Masal canavarlarının ürkünç sivri dişlerini çağrıştıran sarkıt ve dikitleriyle, püskürttüğü sıcak, pis kokulu buharla ve nice gizler barındıran karanlığıyla sonsuzluğa uzayıp giden mağaranın önüne geldiler. Mağaraya ilk adım atan Cem oldu. İçeride bizleri nelerin beklediğini birazdan öğreneceğiz. diyerek fenerini yaktı. Ötekiler de onu izlediler. Ellerinde fenerleri, sırtlarında çantaları ve yürek-lerinde korkularıyla ürkütücü bir serüvene girmenin çekiciliği yanında, tedirginliğini de yaşıyorlardı. Çılgın

Kazı çalışmalarını yerinde görmek isteyen çocukların olağandışı serüvenlerine katılmak isterseniz, onların peşine takılın. Yedi Uyurlar Mağarası'nın arkasında gördükleri ışıklar saçan ilginç aracın sırrını çözmek isteyen çocuklar garip araçla jeofizik ve gen uzmanı Türkay Bey'in yanına bırakılırlar. Ünlü bilginle birlikte inanılmaz olaylar yaşayacaklardır. Mitoloji öyküleriyle harmanlanan bu serüvenlerde neler yoktur ki... Yetmiş yıl ötesinden iki bin yıl gerisine kayan zaman akışları... Zaman büyücüleri

İÇERİK TANITIM Birbiriyle sürekli yarış hâlinde olan Korcanla Çiğdem hayallerini süsleyen fantastik bir macera yaşama isteklerini babaanneleri sayesinde gerçekleştireceklerini hiç tahmin edemezlerdi... Sanal yolculuklar, akıl okuyan bir babaanne ve gizemlerle dolu kayıp bir ada... Ve derin duygularla filizlenen arkadaşlıklar... Gerilim, heyecan ve umut arasında gidip gelen soluk kesici bir maceraya atılmaya hazır mısınız? YAZAR HAKKINDA Emekli resim-iş öğretmeni olan Akçagüner, yirmi beş yılı aşkın süredi

Erdem anne babasını trafik kazasında kaybetmiş ve yuvaya bırakılmış küçük bir çocuktur. Yapayalnız geçen günlerinde sevmeye ve sevilmeye duyduğu özlem onu hayata bağlar. Bir gün yuvaya bırakılan Nilgün ismindeki kızla aralarında güçlü bir bağ oluşur. Nilgün'ün sarıya çalan kahverengi gözleri Erdem'in ruhunun derinliklerinde silik ve karmaşık anıları canlandırır. Bu sarıya dönük kahverengi gözler Erdem'i neden böylesine etkilemekte ve karanlıkta kalan hangi anısıyla eşleşmektedir? Erdem'in yuvada geçen

Ara sıra anne babamıza, büyüklerimize ve öğretmenlerimize şakalar yapar; onların şaşkınlıklarını görünce kahkahalarla güleriz. Ne çok keyif alırız bu durumdan, öyle değil mi? Çocuk olduğumuz için büyüklerimiz çoğu zaman bizi anlayışla karşılar. Şakada fazla ileri gidince ne yapacağımızı şaşırır, büyüklerimizi de zor durumda bırakırız. Bu kitapta komik şakalarımız, dili yanlış kullanmaktan doğan hatalarımızla yarattığımız zor ve gülünç durumlara tanık olacaksınız. "Arkadaşım kalbimi kırdı" yerine "arkadaşım

Acının, pişmanlığın, aman dilemenin, yardım istemenin en umarsız, en tiz çağrısıdır çığlık. Zamansız veya amaçsızca atılan çığlık boşlukta kaybolur gider. Geç kalan çığlıksa ya elden kayıp gidene bir ağıttır ya da gideni yeniden yakalamak için bilenmiş bıçak keskinliğinde bir haykırış, çılgınca bir kovalamaca... Kimi kör düşlerin tuzağında paramparça olan bir sevda; kimi yaşlı bir ninenin nasırlı parmaklarıyla torununa dokunuşu; kimi bir delinin beyninden silinmeyen analık duygusu, bir doktorun umutsuz has

Balıklama daldığı rengârenk yaşamı, genç kıza yeri doldurulamaz ağır bedeller ödetecektir. Bedellerin en ağırı ve en acımasızı ise çılgın gençlik aşkını, hatta kadınlığını çelik kutulara kilitlediğini sanarak duyguları körelmiş hırslı bir iş kadınına dönüşmesidir. Bu duruma bir de sakat kızının yaşadığı sorunlar eklenince, her şey, çözülmesi zor birer kördüğüm haline gelir. Yüreğimde bende tutuklu sevgilinin parmak izi vardı. Ezberlediğim her çizgisi kıvrıla büküle sevda noktasında birleşiyordu... Şimdi be

Özgür, Kâmil ve Deniz; yazlık Dostluk Sitesinin afacan çocuklarıdır. Sitedeki tüm çocuklar gibi onların da aralarında köklü arkadaş-lıklar; dostluk ve sevgiyle harmanlanmış mutluluk dolu anlar yaşanmaktadır. Ne var ki o yaz, bu üç meraklının yaşadığı bir olay onları hayal bile edemedikleri bir maceraya sürükler: Tarihî eser kaçakçılarının izini süren çocuklar, kendilerini ıssız bir adada bulurlar. Korku, heyecan, umut, umutsuzluk arasında gidip gelen soluk kesici serüvenlere katılmaya hazır mısınız?

Bir yanda bitmek bilmeyen savaşlardan yorgun düşmüş, kaderine terk edilmiş yoksul bir halk, öte yanda tüm bu olumsuzluklara meydan okuyan inanç ve umudun birleştirdiği bir ulusun emperyalist güçlere karşı verdiği destansı Kurtuluş Savaşı… Roman boyunca bir fon müziği gibi sürüp giden Kurtuluş Savaşı´mızın gerisindeki olaylar ve yürekli kadınlarımızın öyküleri... Yaşamını kutsal davaya adadığını söyleyerek alanlarda on binleri coşturan Halide Edip´ler; yazıları, konuşmaları, yürekli çıkışlarıyla erkekle

Zeliha Akçagüner ilk romanı Gölgesini Çiğneyen Kadın'da iki orta yaşı geçkin kadının hayat hikayesini anlatır. Bana Sevgiyi Anlat ise Akçagüner'in gençler için yazdığı bir roman. Fidan ve ailesi etrafında gelişen roman, gençlerin kırılgan dünyalarını gözler önüne seriyor. Romanının kahramanı Fidan, ailesi ile birlikte Anadolu'nun güzel kasabalarından birinde yaşamaktadır. İlköğretimini küçük kasabada tamamlayan genç kızın, gelecek için büyük hayalleri vardır. Okumak, müzik üzerine eğitim görmek istemektedi

Gölgesini Çiğnedeyn Kadın Anadolu Selçukluları `nun önemli merkezlerinden biri olarak tarihsel dokusu, gelenek-görenekleri, sosyal yaşamıyla özgünlüğünü koruyan, ancak yeterince tanınmayan bir Anadolu kasabasının 1930-1950 yıllarındaki sosyal yaşamını, kültürel yapısını, aile ilişkilerini romanın baş kişisi Banu`nun geriye dönüşleri ve bugünü arasında gidip gelişleriyle örgülenerek anlatılıyor. Banu ile çocukluk arkadaşı Halise`nin yıllar sonra karşılaşmaları iki yaşlı kadını sürekli geçmişe yolculuğa çıka

x