... ''Sinemacı gelmiş! Sinemacı gelmiş!'' ''Hu, komşu, duydun mu?'' ''Duydum, duydum.'' Asma kilitli, çift kanatlı demir kapı gürültüyle açıldığında, anlardık sinemacının geldiğini. Adını kimse bilmez, sormayı da aklına getirmezdi. 'Sinemacı' derlerdi kısaca. Orta yaşlarda, tıknaz, kalın gözlüklü, kırçıl bıyıklı, alnı çatık kaşlarla kesilen seyrek saçlı bir adamdı. Sevimli bir göbeği vardı tıknazlığına yakışan. Siyah kadife pantolonunu tamamlayan mont tipi bir ceket olurdu üzerinde. Mavi broşunu eksik etmez

İnsanlığın geleceği, 20. yüzyılın son çeyreğinde başlamış gibi görünse de, kökleri çok daha eski tarihlere giden bir sorunun, çevre sorununun, tehdidi altında bulunuyor. Havanın, suyun, toprağın, öteki tüm doğal kaynakların yalnız kirlenme değil, tükenme tehlikesiyle de karşı karşıya olduğunu biliyoruz. İnsanoğlunun çevresiyle olan ilişkilerini, gelecek kuşakları da düşünerek, yüksek bir sorumluluk bilinciyle düzenlemesi gerekiyor. Yerel, bölgesel, ulusal ve küresel çevre sorunlarının, kaynağında önlenebil

Dili çizgiye, çizgiyi söze düşürüyor Murteza Albayrak... Bir dilden onlarcasına doğuruyor, her birini ayrı ve özenle yoğuruyor... Kocaman gülümsemelere, ince düşünmelere çağıyor... Dil sizin, diller sizin, dil üstünden yuvarlanmacalar hepimizin...

İkiz kardeşler Orkunla Oya yaz tatilinde babaannelerinin yanına giderler. Onları amcalarıyla onun çocukları Gülle Sinan karşılar. Her zaman afacan bir çocuk olan Orkunun olduğu yerde serüven de başlar. Olimpostan Bilgi Ateşini çalmaya bisikletiyle giden Orkunla yanındakilere, Umut Kelebeği yardım eder ama işe tanrılar karışır. Bilgi Ateşiyle Orkun neler öğrenecek kim bilir? Eski Tanrılar Şehri, bize yeni bir yazarı, Esin Ulutaşı tanıtıyor. Onun akıcı Türkçesiyle söylenceler zamanına bir yolculuğa çıkıyoruz.

Kavurucu sıcaklar nedeniyle, yeryüzü susamış ama onu doyuracak yağmur damlaları inmiyor gökyüzünden. Hava çok sıcak çookkk! Kahramanlarımız Çiçek, Mert ve Efe, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyecek kadar iyi arkadaşlar. Birlikte okudukları okulda, öğrenim yılı sonuna doğru bir yandan derslerle bir yandan da sıcaklarla uğraşıyorlar. Kahramanlarımız bu ortamda bir de oyun hazırlığına girişmez mi? Mert, ağabeyi Emre'ye yapacağı şaka için Efe ile Çiçek'i okul araç odasına gitmeye zorlar ve kahramanlarımız, o

- Stars of Izmir - Izmir, Cradle of Civilizations - Izmir, a City of Culture and Art - Izmir Step by Step - Environment and Life in Izmir - Izmir and its Environs

Sekizinci yaş gününde Meltem, annesinin yıllar önce kendisi için tuttuğu bebeklik dönemi günlüğüne okuyunca öyle etkilkenir ki o da bir deftere her gün yaşadıklarını yazmaya başlar. Meltem, ailesiyle birlikte Ankara'dan İzmir'e taşınmalarını ve burada yeni bir hayat kurmalarını gün gün anlatır defterindeki sayfalarda. Yeni bir kent, yeni bir ev, yeni komşular, yeni okul ve yeni arkadaşlar... Meltem'i hiç tanımadığı bu kentte kimbilir ne meraklı olayları ne serüvenler beklemektedir? Küçük kız, yeni okulun

Alsancak'taki zengin evlerin temizliğine giden Fatma çocuklarını okutarak yoksulluktan kurtulmaları için çabalar. Daha iyi bir yaşam hayalleri kuran Fatma'nın dünyası, en küçük çocuğu Zeynep'in lösemiye yaklanması nedeniyle bir anda yıkılıverir. Zeynep'i uzun ve zorlu bir tedavi süreci beklemektedir. Yaşadıklarını günlüğüne yazan Zeynep'in iyileşmesi için çevredeki tüm insanlar destek olmaya başlar. Zeynep ve ailesi zor günleri atlatabilecek midir? Zeynep için, nasıl bir iyilik, dayanışma ve yardım zincir

Barış Sitesi yakınlarındaki eski bir inşaatta yaşayan bir grup sahipsiz köpek, gecelen havlamaları ve gürültüleriyle çevre sakinlerine sürekli rahatsızlık veriyordu. Sitede oturanlar bir gün aralarında toplanıp köpeklerden nasıl kurtulacaklarını tartışmaya başladılar. Tam o sırada köpekler de başkanları Kocabaş'ın çevresinde toplandılar ve uğradıkları kötü muameleden yakınıp çözüm aramaya başladılar. Sahipsizlikten, açlıktan, itilip kakılmaktan bıkmıştı hepsi. Hayvan haklarına göre daha iyi bir yaşam sürdür

Zeynep düş kurmayı çok seven sevimli bir kızdı. Doğum gününde, sınıf arkadaşı Elif ona güzel bir armağan aldı. Bu, boş sayfalarıyla yazılmayı bekleyen bir günlüktü. Bütün düşlerini günlüğüne yazdı, içini ona döktü Zeynep. Bir gün, günlüğünü kilidi açık halde buldu. Merakla günlüğü eline aldı. Sayfalar bir anda kendi kendine açılmaya başlayınca çok şaşırdı. Zeynep'in kalbi küt küt atmaya başladı. Yarı karanlıkta günlüğün yapraklarında beliren ışıklı yazıları görünce gözlerine inanamadı! Günlüğün içindeki giz

Ara sıra anne babamıza, büyüklerimize ve öğretmenlerimize şakalar yapar; onların şaşkınlıklarını görünce kahkahalarla güleriz. Ne çok keyif alırız bu durumdan, öyle değil mi? Çocuk olduğumuz için büyüklerimiz çoğu zaman bizi anlayışla karşılar. Şakada fazla ileri gidince ne yapacağımızı şaşırır, büyüklerimizi de zor durumda bırakırız. Bu kitapta komik şakalarımız, dili yanlış kullanmaktan doğan hatalarımızla yarattığımız zor ve gülünç durumlara tanık olacaksınız. "Arkadaşım kalbimi kırdı" yerine "arkadaşım

"Şehir" ne demektir? Sokakların, mahallelerin, semtlerin toplamından farklı bir şey midir şehir? Canlı mıdır, nefes alır mı? Biz adına şarkı besteler, şiir yazarken o bunları duyar mı? Onu geliştirmek, değiştirmek için yaptıklarımızı bilir mi? Bir şehre "iğne deliğinden" baksanız acaba neler görürsünüz? Zamanın ve kalabalıkların içinde kaybolmuş gerçek hikayeleri bulup onlara büyütecini tutan Yaşar Ürük, bambaşka bir İzmir tanıtıyor bizlere.

Romalı biyografi yazarı ve tarihçi Cornelius Nepos'un Antikçağ'ın politikacı, edebiyatçı ve komutanlarını meslek gruplarına ayırarak yazdığı biyografyalardan oluşan De Viris Illustribus adlı eserininin günümüze ulaşan kısımları Latince aslından çevirisiyle Türkçe'de.

Hoşça kal, sevgili gölüm benim diye iç geçirdi Servet. Gölün onu duyduğuna emindi Yanıt olarak tüm gücüyle dalgalandırdı mavi çanağını Halkapınar Gölü. Sıçrayan bir su damlasını veda öpücüğü olarak konduruverdi yanağına. Okulunun son gününü andırıyordu gölle ayrılıkları. O gün gözleri ağlamaktan kızarmış, sesi gırtlağının boğulmalarında düğümlenip kalmıştı. Şimdiyse yitik bir göl için ağlıyordu gizliden. Evet, biricik gölünden ayrılıyordu. Zordu bir daha küçücük adımlarla dönüp gelmek.

Hoşça kal, sevgili gölüm benim diye iç geçirdi Servet. Gölün onu duyduğuna emindi Yanıt olarak tüm gücüyle dalgalandırdı mavi çanağını Halkapınar Gölü. Sıçrayan bir su damlasını veda öpücüğü olarak konduruverdi yanağına. Okulunun son gününü andırıyordu gölle ayrılıkları. O gün gözleri ağlamaktan kızarmış, sesi gırtlağının boğulmalarında düğümlenip kalmıştı. Şimdiyse yitik bir göl için ağlıyordu gizliden. Evet, biricik gölünden ayrılıyordu. Zordu bir daha küçücük adımlarla dönüp gelmek.

Çocuğunuz ateşli havale geçirdiğinde Yaşlı komşunuz kayıp düştüğünde İşyerinizde biri kalp krizi geçirdiğinde Ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? Modern cihazlarla donatılmış acil servislere sahip olmak ya da hızlı ambulansların olması acil hastaların kurtarılması için yeterli değildir. Acil servise gelene kadar gecen dakikalar altın dakikalardır. Elinizdeki kitap bu altın dakikalarda neler yapabileceginizi anlatmaktadır.

İslam ve liberalizmi birlikte düşünmek mümkün mü? 2006 yılının Haziran ayında bir Paris akşamında bir grup meslektaşımla sohbet ederken bir bilimsel toplantı başlığı önerisi olarak biraraya gelmiş iki kavram aslında "İslam" ve "liberalizm".Bizi İslam ve liberalizmi birlikte düşünmeye iten neydi? Liberalizm ve İslam'dan ne anlıyorduk? Neyi tartışmayı hedefliyorduk? Bu kitabın planından da açıkça anlaşılabileceği gibi, İslam bir din ama aynı zamanda bir toplumsal düzen olarak ele alınmakta, daha özelde de İsl

Güncel yaşamın her aıiihda gözlemlenen ve gittikçe derinleşen yoksulluk olgusunun değişik disiplinler aracılığıyla irdelenmesini içeren ve Yakm Kitabevi tarafından yaymlanan bu kitap, okuvucu\ a yoksulluk konusunda genel bilgilerle birlikte uygulamalı araştırmalarda da bir kaynak çalışma olmayı hedeflemektedir Buradan hareketle on bölümden oluşan bu kitabın içeriğinde, yoksullukla ilgili tarihsel bir süreç izleyerek hazırlanan sosyolojik ve. psikolojik kuramsal çalışmalann yanı srra, yoksulluk üzeri

İnsan hayat karşısında sessiz kalamaz. Yeryüzündeki bütün insanların kullandığı ortak dil olan müzik, şu üç temel öğe sayesinde hayat bulur. Besteci, seslendirici, dinleyici. Bunlardan birinin niteliği, ötekileri etkiler. Düzeyi düşük bir bestenin seslendirici ve dinleyici bulma şansı azdır. Seslendirici yetersizce besteci ve dinleyici ona ilgi göstermez. Dinleyicinin düzeyi düşükse besteci ve seslendirici de aşağı katlarda dolaşıp durur.