“Çilbik dağlarda... Çilbik, kırk kısrak çobanı olmuş... Kısraklar doru, süt beyazı, ala, som altın tüylü... Kısraklar rahvan, çort, küheylân... Her biri birer ceylan... Her biri hızlı, süzgün, bakışları sezgin... Kırk kısrağın kırkı da her yıl doğururmuş. Çilbik, öz dilinde türküler söyleyerek anaları ile tayları otlatırmış... Kısraklar dağdan dağa uçar, Çilbik de bir onun bir ötekinin sırtına atlar, sanki rüzgârdan kanat, tayları da arkasına takarmış...”