Hayku, kısacık, üç dizeden oluşan bir tür Japon şiiri. Kısa bir süre boyunca hoş bir izlenim yaratıyor. O kadar! Haykuları çağrıştıran kısa öyküler -ya da höyküler- kısa orta boy ya da uzun ve çok uzun öykülerin niteliklerinden bazılarını da içermelidirler ama bazı ek nitelikleri de bulunmalı. Höykü yaşamdan bir kesit yansıtmalı bize; belki fazla derine inip karakter tahlilleri yapmaz ama haykuları gibi müziğin etkisine benzer bir etki yaratabilir. Donalt Justice "düz yazıda, daha çok şiir ile bağdaştırılan

Öykü ve günlük türlerinde yaptığı yeniliklerle edebiyatımıza, kültürümüze kan ve can taşıyan kaynaklar, sınırsız olanaklar armağan eden; yayımladığı otuza yakın kitabıyla yazarlık gücünü, sanatçı yeteneğinin büyüklüğünü kanıtlayan Muzaffer Buyrukçu, bu kez, çağımızı tepeden tırnağa etkileyen, tepeden tırnağa değiştiren, insan ilişkilerine yeni boyutlar getiren, yaşamımızın bütününe özgün bir konuşma biçimi kazandıran ve her an gündemde olan teknolojik bir verime, telefon aygıtının temsil ettiği görkemli bir

Bütün bu mezelerin, yiyeceklerin, sebze ve meyvelerin kokusu birbirine karışır, ortaya dünyada benzeri olmayan bir koku çıkardı. Anasonun baskın olduğu bu nemli serin kokuda insanın içme güdüsünü gıdıklayan gizemli bir çekicilik vardı. Esriten bir kokuydu bu. Şimdiki birahanelerin insanın genzini, gözünü yakan tavada yanmış yağ kokusuna benzemezdi. "... meyhanelerle birlikte mi bozuldu nizam? Yoksa nizam bozulunca mı meyhaneler bozuldu?" (Ön Kapak)

Geride bıraktığımız üç beş yıl, Cumhuriyet tarihimizin unutulmaması, çok iyi irdelenmesi gereken bir bölümüdür: Türkiye´de, köktendinci bir parti, Yüce Divan´a gönderilmekten korkan başka bir partinin başkanının ve kavalcıyı izleyen köy fareleri gibi, onun ardından koşan milletvekillerinin yardımıyla iktidara geldi. Bu iktidar, belleklerimizde, İlk Dünya Savaşı sonunda, İstanbul limanında, toplarını kente yöneltmiş işgal kuvveti donanmasının çizdiği tabloyu andırır çağrışımlar oluşturup çekti gitti... (Arka

Yaşamını Türk operasına adamış özverili sanatçılarımızdan biri olan Saadet İkesus Altan ilk sanat temsilcisi, ilk kadın yönetmen ve ilk şan pedagogu olarak Türk operasına sonsuz hizmetlerde bulunmuştur. Timur Selçuk`la Ayhan Baran`ı. Erol Evgin ile Suna Korad`ı ya da daha nicelerini aynı coşkunlukla etrafında birleştirebilen Saadet İkesus Altan`a "hocaların hocası" denmesi boşuna değildir. Berlin`le Ankara arasında: İstiklal Savaşı`yla kadının bağımsızlık savaşı arasında: Hitler faşizminin yükselişiyle ses

"Görünüşte bir papağanım biliyorum, ancak özde bir insanım ben, bir erkeğim. Bu görüntümün altında bir adam saklı... Kızgın bir cinin kurbanı olan bir adam, hırsları yüzünden insanlığına son verilen ve yaşamına ancak bir papağan olarak devam edebilen bir adam; hırslarını, arzularını pahalıya ödeyen bir adam. Sahibem böyle bir şeyden şüphelenebilir mi acaba? Yoksa bundan şüphelendiği için mi bana öyle kötü davranıyor? Bilemiyorum. Benim adımı taşıyan başka bir papağan olduğunu zannetmiyorum. Aslında türdeş b