Bu eser, İkbal´in ilk felsefe çalışması olduğu için bazı eksiklikleri ile birlikte daha eksiksiz bir eser yazılıncaya dek şarkiyat alanındaki ehemmiyetini koruyacaktır. Bu deneme, İkbal´in birkaç yıl sonra tamamiyle reddeceği bir dünya görüşünün -Vahdet-i Vücud- hayranı olduğu bir zamanda yazılmıştır. Eser, İkbal´in fikrî tekâmül sürecindeki ilk dönemi yansıtması bakımından İkbal´in düşünce sistemiyle ilgilenenler için büyük bir değer taşımaktadır.

Heidegger, kuşkusuz yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden biriydi. Varlık ve Zaman adlı eseriyle açtığı çığır, teolojiden fenomenolojiye, hermeneutikten toplum bilimlerine kadar geniş bir alanda etkisini hissettirdi ve felsefî düşüncede de önemli bir dönüşüm yaşanmasına yol açtı. Hâlen Heidegger´in açtığı yol, günümüzde bir çok düşünüre ilham vermektedir. Heidegger´e ilişkin iddalardan biri de onun aslında felsefeden çok teolojiye yakın durduğu iddasıdır. Heidegger ve Teoloji derlemesi, çağımızın bu ön

Modernliğin sözde meşruluğunun ötesine uzanıp baktığımızda, şimdi modern boyayla boyanmış birçok düşüncenin çok daha farklı kaynaklardan, daha kadim kaynaklardan süzülüp geldiğini görebiliriz. Varlık Zinciri, okuyucuyu işte bu açıdan hayli sarsacak bir eser. Köklerini Platon´da bulan, daha sonra Neoplatonistler ve Skolastikler aracılığıyla Orta Çağlar ve modern çağların ilk dönemlerinin felsefesine ve teolojisine damgasını vurmuş bir düşüncenin izini sürüyor. Kitabın en dikkat çekici yönü, Batılı Tanrı anla

İslâm düşünce okullarının, bir açıdan nass ile akıl arasındaki ilişkiye dair ortaya koydukları farklı yaklaşımlara göre şekillendikleri söylenebilir. Nassların anlaşılması noktasındaki farklılıklar bu okulların merkeze aldıkları düşüncelerle doğrudan ilişkilidir. Örneğin; halku´l-Kur´an meselesi Ehl-li Sünnet ve Mu´tezile açısından, bu konunun en tipik örneklerinden biridir. Bu kitap, İslâm düşünce okullarının oluşumundan, dilin ve anlamın doğasına ilişkin birçok önemli ve sorunlu alanda ufuk açıcı yeni yak

Şia´nın itikad, ibadet ve siyaset kayıtlarına dair doğulu bir hakîm ile batılı bir felsefecinin arasında geçen mülâkât ve müzâkerelerden oluşan kitap, genelde Şii geleneği, özelde ise Çağdaş Şia´nın dünyaya bakışı konusunda inceleme yapacaklar için oldukça yeni bir metin olma özelliği taşımaktadır. Felsefe, irfan ve tefsir alanlarında kıymetli ve yetkin eserler vermiş olan çağdaş alim Allâme Tabatabâî´nin bu konudaki görüşleri, günümüzde tartışılan birçok konuda zihinlerimize ışık tutacaktır.

Türk Kelam Bilginleri

Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı´nın zirvesi olduğu gibi, aynı zamanda "sonun başlangıcı"dır. Bu, siyasî açıdan olduğu kadar ilmî açıdan da böyledir. Çünkü "kanunname" geleneğiyle resmi idolojik otoritenin üzerindeki "himaye" edici etkisi bu dönemde başlamıştır. Bu etkinin sonucunda, şer´i ve müsbet ilimlerde önceki dönemlere göre büyük bilginler yetişmemiş ve yöneticilere övgüler düzmekten öteye geçemeyen bir ilim anlayışı doğmuş ve bu hal günümüze dek devam etmiştir. İşte sözkonusu dönemin son "ilmî"

İbn Sina´ya göre insan her şeyi bilecek donanımda olan bir varlıktır. İnsan, duyuları ve aklı sayesinde nesneler ile bilgi ilişkisi içine girer. Hangi türden olursa olsun bilginin doğruluğu için ölçüt, nesnesine olan uygunluktur. Böyle bir bilgi "doğru" ve "gerçek" inanç adını alır. Gazali´ye göre ise insan, bilkuvve alimdir. Bu bilgiyi mümkün kılan insanın varlık yapısıdır. Gazali için bilgi, yanlıştır denemeyecek olan, inanmak zorunda kalınan bilgidir.