Uhud Savaşı... Bize doğru akın yapılıyordu. Gelenler hem okçu, hem mızraklı, hem de keskin kılıçlı adamlardı. Efendim’i onlara karşı savunmak ne zordu ya Rabbi! İyi ki daha önce Efendim’in verdiği talimata uyarak her gün ok atma talimi yapmışım. Yoksa sekiz yüz kadar ok atacak mecali o gün kendimde bulamazdım. O talimler sayesinde pazularım yayımın kirişi gibi dayanıklı, bileğim demir gibi sağlamdı. Her ne kadar gücüm, kuvvetim yerinde olsa da üstümüze sel gibi gelen bunca savaşçıya kâh kılıçla, kâh okla ka

Kadınlar Züleyha'nın evinden döndükten sonra aşk şarabıyla sarhoş olup susmayı bilmeyen bülbül gibi şakıyorlardı. Her biri Yusuf'un güzelliğinin gönüllü meddahı olmuş, çarşı pazar Yusuf'u anlatıyorlardı. Gördükleri her kıza, kadına kendilerinden geçerek ondan övgülerle bahsediyorlardı. Onun güzelliğini tarif etmeye kelimeleri kifayet etmese de, beden dilleriyle, seslerine yansıyan coşku ve heyecanlarıyla muhataplarının gönlüne Yusuf sevdası nakşediyorlardı. Onu anlatınca kanatlanan kuşlar, neşeden yerlerind

Kadınlar Züleyha'nın evinden döndükten sonra aşk şarabıyla sarhoş olup susmayı bilmeyen bülbül gibi şakıyorlardı. Her biri Yusuf'un güzelliğinin gönüllü meddahı olmuş, çarşı pazar Yusuf'u anlatıyorlardı. Gördükleri her kıza, kadına kendilerinden geçerek ondan övgülerle bahsediyorlardı. Onun güzelliğini tarif etmeye kelimeleri kifayet etmese de, beden dilleriyle, seslerine yansıyan coşku ve heyecanlarıyla muhataplarının gönlüne Yusuf sevdası nakşediyorlardı.Onu anlatınca kanatlanan kuşlar, neşeden yerlerinde

Sevgi ve aşkın merkezine menfaatin yerleştirildiği bir zamanda, Müslümanların da sevgide yanlış tercihler yapmaları Allah dostlarını üzmektedir. Gönlümüzü ve beynimizi Allaha perde olan şeylerden temizlemekle işe başlamak ve daha sonra da İlâhî aşk ateşini tutuşturmak gerekir. Gönül ve beyin arınınca sevgilimiz bize, Sevgilim diyecektir. Kitabın temel amacı; gönüllerimizde kıvılcım hâlinde bulunan Allah aşkını ve sevgisini tutuşturmak, onu parlayan bir nûra dönüştürmek, aşk ve sevgi şerbetinden birkaç kâ