Olimpos tanrıları aramızda. Buhara'da, Pretorya'da, Hong Kong'da, Granada'da, Banff'ta, São Paulo'da ve İstanbul'da! Sıradan bir günde, sıradan bir kız, sıra dışı rüyaları yüzünden Olimposlular ile karşılaştı. Artık ne o ne de onun günleri sıradan olabilir. Artık o dünyanın ruhunu keşfetmeli, kim olduğunu öğrenmeli ve Hades'in planlarını suya düşürmeli. Bütün bunları yaparken her an ölümle yüzleşecek, rüyalarına teslim olmamak için mücadele edecek ve korumak istediklerini keşfedecek. Gözlerini kırpıp benim

Saldırganın hançerle zemine bir işaret kazıdığını görmemişti. Tıpkı onu kurtarmaya gelen kurtarıcısını göremediği gibi… Kurtarıcı geç kalmıştı. Yaşadığı hayattan acımasızca koparılan Sade, artık Hades'e aitti. Olimpos'a Dönüş serisinin ikinci kitabı ile Sade, öteki gerçeklik ile yüzleşiyor. O artık Olimposluların bir parçası değil. Bu yeni gerçeklik içinde Sade, bambaşka biri hâline gelecek. Sıradan hayatı olan, sıradan kız artık Cehennemin Kraliçesi! İstanbul'dan Nekropolis'e ve Tartaros'a, Özbekistan'dan

"Söyleyecek o kadar çok şey vardı ki, hiçbirini söyleyemedim. Ölümsüz bir hayatı hayal edemediğimi, kendimi onlardan biri olarak göremediğimi, Hades geldiğinde muhtemelen hepsinin öleceğini ve henüz O'na bir kez bile sarılamamışken O'ndan ayrılmak istemediğimi söyleyemedim. Tıpkı bir kanser gibi beni içten içe kemiren Ares'ten, ihanet edeceği için ondan nefret ettiğimden ve bir sebepten ötürü durmadan ona doğru çekildiğimden bahsedemedim. Tek yapabildiğim, derince nefes alıp önümdeki manzarayı izlemekti