Yapıcılar türkü söylüyor, yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama Yaşanmış bir kalıpçı hikâyesi anlatılır; görkemli bir otel inşaatının havuzunda, kalıpçı ustası olarak çalışırmış adamın biri. Hem de öyle bir ustaymış ki, çivileri çakarken tahtalar dile gelir, türkü söylermiş mübarek! Kalıp tahtalarını oya gibi ördüğü havuz öyle büyükmüş ki, ucu bucağı görünmezmiş. Hayli bir zaman sonra işi bitmiş ve şantiyeden ayrılmış bizim ustalar ustası kalıpçı. Kısa bir zaman sonra, çay içerek demlendiği bir akşamda, ha

Söz üzerine düşünmelerin, değinmelerin ve anlatılanların kitabı... Bir kitabın oluşma, ortaya çıkma sureci hele de ilk kitap olması söz konusuysa kuşkusuz sancılı bir serüveni de beraberinde getiriyor. Hele ki, Söz üzerine düşünmelerin, değinmelerin ve anlatıların toplamından oluşan bir kitabı hangi niyetle kaleme aldığını bilmek, baştan başa bir yazmak sorumluluğuyla başlıyor. Bu kitap, birçok sorunun yanıtını da içinde taşıyor bu anlamda. Yazmanın bu topraklarda tarihsel ve toplumsal seyrinden, bugüne

Galatasaray'da İngiliz konsolosluğundaki patlama, çevre binaların yıkımı ve kaybedilen canlarla birlikte kan gölüne dönen o sokakta şahit olduğu hayatın gerçeliği, Füsun'un da hayatında yeni adımlar ve kesin kararlar vermesine vesile olmuştu. Büyük patlamanın ardından Füsun da büyük bir cesaretle yeni evine taşınır. Taşınmasıyla birlikte apartmanda her an patlamaya hazır müthiş olayların ve insanlık dışı gelişmelerin içinde bulur kendini.

Aşk Vââdini Ayrılıkla Bir Bütün Düşünenlerin Romanı... Başka hayatlardan devreden arkadaşlıklar vardır hani. İlk gördüğünüzde mânâsızca anlatmak istersiniz. Karşınızdaki sanki sizi merak ediyormuş hissiyle söze başlarsınız ilk muhabbetinizde. Sizi yıllardır tanıyanlardan daha fazla anlatırsınız onlara. Paralel zekâda olduğunuz için değil... Birbirini anlamak hissi de değildir bu. Merak etmektir. Nasılsın görmeyeli?dir bu arkadaşlıkların ilk sözü. Hayatınızda hiç görmediğiniz birine 'nasılsın görmeyeli?' di

Şimdiye değin Bozcaada hakkında birçok kitap okudum. Fakat Nejat Bey'in Sözümona Hikâyeleri beni bambaşka âlemlere götürdü. Sözgelişi bazı hikâyelerin başına 'bir gün Nasreddin Hoca' tümcesini ekleyesim geldi. Bazı hikâyeler ise güzelim vatandaşlarımızın son 30-40 yıllık hatıralarını, önyargılarını ve bir türlü anlamlandıramadığım 'hayranlıklarını' gözler önüne seriyordu. Ve bazı hikâyeler ise belki Ü. Yaşar Oğuzcan'ın 'Biraz kül biraz duman, o benim işte' dizeleri ve Avni Anıl'ın nağmeleri ile tasvir edile

İki genç insanın Öteki Mahalleye taşınmaları ile başlayan bir toplumsal değişimin öyküsü. Şükran Ekenin kendi yaşam mücadelesinden izler taşıyan ve okuyucuların Bu yaşanmışlıkta bende varım diyebileceği sade bir anlatım. Yalın olmaktan uzaklaşmadan, bir dönemin acılarının mücadele ederek, nasıl sevinçlere dönüştüğünü anlatan gerçek yaşam kesitleri... İçinde bir sevda masalının yer aldığı, idealleri uğruna sevdalarını erteleyen insanların çarpıcı öykülerinin bulunduğu bu kitabı okumaya başladığınızda sizde

Hayata dair kurgularının çok uzağına düşmüş yirmili yaşlarda üç genç... Yalnızlıklarını unutmaya, kendilerini tanımadıkları erkeklerin, kadınların kollarında avutmaya çalışanlar... Hayallerini elde etmek için şantaj yapanlar, çıplak gerçekleri rakiplerinin yüzüne vuranlar, olmazı olur yapmak için her şeyi göze alanlar... Büyükşehrin kurallarına göre oynayarak ayakta kalmaya çalışan bir grup insanın çok farklı görünen ama birbirine teğet geçen hayatları... Yer yer ruhunuza, yer yer kalbinize dokunaca

Burada anlatılanlar tamamen gerçeğe dayanmaktadır. Hiçbir olay hiç bir şekilde abartılmamıştır. Yapılmak istenen şey, bir tür tarihe tanıklık yapmak, bir tür kenar notları tutmaktan ibarettir. Bir yaşam öyküsünün yanında bir dönemin Türkiye şartları ve Türkiye gerçeği gözler önüne serilmektedir. Anlatılan tarih ise yakın tarihin en karmaşık günleri, en acılı günleridir: Eylül öncesi ve Eylül sonrası yaşanmışlıklar; sorgu, zindanlar, işkenceler... Ve daha da acısı; içerden vurulmalardır... Yenilgiye ve ihane

Selanik'ten İstanbul'a Bir Göçün Hikayesi.... Bu kitap, doğup büyüdükleri ata toprağı Selanik'ten zorunlu göçe tabi olarak geldikleri anayurtta yıllarca yokluk ve yoksulluğa direnerek sonunda mutlu bir yaşama kavuşan bir ailenin yaşam öyküsü. Abdurrahman Birkan, anılarını dile getirirken o günlerdeki toplumsal ve siyasi olaylara da değinerek okuyuculara o günlerin Türkiye'sinden kesitler sunuyor. Ailesine olan duygularını şu sözlerle özetliyor: Her türlü özveriyi göstererek kişiliğimi oluşturan, beni bugü

Acılarla, Kırılmalarla Dolu Bir Dönemin Romanı.... 70'li Yıllar... 78 Kuşağını Hiç Böyle Okumadınız... İkimize son bir şans tanıyamaz mısın? Hikâyemizde sayfalar dolusu yer var, biz daha bitmedik. Unutkanlığını bilirim. Sana ilk gelen ben olmuştum, n'olur hatırla. Güya son gelen de ben olacaktım. Biletimi bile aldım, sabah dokuz buçukta yola çıkacağım. Hardal rengi bluzumun üstünde siyah sırmalı bir yelek aldım, onları giyeceğim. Altına da kot. Hem sade hem gösterişli olur diye düşündüm. Seni çok düşündüm.

Ölümsüz Bir Aşk Yaşandı ve Destanlaştı Dillerde Gönüllerde... Antik Halikarnassos'ta büyük bir aşk yaşandı. Artemisa ile Mausolos'un aşkı... Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Mausolum bu ölümsüz aşk ile bütünleşti. Bugün milyonlarca insanın hem Bodrum'da hem de İngiltere British Museum'da ziyaret ettiği bu anıt mezarda hala o büyük tarihi aşkın, acının sadakat ve fedakarlığın izlerine rastlayabilirsiniz. Bu hikayede anıt mabedin nasıl büyük ve ölümsüz bir aşka dönüştüğüne tanık olacaksınız...

Kadın olmak... Hikâyelerin içinde kaybolmak. Satırların arasında kendini bulmak... Yalnız olmak, yalnızlaşmak... Farklı durmak, farkı fark etmek... Anne olmak... Bir annenin kızı olmak, eş olmak, sevgili olmak, sırdaş olmak. Kadın olmak çok... ama çok... olmak... Her kadının sahip olduğu o muhteşem derinlik... Ve o derinlik içindeki girdaplar ve dehlizlerdir zaman zaman onları aynılıkta buluşturan. Kadın dostluğu da böyle bir şeydir. Derler ya kadın kadını ya hırpalar ya sarmalar... 3 kadın dostun inanılm

Avrenos´un Müşterileri, İstanbul´da Fransız elçiliğinde tercümanlık yapan Bernard de Jonsac ile gece kulüplerinde konsomatris olarak çalışan Nouchi´nin öyküsüdür... Roman Ankara´da bir gece kulübünde başlıyor ve İstanbul´da devam ediyor. Bu ikilinin çevresinde genç Türkiye´nin sosyal hayatından gizemli sahneler sergileniyor...Simenon´un bu romanı sıradan bir gerilim romanı değildir. Avrenos´un Müşterilerinde bu tür romanlarda olmayan başka bir tat bulacaksınız...

Demet Eşrefoğlu Vardarın 1997de yayımlanan ilk öyküsü Haftasonundan bu yana yazmaya olan sevgisinin eksiksiz sürdüğünü kanıtlayan çalışmaları bir kitap olma noktasına ulaştı. Binlerce yıllık edebiyat ekseninde şiir ilk adımda başı çekse de öykü yanında hemen yerini almakta. Bu açıdan edebiyat türleri içinde öykü anlatıcısının başarıyı yakalaması yazarın yeteneğine, bilgi dağarcığına gereksinen durumlar yaratır. Demet Eşrefoğlu Vardarın dünyası kişilerinin kendilerini içtenlikle ortaya koyuşlarından güç al

SIRDIŞI BİR YERALTI EDEBİYATININ ÖRNEĞİ... YİNE MEKÂN AMERİKA... YAZAR TANIDIK BİR SIMA... SÜRÜKLEYİCİ, ETKİLEYİCİ BİR YAPIT.... Amerikanın Batı kıyılarında bir şehir; Portland. Dışarıya verdiği sakin, huzurlu imajın altında yatan sınır tanımayan, limitleri aşan uyuşturucu, seks ve organize suç dünyası Bu romanda anlatılanlar, uyuşturucunun kapkaranlık kalbine yapılmış uzun ve acımasız bir yolculuğun hikâyesidir. Yaşanmış gerçek olaylardan esinlenen; Sıradışı Günahlar!... Olağan ve sıradan hikâyeler her zam

Bu köyde de diğerlerinde olduğu gibi bîr gök gürlemesiyle başlamıştı doğa ile insanların alt-üst oluşları... İnsan ve hayvanlar, yurtlarını terk etmeden, olacakların farkına varmadan bekliyorlardı. Deli İbrahim, çocuklar, yaşlı ve hastaların dışında dinamik olan her insan, yularından kopmuş at gibi batıya koşuyordu. Bir zamanlar, her adımda onlarca insanın çalıştığı bu diyarlarda insan yaşamıyor gibiydi sanki. Bu topraklar veba hastalığının merkezi seçilmiş, günahkâr ilan edilerek terk edilmişti. Köyün son

Erkek gözüyle, kalemiyle yazılmış kadınlar için başucu kitabı... Eşiniz veya sevgilinizle iyi bir diyalog kuramıyorsanız ve onların duygusal, cinsel istek ve beklentilerini karşılayamıyorsanız, ilişkiniz yara alıyor demektir... Sanki tek sorumlu sizmişsiniz gibi hataları ve olumsuzlukları üstlenmek zorunda kalırsınız... Yaşamı birlikte paylaşma kararını verdiğiniz insan ile konuşarak, dürüst, doğru bir ilişki kuramıyorsanız, işte o zaman bu kitabın metni hayatınızın metni olacaktır... Bu kitap edebi bir ese

Birçok şeyi sanki ilk kez görüyor, ilk kez konuşuyor, ilk kez yaşıyorduk. Yeni bir şehrin acemiliği değildi bu. Kendimizi ne köklerinden kopmuş ne bırakıp gelmiş ne de dağılıp saçılmış hissediyorduk. Ama o şehirle aramızdaki ilişkinin, orlonu yetmemiş bir hırkanın tonu tutmamış bir kolu gibi uyumsuz olduğunu hepimiz seziyorduk. Boyumuz uzuyor, annem şişmanlıyor, oda her geçen gün sanki biraz daha küçülüyordu. Bu kitap, Zehra Çiğdem’in söze verdiği emek ve satır satır yüreklere dokunan parçalardan ol

... '80'lı yıllardan hemen sonra başlayıp, '90'lı yıllara dek uzanan bir kuşağın destansı öyküsü... Kavga, inanç ve öfke... Onlar sokağın gerçek sahipleriydi ve tarihi onlardan dinlemek gerekirdi... Kırılmaları, sevinçleri nelerdi... Aşkları ve sevdaları nasıl bir yürek gerektirirdi... Evet, bir kuşağın hikâyesi... Ama 'kuşak' sözüne itibar etmeyen bir dönemin sözcüleriydi onlar... Ne '68, ne de '78'e benzer... Kimileri 'kayıp kuşak' dese bile onlar inançlarıyla gayri resmi tarihin önemli dönüm nokta

... Suyun ışıltılarında mı gizli kırgınlıkların uykulu gün batımları. Hangi kuş daha az acımasız, hangi ezgi daha az kırgın kendine ve kör sabahlara. Yaralar Zap suyunun ışıltılarında yitirmişler kimsesizliklerinin en derin uçurumlarını... Git dedi; kendini çok sevdirmeden ve gittim. Hani o güzel dalyanların küçük kızı gözlerinde. Hani o sevenin sevilmeyen sevgisi. De bana söyle. Neredeydin bunca karanlık tünellerin kirpiklerinde yıllar boyunca. Yıllar yılları kovaladığında neredeydin. Varlığımın sıca