Mum ışığında romantik bir akşam yemeğiyle “Sevgililer Günü” nü kutluyorlardı. Kadın çantasından çıkardığı bir kâğıttan, ünlülerin aşk tanımlarını okumaya başladı. Erkek dikkatle kadını dinliyordu. Kâğıttaki tanımlar bitince kadın erkeğe sordu : -Sence aşk nedir? Erkek 42 yıldır derin bir aşkla sevdiği kadının, karısının, ellerini ellerinin arasına alıp gözlerinin içine bakarak hiç beklemeden: AŞK SENSİN. dedi….. Yer, zaman, yaş tanımayan o kıvılcım , bir gün, hiç ummadığın bir zamanda içindeki küllenmiş o a

…..Sadece duygu kesilmişti kadın. Rüzgarla koyun koyuna iç içe dans ediyordu. Arada saçları dağılıyor eteği havalanıyordu. Rüzgâr yüzünü, koynunu yalıyordu. Bir anafor bir girdap içinde dönüyor, kayboluyor kâh dibe vuruyor, kâh yok oluyor, kâh kendi oluyordu. Rüzgâr ipek bir şal gibi tenine yapışıyor, okşuyor, hayal ötesi alemlere taşıyordu kadını. …Ruhunun bütün yüklerinden kurtulduğunu hissetti aldığı kararla. Gelgitlerden kurtulmuştu. Yeni bir rota çiziyordu hayatına. Yaşayamadıklarını yaşayacak, hisse

Zordur İstanbul'u anlatmak, sözcüklere dökmek. Şiirler yazmak, besteler yapmak, resimler çizmek zordur. İstanbul insanın kanına işler. İstanbul aşık eder. İstanbul romantiktir, İstanbul realisttir, İstanbul asildir. Serseridir, avaredir, gizemlidir, yenidir, eskidir. İstanbul çok renkli bir ebru, zıt renklerin inanılmaz bir uyumudur. Piyorloti'de çay içerken, Kanlıca 'da yoğurt, Eminönü'nde balık ekmek yerken; bir nehir gibi akan Boğaz sularına dalıp giderken hep İstanbul dolar içimize. İstanbul bir tutku,