Radyo ve televizyon hayatı boyunca keskin ve kıvrak mizah anlayışıyla tanınan Ayça Şen, bu kez edebiyata rengini katıyor. Sivri ve esprili olduğu kadar sahici bir dile sahip olan Ayça Şen, derin anlatımıyla okuyucuyu hayatın trajik, tuhaf, kanlı, saf, komik yönleriyle yüzleştiriyor.
Ayça Şen, özgün yaklaşımı ve diliyle odak noktası tek bir kişi olan hikayeyi iki değişik karakterin bakış açısıyla zenginleştiriyor. Benimsediği tarzın zorluğuna inat alabildiğine akıcı bir dille akıp giden bu hikaye. Ayça Şen hayranlarının elbet merakını uyandıracak, fakat bugüne kadar döktüğü taşların fazlası var bu kitapta.
Küçük bir kız çocuğunun, küçük olmayı, ergenlik sürecini; arkadaşlık, aşk, aile ilikşilerini keşfetmesinin hikayesi. 80 kuşağının tanıdık geçmişinden bir hikaye; bizden bir hikaye.
...Huzursuz ortamlarda kalbinin üzerine bir at gelir oturur, hatta otururken bacağı kırılır, tam üzerimde vurmak zorunda kalırım.
Bir de akvaryumdaki balıkları döverdi elindeki küçük sopayla. Balıkların eğitilebilir olduklarını düşündüğü için, onları otur, kalk komutuna alıştırıyordu böyle yaparak. Biz buna gülüyorduk ama yüzündeki ciddi ifade de dikkatimizi çekiyordu.