Küçük sinek, yine kendisi gibi küçük olan bir orman kulübesinde dünyaya gelmişti. Bu kulübede yaşlı bir orman bekçisiyle birlikte yaşıyordu. Orman bekçisine soracak olursanız o, bu kulübede yaşayan tek kişiydi ve sineğin varlığının farkında bile değildi, çünkü sinek yaşlı bekçinin dikkatini çekemeyecek kadar küçük ve çelimsizdi...

Küçük tavşan Pamuk o gün çok heyecanlıydı. Heyecanlı olması için çok nedeni vardı, çünkü o gün en beyaz küçük tavşan yarışmasına katılacaktı. Parlak, yumuşak ve beyaz tüylerini son kez fırçalayıp düzeltti. Kulaklarını dikip aynada poz verdi. Evet, bu duruş çok iyiydi..

Ağustos böcekleri yazın sıcağında bıkıp usanmadan şarkı söyleyip duruyorlardı. Yazın bu en sıcak günlerinden birinde bukalemun ağır ağır gözkapaklarını kaldırdı. Henüz uyanmış olmanın verdiği uyuşuklukla uzun uzun gerindi ve çevresine bakındı. İşte, yine uzun, sıcak ve sıkıcı bir gün daha başlıyor diye düşündü.

Benek, çok sevimli bir inek yavrusuydu. Yemyeşil çayırlarda koşmayı, arkadaşlarıyla birlikte yonca yemeyi çok severdi. Annesi ona Benek adını takmıştı, çünkü ahırdaki en benekli inek oydu. Benek, benekleriyle gurur duyuyordu...

Ormanda neşeli bir sabah başlıyordu. Güneş ışıkları ağaçların arasından süzülüyor ve her çiçeğin üzerinde ayrı ayrı dans ederek doğayı uyandırıyordu. Kuşlar yaprakların üzerinde bir gece önce yağan yağmurlardan birikmiş sularla sabah banyolarını yapıyor, bir yandan da şarkı söylüyorlardı...

Kumsalda bulduğu altın paraların izinden giden Buğra'nın yolu acaba nereye çıkacak? Ya kaptan Kanca ve adamları? Korsanlara cesaretle karşı koyan Buğra onlara yine de esir düşmekten kurtulamıyor! Öfkeli korsanın tek istediği ise altınlarına kavuşmak... Peki şu Yeşil Adam da nereden çıktı? Cesur kahramanımız ve babasının kaçış planları başarılı olacak mı?

Mutfaktan gelen gürültüler de ne? Orada bir şeyler oluyor galiba! Ev sahipleri gider gitmez harekete geçen mutfak eşyaları bir şeyler planlıyor olmalı... Tencereler, tavalar, kaşıklar, çatallar, hepsi coşkulu bir heyecan içinde. En çok da küçük çay kaşığı! çünkü herşeyi başlatan o!

Tomtom Mahallesi'nin üç kafadarı Cem, Eda ve Mustafa'nın dünyaları, uzayın bilinmeyen bir köşesinden gelen ziyaretçiyle tanışınca birdenbire değişiverdi. Galata Kulesi'nin altında keşfettikleri gizli geçitlerde yol alan mahalle arkadaşlarını bekleyen bir çok sürpriz vardı. Bunların içinde en inanılmazı İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet olacaktı! Kahramanlarımızın başlarına umulmadık işler açan garip metal parçası aslında her şeyin anahtarıydı! Tomtom Mahallesi çocuklarının yaşamları bir daha asla eski

Gelinciklerin, lezzetli kuzukulaklarının, yoncaların, labadaların ve daha çok çeşitli güzel otların yetiştiği yemyeşil kırlarda kar gibi bembeyaz yumuşacık tüylü, zeytin tanesi gibi kara gözlü on sevimli kuzu yaşıyordu. Hepsi de çok akıllıydı. İçlerinde en akıllı olanı ise Karbeyaz'dı...

Eda'nın içi içini yiyordu. Dünya tarihinin en önemli kişiliklerinden biri şu anda önünden geçiyordu ve ona bakma izinleri yoktu. Ansızın aklına bir fikir geldi. Delice bir fikir. Muhteşem Süleyman'ın yaklaşmasına on adımdan daha az bir mesafe kalmıştı. İşte o anda o zamana ait olmayan bir ses duyuldu! Çkrrrt! Ayak sesleri ansızın kesildi. Birkaç saniye sonra Hünkar'ın gür sesi duyuldu: Bu da ne ola ki? Cem neler olduğunu anlamak istercesine hâlâ eğik duran başını Eda'dan yana çevirdi ve onun cep telef

Kuzey kutbunda yaşayan penguen ailesinin en küçük üyelerinden biri olan penguen Pi o sabah kalktığında kendisini nasıl bir süprizin beklediğinden elbette ki habersizdi.