Hokkapontas’ın erguvan mürekkebiyle dolu hokkasının gücü, ışık hırsızlarının hokkabazlıkları, Bulunmaz Hint Kumaşı’nın bir saray mahzeninde edindiği büyük hayat dersi, Bay Turnusol’un bir kuşun kanadında başlayan hayalleri, Madam Nazenin’in zarafetle açılan kalbinin kapıları ve daha birçok karakter ve hikâye sizleri bekliyor. Yazarın tıpkı bir kaleydoskop gibi rengârenk dünyasından dökülen bu öyküler her yaştan okura hitap ediyor.Göknur Birincioğlu’nun esrarengiz karakterleri ve renkli dünyasıyla tanışmaya

Karanlıktan ışığa doğan, çeşit çeşit, rengârenk mantarlar! Yeryüzünün altında incecik ipliklerle birbirine bağlıdır onlar. Yer altı ağını oluşturur, ağaçların birbirleriyle haberleşmesini sağlarlar. Minicik bir mantarın içinde bile koskocaman bir dünya var. Sofya bu macerasında doğanın muhteşem uyumunu, farklılıkların güzelliğini ve mutluluğun aslında küçük şeylerde gizli olduğunu keşfedeceği, masalsı bir yolculuğa çıkıyor.

İmparator Mantarı, Ölümsüzlük Mantarı, Yeryıldızı Mantarı, Peri Kâsecikleri, Şemsiye Mantarı… Bitkilerin köklerini birbirine bağlayan, yer altında adeta bir haberci gibi görev yapan mantarlarla tanışmak ister misin? Sofya, seni Alp Dağları’nın eteklerinde, rüya gibi bir ormana davet ediyor. Bu ormanda, bazen topaca, bazen şemsiyeye, bazen paraşüte, bazen ipek kadife bir pelerine benzeyen, birbirinden ilginç mantarları birlikte keşfedeceğiz. Gerçek mantar türlerinin masalsı bir anlatımla buluştuğu bu hikâye

Ben, Tonya! Seni dedemin fındık bahçesinde, muhteşem bir yıla davet ediyorum. Fındık nasıl yetişir, hiç merak ettin mi? Fındık deyip geçme! Her fındık tanesinde koca bir senenin emeği var. Dedem çok çalıştı, ben de ona yardım ettim. Sabırla bekledik, zorluklar karşısında hiç pes etmedik. Doğanın muhteşem döngüsünü beraber seyrettik, ona eşlik ettik. Sonunda, bu çabamızın karşılığında, birbirinden güzel fındıklarımız oldu. Sen de bize katıl, doğanın eşsiz dansını Fındıkkıran Balesi’yle taçlandıralım!

Hiç düşündün mü kalbini ısıtan o sesleri? Sence insan en güzel melodiyi nerede bulur? Hiçbir şey aynı kalmaz, her şey dönüşür. Eşyalar, insanlar ve doğa... Peki farkında mısın bu dönüşümün? Dinle! İçini ısıtan o müziği dinle ve başka bir açıdan yeniden bak etrafına. İşte o zaman sonsuz gökyüzüne kanat açan bir kuş gibi hissedeceksin. Sesleri dinlemek, kendini dinlemek, sevdiklerini dinlemek ve yaşam döngüsü hakkında bir farkındalık öyküsüHiç düşündün mü kalbini ısıtan o sesleri? Sence insan en güzel me

"Kalbimdeki grafik, zikzaklı bir trafik!" Karşınızda harflerden Z, yani Bay ZikZak. Z'nin alfabenin son harfi olarak çok önemli bir görevi vardı: Gece yarısı olup saatler on ikiyi gösterdiğinde, o gün harflerin yaptığı bütün işlerin bir özetini çıkarmak. Gün sonu raporu anlamına gelen bu çalışmaya "Z Raporu" deniyordu. Bay ZikZak, bu raporda her gün karamsar bir tablo görmekten çok mutsuzdu. Ama bu karamsarlıkla baş edebilmenin bir yolunu bulmaya, yıldızını parlatmaya da kararlıydı!

Gökyüzü, öykü sözcüğünü kalbinde taşır. Gökyüzünde Buluşan Öyküler de gökyüzünü kalbinde taşıyan üç ayrı hikâyeden oluşuyor. Etrafında ukuleleler çalınan kuleler, yıldızlarla arkadaş olan sol anahtarları ve özgürlüğe kanat açan bir kafes, bu hikâyelerle göklerde buluşuyor. Kalbimin Sol Anahtarı'nda yaşam sevinci bitip tükenmek bilmeyen bir tükenmezkalemle tanışacaksınız. Pen Altı adındaki bu kalemin ucunda, uçsuz bucaksız bir dünya ve gökyüzünde parlayan ışıl ışıl anahtarlar var. Kalbindeki kapalı kapıyı s

"Annemin adı Armoni Babamın adı Bando Armonikamın adı oluverdi Armondo!" İşte karşınızda altın kalpli ayıcık Punto! Sözcükleri ve melodileri bulmayı çok seven bu tatlı cambaz, sayıların ona göz kırptığı yerlerde, öyle pek de güleryüzlü olamaz! Sayılarla arası bir türlü barışmaz; bir ses yankılanır kalbinde: "Kaç Punto kaç!" Punto'nun yolu bir gün, kalbini altın gibi parlatan bir sayıyla kesişir. "Altın Oran" denilen bu değer acaba nedir? Sözcükler, müzik, matematik ve doğa arasında köprü kuran bu macer

Gökyüzü, öykü sözcüğünü kalbinde taşır. Gökyüzünde Buluşan Öyküler de gökyüzünü kalbinde taşıyan üç ayrı hikâyeden oluşuyor. Etrafında ukuleleler çalınan kuleler, yıldızlarla arkadaş olan sol anahtarları ve özgürlüğe kanat açan bir kafes, bu hikâyelerle göklerde buluşuyor. Özgürlüğünü Arayan Kafes kuşları kendine hapsetmek istemeyen dev bir kafesin hikâyesini anlatıyor. Sonunda yolu, Libretto adını verdiği cennetkuşu çiçeği ile kesişen bu kafes ile siz de göklerde kanat açmaya hazır mısınız?

Ahhh, Tahttarevani'nin tahtına âşık kralı, Kral Revani! Gidiverişin nasıl da oluverdi böyle ani... Taht sevdan sarıverdi karşıki sıradağları; unuttun bizi... İşte sonunda uçuverdin uçurumdan aşağı... Rüzgârda dans eden kırmızı bir gelincikle değişiverdi kaderi bizim tahtına âşık kralın! Neler neler gelmedi ki başına? Kalbimizin derinliklerinde tüm kapıları açan bir anahtar var. O anahtara ulaşmayı ve tahterevallilerle vals yaparak göklere çıkmayı düşlüyorsan, bu öykü tam da senin için yazıldı. Hazır

Uzak, çok uzak diyarlardan birinde, sıradağlarla çevrili Tahttarevalli ülkesinde, yaşardı kırmızı gelinciklere âşık garip bir kraliçe! Kukkulikko'ydu adı! Gündüzleri neredeyse bulutlara değecek kocaman, bembeyaz bir peruk takardı; geceleri de upuzun kukuletasını giyer, uykuya öyle dalardı. Sarayının bahçesine ektirdiği gelincik tohumlarıyla değişiverdi kaderi bizim kırmızıya âşık kraliçenin! Neler neler gelmedi ki başına? Kalbimizin derinliklerinde tüm kapıları açan bir anahtar var. O anahtara ulaşmayı

Akrobatik Öyküler Dizisi ip üstünde yürüyen bir laf cambazının kaleme aldığı öykülerden oluşuyor. Dört bir yandan kanat açan sözcüklerin arasında yürüdü cambaz. Işıl ışıl düşler düştü yıldızlardan başına sözcüklerle yapacağı akrobasi aşkına! Aldanmayın büyüklüğüne ve parlaklığına. İçi boş, süslü laflarla dolu. Ne ileri gittiği var ne de geri! Olduğu yerde duruyor. Batacak bu gidişle! Dalgaları aşıp geçemez. Lafla peynir gemisi yürümez.

Akrobatik Öyküler Dizisi ip üstünde yürüyen bir laf cambazının kaleme aldığı öykülerden oluşuyor. Dört bir yandan kanat açan sözcüklerin arasında yürüdü cambaz. Işıl ışıl düşler düştü yıldızlardan başına sözcüklerle yapacağı akrobasi aşkına! Tüyleri de döküldü bir bir Kuşkonmaz'ın, hayalleri suya düşerken... Herkesin bir düşü var, suların düşleri olmadığını kim söylemiş? Kim bilir belki, Kuşkonmaz'ın tüylerinin düştüğü suların düşüydü bu düşüşler.

Akrobatik Öyküler Dizisi ip üstünde yürüyen bir laf cambazının kaleme aldığı öykülerden oluşuyor. Dört bir yandan kanat açan sözcüklerin arasında yürüdü cambaz. Işıl ışıl düşler düştü yıldızlardan başına sözcüklerle yapacağı akrobasi aşkına! Düş hırsızları bunlar; işleri güçleri el emeği göz nuru, nakış nakış, ince ince işlediğim hayallerimi çalmak! Yok, ben ne yapıp edip önlemimi almalıyım mutlaka, bir daha cesaret edememeliler ne hayallerimi ne kalbimi çalmaya...

Ğ harfi çok üzgündü. Çünkü hiçbir sözcük onunla başlamıyordu! Çok sevdiği birkaç sözcüğün baş harfi olmayı denedi: Ğıldız, ğejderha, ğunapark, ğaydede ... Yok, olmuyordu işte! Ğ'nin tek hayali vardı: Önemsenmek, kendini değerli hissetmek... Acaba Ğ, hayalini gerçeğe dönüştürmenin bir yolunu bulabilecek mi?

Usta bir okçu, okun yaydan çıktığı andaki sese öyle tutkundur ki tıpatıp bu sesi çıkaracak bir lir yapar bir gün. Gelinciklerle dolu bir bahçede bu büyülü liri çalarken, ipek sesli bir kadın çıkagelir ve başlar şarkılar söylemeye. Kadının sesine vurulan okçu, liri ona hediye eder. Dantel adındaki bu kadın eski bir sarayda, ipek dokuyan örücülerle birlikte yaşamaktadır. Örücüler Dantel'in ve lirin sesi eşliğinde ipek dokumaya başlayınca, kralın ordusu için yaptıkları ipek pelerinleri hiçbir ok delip geçemez.

Penelope ile dünyayı dolaşmaya hazır mısınız? Uçsuz bucaksız dünyanın, ucuna bucağına ettim seyahat Uçuverdim sözcüklerle, harflerden yaptım kendime kanat... Büyüyünce ne olacaksın? sorusuna verdiği muzip ve eğlenceli yanıtlarla kalbimizi çalan masal kahramanı Penelope, Dünyalar Benim Oldu adlı yeni öyküsünde kendi kitabını yazmak için kolları sıvıyor ve kelimeden kelimeye gezerek bir dünya turuna çıkıyor. Düş gezgini Penelope'ye bu sihirli yolculuğunda eşlik etmeye ne dersiniz? Kimbilir, belki de tüm yol

Maestro Makaronetti, içindeki şefi keşfetmek isteyenlere, makarnaların renkli dünyasını merak edenlere yazılmış eğlence dolu bir kitap... Mandolinin mutfakta ne işi var? Yarım ay şeklinde bıçak mı olur? Yıldız anason mu, o da ne? Neden mutfağı da orkestrayı da yöneten kişilere şef deniyor? En büyük güç, hayal gücü mü? Konuşan spagettiler, yok daha neler! Peki ama yemek tariflerine neden reçete denir? Havuçtan, patatesten yuvarlak dünyalar nasıl çıkarılır ki? Bu soruların yanıtı, Makaronetti'nin hikâyesinde