We drifted famishing, and, after our water had come to an end, tormented by an intolerable thirst, for eight days altogether. After the second day the sea subsided slowly to a glassy calm. It is quite impossible for the ordinary reader to imagine those eight days. He has not, luckily for himself, anything in his memory to imagine with. After the first day we said little to one another, and lay in our places in the boat and stared at the horizon, or watched, with eyes that grew larger and more haggard every

There were excited cries of Hold him! Invisible! and so forth, and a young fellow, a stranger in the place whose name did not come to light, rushed in at once, caught something, missed his hold, and fell over the constable's prostrate body. Half-way across the road a woman screamed as something pushed by her; a dog, kicked apparently, yelped and ran howling into Huxter's yard, and with that the transit of the Invisible Man was accomplished. For a space people stood amazed and gesticulating, and then came pa

No one would have believed in the last years of the nineteenth century that this world was being watched keenly and closely by intelligences greater than man's and yet as mortal as his own; that as men busied themselves about their various concerns they were scrutinised and studied, perhaps almost as narrowly as a man with a microscope might scrutinise the transient creatures that swarm and multiply in a drop of water. With infinite complacency men went to and fro over this globe about their little affairs,

I told some of you last Thursday of the principles of the Time Machine, and showed you the actual thing itself, incomplete in the workshop. There it is now, a little travel-worn, truly; and one of the ivory bars is cracked, and a brass rail bent; but the rest of it's sound enough. I expected to finish it on Friday; but on Friday, when the putting together was nearly done, I found that one of the nickel bars was exactly one inch too short, and this I had to get remade; so that the thing was not complete unti

And that led to another dreadful bother. Agitated multitudes were at them in no time, telling them for a thousand reasons to stop, telling them to stop for no reason at all--babbling, confused, and varied multitudes. The place they were building was too high--it couldn't possibly be safe. It was ugly; it interfered with the letting of proper-sized houses in the neighbourhood; it ruined the tone of the neighbourhood; it was unneighbourly; it was contrary to the Local Building Regulations; it infringed the ri

The First Men in the Moon by "the father of modern science fiction" H. G. Wells was originally published as a series in The Strand Magazine and later published in hardcover in 1901. The novel tells the story of two men, a destitute businessman and an eccentric scientist, as they set forth on a journey to the Moon. On the lunar surface, they encounter "A Modern Utopia": an extraterrestrial society formed by creatures they call "Selenites".

Nadir görülen bir uykusuzluk hastalığından mustarip olan Graham, en sonunda uyumayı başarır. Ne var ki bu kez 200 yıllık trans halinde bir uykuya dalacaktır. Uyandığında ise, banka hesabına işleyen faizler sayesinde dünyanın en zengin ve en güçlü adamı olduğunu öğrenir. O artık bambaşka ve hiç tanımadığı bir dünyada yaşamaktadır. Dünyanın tek efendisi ve sahibi odur! Graham uyuduğu sırada servetini idare eden Konsey, tüm gezegene hüküm süren son derece karanlık ve acımasız bir sistem kurmuştur. İnsanların b

Gemi kazasından sağ kurtulmayı başaran Edward Prendick, rastlantısal olaylar zinciriyle bilmediği bir adada bulur kendini. Adayı incelemeye koyulan bu davetsiz misafir, modern dünyanın sınırlarını zorlayan bir manzaraya tanıklık edecektir. Wells, otorite ve Tanrı gibi peşin kabulleri eleştirdiği romanıyla insan doğasına keşfedebileceğimiz bir uzaklıktan bakmamızı sağlar. Mükemmel toplum yapısı, gelişmişlik düzeyi gibi kavramlar temelinde insanoğlunun etik olanı bulma arayışını içeren Doktor Moreau'nun Ad

Gemi kazasından sağ kurtulmayı başaran Edward Prendick, rastlantısal olaylar zinciriyle bilmediği bir adada bulur kendini. Adayı incelemeye koyulan bu davetsiz misafir, modern dünyanın sınırlarını zorlayan bir manzaraya tanıklık edecektir. Wells, otorite ve Tanrı gibi peşin kabulleri eleştirdiği romanıyla insan doğasına keşfedebileceğimiz bir uzaklıktan bakmamızı sağlar. Mükemmel toplum yapısı, gelişmişlik düzeyi gibi kavramlar temelinde insanoğlunun etik olanı bulma arayışını içeren Doktor Moreau'nun Adas

The Food of the Gods and How It Came to Earth is a science fiction novel by H. G. Wells, first published in 1904. The novel is one of his lesser known works. The Food of the Gods is divided into three "books": "Book I: The Discovery of the Food"; "Book II: The Food in the Village"; and "Book III: The Harvest of the Food." The novel concludes with the world on the verge of a long struggle between the "little people" and the Children of the Food.

İlk Aşk Başkalarının seni avuçlarının içine almalarına izin verme. Kendine ait olmak: Hayatta esas mesele budur. Sadece Rus edebiyatında değil dünya edebiyatında da ölümsüz bir yer edinmiş olan Turgenyev bu öyküsünde, Vladimir adındaki on altı yaşındaki bir gencin kendisinden yaşça büyük ve oldukça çekici bir prensese duyduğu dramatik aşkı anlatır. Duyguların ve hüznün, psikolojik betimlemelerin ve aşkın safiyane hislerinin oldukça başarılı bir biçimde ele alındığı bu kısa ama çarpıcı eserde Çarlık Rusya'

Konusuyla birçok kitaba, filme, çizgi romana ve televizyon dizisine ilham kaynağı olan Dünyalar Savaşı'nda H. G. Wells, insanlığın hâlâ merak ettiği "Uzaylılar var mı?" sorusundan yola çıkarak dünyanın Marslılar tarafından istila edişini anlatır. Mars'ın yüzeyinde patlamaya benzer olayların görülmesinden sonra dünyaya silindir biçimli kapsüller düşer. Bu kapsüllerin içinden çıkan Marslılar üç ayaklı devasa savaş makineleri ve teknolojik silahlarla dünyaya saldırmaya başlar. 1898 yılında yazılmış olma

H. G. Wells'in 1897 yılında yazdığı Görünmez Adam, bilimkurgu romanları arasında önemli bir yere sahiptir. Görünmezlik fikrinin ilk kez ortaya atıldığı kitapta Wells, görünmezliğin sırrını keşfeden Dr. Griffin'in öyküsünü anlatır. Görünmez olmanın kendisine büyük avantajlar sağlayacağını düşünen Dr. Griffin için işler pek de beklediği gibi gitmez. Toplum tarafından kabul görmeyen aykırı bir karakterin başına gelenler, Wells'in eleştiri ve göndermeleriyle birleşerek derin bir etki yaratır. "Bunu yapmak,

Değişimin ve değişime gereksinimin olmadığı yerde akıl da yoktur. Bilimkurgu edebiyatın en büyük isimlerinden öncü H. G. Wells, günümüzden oldukça uzun bir zaman önce, 19. yüzyılda kaleme aldığı zamanın ötesine uzanan eserleriyle hâlâ aşılamamış bir dehadır. Onun 1895'te yayımlanan Zaman Makinesi adlı romanı, zaman yolculuğuyla ilgili yazılmış ilk eserlerdendir. Zamanda yolculuğa çıkan bir bilim insanının tarihimizden çok uzağa, 802700'lü yıllara giderek orada yaşadıklarını, insanı uzak gelecekte bekleyen

The stranger came early in February, one wintry day, through a biting wind and a driving snow, the last snowfall of the year, over the down, walking from Bramblehurst railway station, and carrying a little black portmanteau in his thickly gloved hand.

The Time Traveller (for so it will be convenient to speak of him) was expounding a recondite matter to us. His grey eyes shone and twinkled, and his usually pale face was flushed and animated. The fire burned brightly, and the soft radiance of the incandescent lights in the lilies of silver caught the bubbles that flashed and passed in our glasses.

Edward Prendick, geçirdiği bir gemi kazası sonucunda kendisini Pasifik Okyanusu`nun ortasında, kimselerin uğramadığı volkanik bir adada bulur. Ama şansına, ada pek ıssız sayılmaz: Kendisini deneylerine adamış bir bilim adamı olan Dr. Moreau, alkolik asistanı Montgomery, onun tuhaf hizmetkârı M`ling ve Moreau`nun korkunç deneylerinin ürünü tuhaf yaratıklar. Prendick, adanın içindeki ormanlarda pusu kuran tehlikelerin arasında çıktığı yolculuklarda garip ayinlerle, Kanun`la karşılaşacak, yeni ve tuhaf arkadaş

İngiltere'de bir bilim adamı zamanda yolculuk yapmasına izin verecek bir makine icad etmiştir. Akşam yemeğine gelen konukların olduğu bir buluşmada 800.000 yıl geleceğe seyahat ettiği makinesiyle ilk testinin hikayesini anlatıyor. Oraya vardığında, toplumun harap düştüğünü, Dünyanın harabeye dönüştüğünü, geride kalan binaların yıkıldığını ve bitki örtüsünün aşırı büyümüş olduğunu fark eder. Modern insanlarla değil, iki farklı türle karşılaşır. İki tür arasındaki ilişkiyi çözmeye çalışırken aslında, zengi

Zaman Yolcusu (ona böyle hitap etmek daha uygun olur), bize oldukça derin bir meseleyi açıklıyordu. Kırpıştırdığı gri gözleri pırıl pırıldı ve normalde solgun olan yüzü pespembe olmuş, canlanmıştı. Parlak ateş etrafı aydınlatıyor, avizenin gümüş zambaklarından yayılan göz kamaştırıcı ışık, kadehlerimizde belirip kaybolan kabarcıkları yakalıyordu.

No one would have believed in the last years of the nineteenth century that this world was being watched keenly and closely by intelligences greater than man's and yet as mortal as his own; that as men busied themselves about their various concerns they were scrutinised and studied, perhaps almost as narrowly as a man with a microscope might scrutinise the transient creatures that swarm and multiply in a drop of water.