Nurlu şehir Medine’de büyük bir kıtlık vardı. Tarlalardan çok az ürün alınmıştı. O günlerde Hazreti Osman (R.A), Şam’daki tüccarlarla görüşüp buğday satın almıştı. Hazreti Osman’ın (R.A) 100 deve yükü buğdayı şehre geldiğinde Müslümanlar çok sevinmişlerdi. Buğdaydan satın almak için hemen Hazreti Osman’ın (R.A) yanına koştular.

Hazreti Ebubekir (R.A) gibi Hazreti Osman (R.A) da Sevgili Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’ı iyi tanıyor ve onu çok seviyordu. O, kendisine peygamberlik görevi verildiğini, Allah’ın kendisini insanları doğru yola götürecek bir rehber olarak seçtiğini anlatıyordu. Hazreti Osman, Hazreti Ebubekir kendisinin de Müslüman olduğunu söylediğinde heyecanlandı, gözlerinin içi parladı.

Bir gün, Resulullah Efendimiz (S.A.V) namazdan sonra ashabına sohbet etti. Onlara, insanlara hayırda bulunmanın ve onların ihtiyacını karşılamanın Allah katındaki değerinden bahsetti. Sözlerini şöyle bitirdi: -Rume kuyusunu kin satın alır, kendi kovasını Müslümanların kovasıyla beraber tutarsa, cennetteki kovası bundan da hayırlı olur.

Mekke şehrinde doğup büyüyen Hazreti Ömer (R.A.) uzun boylu, güçlü kuvvetli, cesur bir gençti. At binmeyi, kılıç kullanmayı çok iyi bilir, büyük güreş müsabakalarında kimse onun sırtını yere getiremezdi. Mekke’de Müslümanların sayısının artması müşriklerin hiç hoşuna gitmiyordu. Müslümanların güç kazanmalarını istemiyorlardı. Peygamber Efendimiz’i (S.A.V.) İslam davasından vazgeçirmeliydiler. Engel olmak için gerekirse ona zarar vermeyi bile düşünüyorlardı.

Hazreti Ömer (R.A.), Hazreti Ebu Bekir’den (R.A.) sonra Müslümanların emiri olarak İslam devletinin başkanı olmuştu. Akıllı, tedbirli ve sabırlıydı. Her işi adaletle yerine getirir, asla taraf tutmazdı. Fakirlerin ve kimsesizlerin hakkını sonuna kadar savunurdu. Kul hakkına aşırı dikkat eder, adaletli olmaya çok özen gösterirdi. Doğruyu yanlıştan ayırt etmekte tam adaletle davrandığı için Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ona “doğru ile yanlışı birbirinden ayıran” manasına gelen “Faruk” lakabını vermişti.

-Ey insanlar! Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza geçtim fakat Kur’an-ı Kerim ve Resulullah’ın sünneti bize öğretildi. Bilgimiz varsa ancak bu sayededir. Gücüm yetmeyen ağır bir işi üzerime aldım. Size Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim

Hazreti Ebu Bekir (R.A.), konuşması düzgün, güzel yüzlü, zayıf vücutlu, yumru alınlıydı. Mekke’nin zengin, kültürlü, güvenilir ve sözü dinlenen kimselerinden biriydi. Sevgili Peygamberimiz’den (S.A.V.) 2 yaş küçüktü. Onunla uzun süredir samimi arkadaşlıkları vardı. Öyle ki Peygamberimiz’i (S.A.V.) arayan, onu Hazreti Ebu Bekir’in (R.A.) yanında bulurdu.

Cuma gecesi Sevr Dağı’nda, iki kişinin zor sı¬ğacağı bir mağara buldular. Mağara oldukça ıssızdı. İçerisi toz toprak, börtü böcek doluydu. İçeriye önce Hazreti Ebu Bekir (R.A.) girdi; yerleri temizledi, elbise¬sinden kopardığı parçalarla böcek veya yılan çıka¬bilecek delikleri tıkadı. Kalan son deliği de ayağını dayayarak kapattı. Sonra Peygamber Efendimiz’i (S.A.V.) içeriye davet etti.

Sadece bir kitap okuyacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Spritüal yaşam danışmanı ve metafizik, biyoenerji uzmanı Emrah Pirdaloğlu bu çalışması ile insanlığın şifa kaynaklarını, dua ve insan ilişkilerini uygulamalı bir şekilde okurlarına sunuyor. Çalışma, insan ruhu ve bedeni ile ilgili bilgileri içermesi yanında, interaktif olarak tasarlandı. Dolayısıyla kitabı okurken sizin de yapmanız gereken bazı görevleriniz olacak. Amaç; sadece bilgi vermenin ötesine geçmek ve kitabı bitirdikten sonra her türlü sı