurer should make four-fold restitution. From this we may judge how much less desirable a citizen they esteemed the banker than the thief. When they sought to commend