Ne olacak bu dünyanın hâli? Bir yanda insanın doğada yarattığı yıkımlar, öte yanda doğanın insana olan tepkisel yıkımları… Bu nasıl bir gidiş? Nereye gidiyor dünya? Biraz yakınca bir tarihte bilimler ve bilimsel buluşlar / uygulayımlar toplumlara nasıl bir gelecek vadediyorlardı? Uygarlık ne diyordu? Hani yaşam, insan ve doğa için eskisinden daha güzel olacaktı? Oysa yıldırımlar düştü düşecek: Gökyüzü karanlık, yeryüzü yeşilini, mavisini yitirmiş. Bulutlar irin yüklü… Doğa keskin dişlerini göstererek homurd

Herkesin kendine göre başka bir İstanbul’u var. Benimki bir yapbozun parçaları gibi. Bir araya getiremediğim, birbirinden kopuk kopuk, bir anlık parçaların küllerinden her mevsim yeniden can bulan ve bir türlü birbirine kavuşamadan yine dağılan bir İstanbul yapbozu. Tansu Bele, İstanbul’a dair, ondan ilham aldığı, onun düşündürdükleri üzerine gözlemlerini, incelemelerini bir araya getirdiği kitabında yedi tepeli şehre yeni bir bakış kazandırıyor.

Kurbağa Prens Mişko'nun yazarı Tansu Bele, bu yapıtında betonlaşan kendi gerçeğini konu ediniyor. Bu gerçeğin gelecekteki boyutlarını canlandıran yazar, bugünden yarınlara uzanan düşsel bir yolculukta, aslında yarının büyükleri olacak bugünün çocuklarına ve gençlerine seslenen bir çağdaş masal ortaya koymakta.

Saray'dan Taşraya İstanbul Kadınlığım Kitap Açıklaması "...Sokak kapısını yine mi tam kapatmadım? Hayır, unutmadım. Tabii ki gidesin diye değil! Sen evini bırakmazsın, biliyorum. Hikâyemi mi bekliyorsun? Benim hikâyem… Gecede saklı." "Sen kimsin, nesin ay? Kimliğin ne? Ey başıboş, sönük yüzlü, dargın bakışlı, ışıksız kadın! Sen de benim gibi bir yitik misin? Bir zamanlar ateşten bir toptun belki de, boşlukta alımla çalımla süzülen... Bir şey yaptığını, bir şey olduğunu sanan... Sonra ne oldu sana a

“... Bir zamanlar uzak bir dağda yaşayan yedi arkadaş varmış. Bunlar bir gün gökyüzüne çıkmışlar. Orada yedi tane yıldız adam olmuşlar. Gökyüzü bulutlandığında davul çalmaya başlıyor, gök gürültüsü yapıyor, rüzgâr hızlanınca da oradan oraya uçuyor, şimşek oluyorlarmış…”Gök gürültülü bir geceden korkan çocuklar ve hâlâ korkmaya devam eden yetişkinlerin içindeki çocuklar Gökyüzünün Davulları sizi, ellerinizden tutup fantastik bir dünyaya götürecek… O dünyadaki muhteşem varlıklarla tanıştıracak ve onların köt

Çocuk-gençlik kitaplarının tecrübeli yazarı Tansu Bele, Kınalı Nasıl Ev Kedisi Oldu? adlı yeni eserinde, ona yıllarca yol arkadaşlığı yapan kedisi Kınalı’yı nasıl sahiplendiğinin öyküsünü anlatıyor.Yediden yetmiş yediye herkesin keyif alacağı bu öyküyü okuyanlardan ev kedisi olanlar, kendi kedileri dışında sokakta yaşayan kedilerle de ilgilenmek isteyecek…Kedi severler, kedilerin dünyasını tanıyıp belki sokaktaki bir kediyi sahiplenmek isteyecek…Olur ya, kedi sevmeyen birinin eline bu kitap geçerse, belki o

O gün okuldan çıkınca dört arkadaş Rüzgârlı Tepe'ye gidip ağaç eve tırmandılar. Aşağıdaki yemyeşil ağaçlar, evlerin kırmızı kiremitli çatıları ve kenti ikiye bölen masmavi deniz nasıl da güzel görünüyordu. Arkadaşlar bir süre gökyüzündeki beyaz bulutları ve bulutlarla yarışan kuşları izledikten sonra heyecanlı bir sesle konuşmaya, düşlerini birbirleriyle paylaşmaya başladılar.

Tansu Bele, Kurbağa Prens Mişko kitabıyla, hayvanlarla insanların dost olduğu, tüm canlılara sevgiyle davranılan ve arkadaşlıklara önem verilen bir zaman tüneline sürükleyip yüreğimizi ısıtırken, görmek istemediklerimizle de yüzleştiriyor. Giderek betonlaşan büyükşehirleri bekleyen olası sorunlara ışık tutarken gerçeği fark etmemizi sağlıyor. Sıcacık bir çağdaş masalın içine girip farklı dünyalara dalmaya hazırsanız Mişko'nun hikayesine kulak verin. ?Ailem yoksul bir işçi ailesiydi. İnsanların deyimiyle, bi

Atatürk'ü Unutma Çocuğum, Tansu Bele'nin torunu Gizem'le karşılıklı konuşmalarından oluşan bir kitap ve tüm sohbetleri de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ilk cumhurbaşkanı, başöğretmen, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk üzerine kurulu. Ata'nın tarlalarda karga kovaladığı günlerden başlıyor sohbetler, sonra ilk üniformayı heyecanla giydiği gençlik ateşiyle devam ediyor. Ülkemiz için yaptığı mücadeleler, savaşlar, yıkımların ardından bir güneş gibi doğan cumhuriyet ışığı anlatılıyor. Modern Türkiye'nin en

Yalın, saydam, tutarlı. İşte Necla Aratı tanımlayan en anlamlı üç sözcük. Yüreğine işlemiş yurt sevgisi öylesine belirgin ve bir Cumhuriyet Kadını olarak öylesine saydam ve tutarlı ki... İlkgençlik yıllarından itibaren kadınların bedenlerine, düşünsel özgürlüklerine kavuşmaları için düşündü, yazdı, tasarılar geliştirdi ve çalıştı. En başından itibaren AKP iktidarına karşı çıktı. 14 Nisanda Ankara-Tandoğan Meydanında ilki yapılan Cumhuriyet Mitinglerinin kadın lideri oldu. Milyonlara; Türkiye Cumhuriyeti si

Soru soran ve sorduklarının yanıtını arayan, öğrenen herkes biraz filozoftur. Ya! Öyleyse ben de filozof muyum dede? Henüz değil, dedi dedesi, ama olabilirsin. Sorduğun her sorunun yanıtını bilgi yoluyla, yani araştırarak ve bilgi edinerek bulursan, sonra da bu yanıtlardan yeni sorular çıkarırsan birazcık filozof olabilirsin. Vay canına! Filozof olmak hiç de kolay iş değilmiş.

Halide Edip Adıvar; çok uzun yaşamış ve yaşamı Türk tarihinin dönemeç yıllarıyla özdeşleşmiş, çok yapıt vermiş, üzerinde çok durulmuş, pek çok, belki en çok tartışılmış, araştırma yapılmış, yazı yazılmış bir yazarımız.Dahası bir o kadar da eleştirilmiş bir yazarımız.Ama bunlar, kimi siyasal nedenlerle toplumumuzda zamanla gözardı edilmiş olsa da o yine" özgün bir Türk aydını"/Türk aydın kadını/ kadın yazar "kimliğinden hiçbir şey yitirmemiş bir yazarımız.Kanımca onun bu kimliği, hiçbir kadın yazarımızın bug

Can iri yarı, sert bakışlı bir çocuktur. Arkadaşları arasında akıllı, çalışkan, yardımsever olarak tanınır. Onu görenler, aklına koyduğunu hemen yapan bir kişi sanır. Oysa görünüşe hiç aldanmamalı, öyle değil mi?Gerçekte Can, ne yapacağına bir türlü karar veremeyen bir çocuktur. Neyi nasıl yapacağına bir türlü karar veremez. Örneğin, sokağa mı çıkacak; spor kazağını mı giysin, yoksa rüzgârlığını mı, hiç kestiremez...

Merve, karşısında kocaman bir inek gördü.Sen de kimsin? Yoksa beni çağıran sen miydin? diye bağırdı korkuyla.Bembeyaz, sevimli, koca memeli inek, büyük gözlerini devire devire:Evet canım, bendim, diye gürledi. Adım Nanala. Tanıştığımıza memnun oldum Nanşe. Mataya hoş geldin.Ben de çok memnun oldum Nanala. Çok tatlısın. Ama neden bana Nanşe diyorsun? Benim adım Merve.Biz Matada kaybolan yabancılara Nanşe deriz. Mataya gelen yabancı kaybolur. Çünkü çıkış yolunu bulamaz. Sen de böylesin. Ama ben sana yardım ed