O'na Dair Bu Millet Beni Tanıyıp Ne Yapsın Yeter ki Yalnız Yazdıklarımızdan Yaptıklarımızdan Yapıtlarımızdan Faydalansın O Bize Yeter

O'na Dair Bu Millet Beni Tanıyıp Ne Yapsın Yeter ki Yalnız Yazdıklarımızdan Yaptıklarımızdan Yapıtlarımızdan Faydalansın O Bize Yeter

O'na Dair Bu Millet Beni Tanıyıp Ne Yapsın Yeter ki Yalnız Yazdıklarımızdan Yaptıklarımızdan Yapıtlarımızdan Faydalansın O Bize Yeter

Kısa Bilimkurgu Öyküleri -1- kitabımda siz okuyucularıma söz verdiğim üzere şu anda elinizde tuttuğunuz kitabı hazırladım. Böylece belirli aralıklarla Gelecek Dükkânındaki raflarda öykü çeşidi yenileme sözümü tutmuş oluyorum. Ne demiştim ilk kitabımda: Gelecek Dükkânına hoş geldiniz. Bu dükkânda geleceğe dair haberleri, mesajları kısa öyküler halinde edinebileceksiniz. Dükkânımda sizleri bekleyen kısa öyküler günümüz dünyasında da karşılaşabileceğiniz olayları konu ediniyor, geleceğe bakarak bugünü sorgulam

GÜMÜŞHANE - KELKİT - SATALA ROMA XV. APOLUNARIS LEJYONUANTİK ÇAĞ’DA SATALA’NIN ŞİFRELERİRoma İmparatorluğu'nun doğu sınırının korunması, İmpa­ratorluğun kurulduğu M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren uğraştığı en önemli konuların başında gelmiştir. Bu nedenle İmparatorluğun doğu sınırında önemli bir yer tutan günümüzde Gümüşhane ili sı­nırları içinde bulunan Anadolu’nun yerli halkı Luvi dilinde ‘kutlu, güzel kent’ anlamına gelen antik Suissa, günümüzde Kelkit ilçesine bağlı Satala (Sadak) yerleşiminde, önce XVI. F

EY HAYAT Yorgun bir Destan yatıyor in'de kış uykusuna dalmış ayı misali Gaipten konuşur bir ermiş sabır diye şiir harmanlanıyor gökyüzünde, mavi gök, mavi deniz kâinat izinde her gülden bir soluk alınca kelebek aşk tünelinden geçiyor mevsimlik ömrü cennet içinde! Kim ne söylerse hayat onu ezberler su nasıl buluyorsa yatak yolunu canlılarda fıtrat neyse o okunur çay, ırmak denize, deniz ummana akıyor hayatın akışıysa kara toprağa karışır karar mekaniği idrak edenler etmeyenler zaman yitirir heybede her ne v

İNSAN GİBİ YAŞAYALIM Madem dünyaya gelmişiz İnsan gibi yaşayalım Bir de bak ki hep ölmüşüz İnsan gibi yaşayalım Çalıp çırpıp da vurmadan Çalışalım hiç durmadan Konuşalım kalp kırmadan İnsan gibi yaşayalım Bebek büyür gelin olur Bir gün gelir elin olur Ömür biter ölüm olur İnsan gibi yaşayalım OZAN DENKLİ derdi beter Bu dünya herkese yeter Bir gün gelir ömür biter İnsan gibi yaşayalım

Doğduğumuz evlerde ölmüyoruz. Her şeyin yenisinin cazip olduğu bir çağın insanlarıyız. Bu “yeni”liğe şehirlerimiz, mahallelerimiz de dahil. Neredeyse her şehrin bir “yenişehir”i bir de “yeni mahalle”si var; eskisini hemen unutmaya, unutamıyorsak da görmezden gelmeye çok yatkınız. Yarına kalmak için şehrin insanlarını, alışkanlıklarını, zamanlarını ve mekânlarını sayfalar arasına kaydetmek gerekiyor. Bu kitap, yazıldığı dönem Ankara'sının insanlarını, mekânlarını, zamanlarını ve bazı alışkanlıklarını anlatıy

Genç yaşına rağmen imza attığı başarılarla adın­dan söz ettiren Karadenizli bir iş adamının hikâyesi... Hayatında azimle ve hırsla büyüttüğü işinden başka hiçbir şeyi olmayan ve içinde en az başarısı kadar büyük bir kibir taşıyan kurumlu bir adam... Narkozlu bir mutluluk ardın­dan yaşanan ayık bir acı... Uğrunda emek harcadığı her şeyi kaybeden ve hayatta yapayalnız kalan bu genç için hayat en fazla ne kadar zor olabilir? Kendine hiç yakıştır­madığı ortamlarda dengi olarak görmediği insanlarla mu­hatap olar

Saçları, gümüş renkliydi şairin, Onun adı “GÜMÜŞ SAÇLI ADAM”dı, Kırkına varmadan düştü bu hale, Genelde şair diyorlardı ona, Asıl adını söyleyen yoktu artık, Savaşa savaşa aldı bu ismi, Hançerlenmişti ömrü boyunca, Yaranamadı kimseye hiçbir kez, Bilemedi yaşamın bu yönünü, Yüzüne gülenlerin çoğu düşman, Ağlayanların dostu olduğunu... Yıllarca, sevgi için çarptı kalbi, Hançer vurdu, tüm önüne çıkanlar, Koca bir ömür böyle geldi, geçti, Ne yürümesine izin verdiler, Ne onun doğrularak koşmasına... İstemezdi İn

Tüm anneler için… Sizin de annenize benzeyen benim annem için…

Bir masada 40 yıl sözünün daha doğrusu ve halk arasında kullanılanı “BİR YASTIKTA KIRK YIL” olarak kırk yıla yakın, ya da kırk yıldan daha fazla evli kalmış saygı ve sevgileri ile uyum ve hoş görüleri ile örnek olarak gösterel bilecek kadar uyumlu olan evli çiftler için kullanılır. Aşkın sevginin sevdanın sözlere yansımasıdır “BİR YASTIKTAKIRK YIL” sözü. Bir masada kırk yıl bana ait bir ifadedir. On sekiz yaşımda kamuda göreve başlamış, çeşitli Unvanlarda görev yapmış ve kırk yılını doldurmuş, halen çalışma

İndik ilk yazlara düze sehere dilimizde aman diyeyim kanat sesi telvin yekin serin sulara us yırtığı barut tasa kül ve kilin tozlandırdığı çocuklar vardı. Dost karlı yolda bâki iz alıcı kuş...

Bu kitapta anlatılan konular, yazarın Endüstri Meslek Liseleri ve lisans eğitimi veren Yüksek Teknik Öğretmen Okulunda görev yaptığı dönemde yayımladığı eğitim kitapları ile sonraki yıllarda çalıştığı, Türkiye’nin en büyük döküm fabrikalarında (Mavi ve beyaz yakalılara) verdiği eğitimler için hazırladığı eğitim notlarının sentezidir. İlave olarak dökümhanelerin Model, Metot, Kalıplama, Maça ve Üretim- dökümhane bölümlerindeki uygulamalarla (Tecrübe ile) elde edilmiş bilgiler de; döküm takımları tasarımcısı

Merhaba saygıdeğer okuyucularımız. Sizlerle ‘Ağlayan Baba’ isimli bu belgesel aile dramı kitabım sayesinde tanıştığım için çok mutluyum. Bu ‘Ağlayan Baba’ isimli kitabım, Almanya’da bir Türk genci ile bir Alman kızının evlenip yaşamış oldukları acı ve tatlı gerçek bir aile dramıdır. Yazarımız 1942 yılında Nevşehir ili, Hacıbektaş İlçesi, Yenice Geygel Köyü adlı güzel ve şirin bir köyde Rençber bir ailenin dör­düncü çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Türkiye’deki eğitiminden sonra, birçok zorluğu aşarak Al­man

Mezar sessizliğinde şehir heykellerinin duyup, insanın duymadığı zulme uğrayan çocuklar Taşların bile gözyaşı döküp, bir ağaç yaprağının merhamet örtüsünde, insanın kendi sessizliğinin fıtratına sığınıp utanmadığı an. Göz kamaştırıcı düşlerin avuntusunda, bir kefenin gölgesinde kirlendik.

Caner ÖZKAN 26.05.1957 tarihinde Elâzığ Merkez Hal köyünde doğdu. İlkokulu Fatih Mehmet ve Cumhuriyet İlkokulunda, ortaokulu Mezre Ortaokulunda, liseyi ise Atatürk Lisesinde tamamladı. 1979 yılında ise E.D.M.M. Akademisinden inşaat mühendisi olarak lisans programını tamamladı. 1983 yılında da aynı üniversitede yüksek lisans programını tamamlayarak Fırat Üni­versitesinden yüksek inşaat mühendisi olarak mezun oldu.1980 yılında Elâzığ Karayolları 8. Bölge Müdürlüğünde Asfalt servisinde göreve başladı. Daha son

Ortaokulu Boğazlıyan'da, liseyi Kayseri Sümer Lisesi'nde, yüksekokulu Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü'nde okudu. Anadolu Üniversitesi'nde lisansını tamamladı. Ankara, K.Maraş ve Mersin'de çeşitli okullarda Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. 25 yıl bab-ı hükümette çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekli oldu. Şimdi bir ayağı Oğulcukta, bir ayağı Mersin'de. Yazları Oğulcuklu, kışları Mersinli. Hem okuyup hemi de yazıyor. Yazıları Yozgat Gazetesi, K.Maraş'ta Bugün gibi günlük gazetelerde y

Hüseyin Dayı: Çarıklarım eskimişti. Ayaklarıma taşlar ve dikenler batıyordu. Başçavuşuma göstererek yeni bir çarık istedim. Başçavuşum depoda çarık olmadığını, çarık tamircisine götürüp tamir ettirerek idare etmemi söylemişti. Abdurrahman Efendi: Esir düştüğüm İngilizlerin kampından kaçarken, yolda Arap çetelerinin eline düştüm. Çeteler, bütün giysilerimi aldıktan sonra beni ne yapacaklarını tartışıyorlardı. Biri gözlerini çıkarıp bırakalım derken diğeri köprüden atalım ne olacak bakalım gibi sözler söylüyo

Bu kitapçık hiç kimseden bilgi ve destek almadan kendi çabası ve tasarlamasıdır. Basım tasarımı da Liman Yayınevine aittir. Onlara, emeği geçenlere şükranlarımı sunarım.