Son on yıldır “komşu” niteminin zihnimizde çağrıştırdığı diğer sözcükler arasından hızla sıyrılıp gündelik konuşmalarımızın içinde daha fazla yer kaplamaya başlamış bir ülke ismi. “Suriyeli” ise Suriye’deki savaştan kaçan insanlarla gündelik etkileşimlerimizin artması dolayısıyla bir komşu ülkenin yurttaşlarını tanımlamaktan öte anlam kazandı. Sadece haberlerde yer almakla kalmayan bu isimleri, nitemleri, sosyal, siyasal, ekonomik, sosyolojik çerçevede neden daha çok kullanmak zorunda kaldığımız ise ne yazı

Çukurova Üçlemesi diye anmaktan hoşlandığım Küçük Amerika çalışmasının ilk kitabı İncirlik Romanı olacaktı. Daha doğrusu, tek kitap olarak tasarlanmıştı. Hayatımın en dinamik dönemini geçirdiğim gazeteyle yolum ayrıldığında, şapkamı önüme koyup düşünmüştüm, bundan sonra ne yapmalıyım, diye. Öyle ya, gazeteci olarak Adana‟da gelinebilecek bazı görevlere gelmiş, Ziya Paşa‟nın deyimiyle rütbe - i aklımızla mesleki liyakâtimizi kanıtlamıştık. Sayısız röportaj, çok sayıda dizi yazı, yarısı inceleme araştırma, ya

Adana, Türkiye'nin Lasvegas'ı mı olacak? Siyasal iktidarın mensupları hızını alamadıkça yeni yeni yakıştırmalarda bulunuyordu bölgeye... Hongkong'la başlayan yakıştırmada son biçilen elbise Singapur'un Jurong adası oldu. O günlerde bir tören için Adana'ya gelen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Adana'nın Türkiye'nin hiçbir yerinde olmayan özelliklere sahip olduğunu vurgulayarak Anadolu'nun çıkış, Ortadoğu'nun ise giriş kapısı olduğunu söyledi. Singapur'un Jurong adasını örnek gösteren Zeybekçi, Dünyada böyle

Ermeni sorunu hangi zaman düzleminde yaşananlarla ilgili? Bazılarının savladığı gibi sadece 1915 olaylarıyla mı sınırlı? Yoksa 1915-1920 arasındaki beş yılda yaşananlardan mı kaynaklanıyor? Yine bir başka yaklaşıma göre Osmanlı´nın çöküşünde milat kabul edilen 1878 Ayastefanos ve Berlin Antlaşmalarıya birlikte başlayan ve sürekli tırmandırılan gerginliklerin yaşandığı, o sancılı 40 yılda mı oluştu? Ya da Çetin Yiğenoğlu´nun yaklaşımına göre üç bin yıllık kavga´nın mı ürünü, bu sorun? Acaba, son üç bin yıld

Gazeteci Çetin Yiğenoğlu Kırmızı Koku ile yazın çalışmalarını yeni bir kulvarda sürdürüyor. Dahası, yarattığı bu yeni solukla edebiyat dünyasında kalıcı bir yer edineceği izlenimi de veriyor. Kırmızı Koku, roman alanında alışılmış kalıpları kıran, fantastik öğelerle yeraltı dünyasına bakan, kurgu, dil ve anlatımıyla şaşırtıcı ve çarpıcı bir çalışma. Yer yer okurların sınırlarını zorlayacak olan Kırmızı Koku ülkemizin kendine özgü yerel bir atmosferinde geçse de, evrensele ulaşarak önemli sorunların altı

Ölmüş bir yazarın yayınlanmamış son romanından başlayan bir serüven... Geçen yüzyılın ilk yarısı... Ormanda işlenmiş bir cinayet... Bu yüzyılın başında aynı yörede işlenen seri cinayetler... Bir yüzyıl arayla işlenen cinayetler arasındaki bağlantıyı aydınlatma ve sır perdesini aralama çabası... Böylece yaratılan mitsel bir dünya... Bu dünyada izi sürülen efsanevi Kozan Hazinesi... Hazineyle gündeme gelen Tapınak Şövalyeleri... Katran ormanı serüvenini Toroslar'da yaşayan Gılgamış'la gemisini aynı ormanda ya

Elinizdeki kitap, Küçük Amerika üst başlığıyla yapılan üç dosyalık çalışmanın ilki Bu dosyalardan her biri ayrı içeriğe sahip olsa da bir bütünün parçası Çukurova Üçlemesi diye tanımlanmasında bizce sakınca olmayan bu çalışma tamamlandığında, Adana ya da Çukurova?ya değgin birçok şey yine eksik kalacak, ama en azından bir tartışma ortamı yaratacak, bir fikir verecek... Beklenti bu Kuşkusuz, bu ilk çalışma sosyolojik, ekonomik, tarihsel alanda başlı başına Adana incelemesi olmadığı gibi bir portreden, yaşa

Bütün bu mezelerin, yiyeceklerin, sebze ve meyvelerin kokusu birbirine karışır, ortaya dünyada benzeri olmayan bir koku çıkardı. Anasonun baskın olduğu bu nemli serin kokuda insanın içme güdüsünü gıdıklayan gizemli bir çekicilik vardı. Esriten bir kokuydu bu. Şimdiki birahanelerin insanın genzini, gözünü yakan tavada yanmış yağ kokusuna benzemezdi. "... meyhanelerle birlikte mi bozuldu nizam? Yoksa nizam bozulunca mı meyhaneler bozuldu?" (Ön Kapak)