O toplantıdan sonra onun adı nahiye halkı arasında "Devlet Ağa" olarak kaldı. Bir müddet sonra ahali onun gerçek adını hiç telaffuz etmez oldu. Hatta zamanla unutuldu gerçek ismi. Herkes ondan Devlet Ağa diye bahsetmeye başladı nahiyede. Devlet Ağa geliyor, Devlet Ağa gidiyor, Devlet Ağa aşağı, Devlet Ağa yukarı. Devlet Ağa şöyle dedi. Devlet Ağa böyle dedi. Devlet Ağanın konağı... Gerçekten devlet gibi adamdı; devleti temsil ediyordu çünkü bu nahiyede. Üstelik Reisicumhur İsmet Paşa'nın yakın arkadaşıydı

Amerika Birleşik Devletleri'nin New York şehrinde yaşayan Edward'ın herkes gibi sıradan bir hayatı vardır. Dokuzuncu işinden de ayrılana kadar eviyle işi arasında mekik dokumaktaydı. Yirmi dokuz yaşında bekar ve oldukça yakışıklı genç bir adamdır ama bu yaşa kadar hiçbir işte dikiş tutturamamıştır ve serseri, haylaz gibi lakaplara sahiptir. Sıkılgan yapısından dolayı hiçbir yerde fazla duramaz. Sevgilisinden ayrılalı da dört ay olmuştur, uzun bir süre kadınlardan uzak durmaya kararlıdır. İşinde yaşadığı str

Elinizdeki bu roman gençlik yıllarından beri aşina olduğunuz o bildik hikayelerden çok farklıdır. Yazar ifade zenginliği, duru ve akıcı anlatımı ile okuyucusunu âdeta sarsıyor. Gençlik İhtirası baş döndüren kurgusu ile hemen her yaşta insanın okuyabileceği keyifli bir kitap. Yazar Hüseyin Pehlivan ilk romanı Güneş Doğmadan Önce'nin ardından okuyucusuna yeniden merhaba diyor. Elinizden bırakamayacağınız Gençlik İhtirası yüreğinizde derin izler bırakacak...

Ölümün giremediği, iki dünya arasındaki sonsuzluğun karanlık denizlerinin ortasında, karanlık ve aydınlık arasındaki zamanın olmadığı o yerde, mezarlıkların soğukluğuna inat, insanlardaki ışık ve sıcaklığı tekrar alevlendirebileceğine inanan, bu amaçla insanların yitirdikleri, ruhlarının derinliklerindeki saflığı ve masumiyeti tekrar bulmalarını isteyen, sınırsız hayallere ev sahipliği yapan dingin bir deniz feneri... İnsanların inanmayı reddettiği, sessizliğin çığlıkları boğduğu bir dünya... Yaşam ve ölü

İçerisinde esaslı bir hikâye barındırmayan yolculuklar, yalnızca hareket etmekten başka, sıradan bir yer değiştirmeden öteye gitmez. Bazı yolculuklar ise hiçbir yere varamadan biter... Düşünmek istemeyen bir adamın bunun üzerine sürekli düşünüyor olması ne kadar tezat. Düşündüğüm şeylerle, olduğum şey arasında hayal edemediğim kadar uzun bir boşluk var ve zihnimdeki bütün düşünceleri kovmak istiyorum, belirsizlik içinde yok olmadan önce. Tanıdıklarım hep çok fazla düşündüğümü söylerdi. Bulutlara bakıp da on

"O asla üstü kapatılmış bir yere girmez." Sahraaltı Afrika'da ortaya çıkan bir virüs; Soyu tükendiği düşünülen bir kuş türünün Afganistan'da bulunması; Sibirya'da yaşanmış bir aşk hikayesi; Deve sütünün faydaları, Küba kahvesinin aroması. Bu romanda bunların hiçbiri ana konu değil.

...Nefes almak, yaşamak demek değildi. İtiraf etmeliydim ki, gerçekten acı çekiyordum. Bana acı veren şeylerden kurtulmak istiyordum fakat olmuyordu. Bana acı veren şeyleri bir kenara bırakacak kadar güçlü değildim. "Ben ne zaman gerçek anlamda hayatımı yaşayacağım acaba?" Sesli söylemek istememiştim. Düşüncelerimi kendime saklamayı acilen öğrenmeliydim. "Sanırım önce umursamaz olman gerekiyor. Bir de hayatı seveceksin. Pollyanna gibi olacaksın." Kim'in masum ve çocuksu halini seviyordum. Benden büyüktü. Ci

Burak, çocukluk yıllarından beri, Kyzikos hazineleri ve efsaneleriyle büyümüş, uzun boylu, yakışıklı ve oldukça karizmatik, aşk adamı bir gençtir. Bir gün sosyal medyada dolaşırken aynı bölgeyle ilgilenen Bay Prof. Karpov ve asistanı olan kızı Nureddina ile tanışır. Karpov ve güzel kızı Nureddina ülkemize gelerek bu gizemli bölgeyi araştırırken, esrarengiz ve doğaüstü olaylarla karşılaşırlar. Uçsuz bucaksız bu bölgede kısmen de olsa tehlikeler atlatırlar. Bu olaylar esnasında iki genç arasında platonik bir

Kimi zaman anlam bir bireyin doğumu, kimi zaman da bir bireyin anlam dışı ölümüdür. Birisi mutluluk, diğeri matem getirir sevenlere, bir de aşıksanız öyle zordur ki geriden gelen yıkım gelecek için... İnsanlar yıkılacakları günü bilselerdi o yıkım anının önüne kaç metre yükseklikte duvar örerlerdi acaba ya da yıkımdan önce kaç yürek duygu seline kapılıp çağlayan olup akardı başka yüreklere? İnsanlar bu yıkım anlarını bilselerdi, bir adım gelene beş adım değil sonsuzlukta gül döker, bütün güllerin dikenleri

Üst akıl misyonerlik maskesiyle senin varlığını ve geleceğini çalmak için inancını kontrol altına almaya çalışmaktadır. Zamana ve mekâna göre değişen taktikler kullanmaktadırlar. İlk misyoner Paulus'tan günümüze kadar hayatımızda çok önemli etkileri olan ajan misyonerlerin dünya çapındaki operasyonları bireyden başlayıp devlet ve kıta bazına, anlık operasyondan başlayıp bin yıllık planlara göre çalışmaları örnek olaylarla anlatılmaktadır. Yahudilerin Hristiyanlığı ele geçirmesi ve Müslümanlar içinde sinsice

Üçü de aynı kaderi paylaştılar. Birisi İkinci Dünya Savaşı başlangıcında Kopenhag'ın bombalanması sonucu daha annesinin karnında iken babasız kaldı. Diğeri, doğum sırasında annesinin vefatı nedeniyle annesiz bir yaşama mahkûm oldu. Eila daha çocuk iken uçak kazasında babasını kaybetti. Cemal, yıllar öncesi Berlin'de yakaladığı aşkı doyasıya yaşayamamıştı. Avrupa'da genişleyeceği anlaşılan savaşların yarattığı ortam, onu sevgilisinden ayırmış ve bu sevgili bilinmezliklerin içinde kaybolmuştu. Diğer taraftan

Bu kitap; din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan bütün mazlumların sesi olması adına kaleme alındı. Günümüzde dünyadaki, özellikle de Ortadoğu'daki bitmek bilmeyen huzursuzluk ortamına sürekli merhem olmaya çalışan Türkiye'nin daha güçlü, daha emin adımlarla barışı sağlamak noktasındaki çabalarının ilerleyen yıllarda netice vereceğinin altını çizdim. Gazze'nin çilesiyle başlayan romanım, "Baba Ülke" diye tabir edilen Türkiye'nin şu anda tahayyül dahi edilemeyecek silahlarla, yalnız düşman askerlerini hedef

"...Benim için zavallı olmayan bir tek Alman var; Schopenhauer. Kendini tamamlamış biricik soydaşım o! Ötekiler de çok güçlü ve kararlıydılar; ama hepsi de gözleri açık öldü. Umutla işkenceyi uzattılar ve bundan Tanrısal olmayan bir haz duydular. Onlarla aynı çağda yaşasam aksini düşünürdüm kuşkusuz. Fakat ben yirminci yüzyıl cehennemindeyim; her bakımdan bir felaket yüzyılı bu. Henüz kıyamet kopmadı, ancak onu içimizde yaşıyoruz artık. Diğerleri, evrenin şarkısının adını söylediler, ama şarkıyı dinleyemedi

"...Size adımın iki kelimesini söyledim, aslına bakarsanız arada iki tane daha var ve neden bu kadar uzun bir adım olduğunu anneme dahi sormadım. Uzatmayayım, umurumda değil, Dublinli oluşum hariç. Benim için daha önemli pek bir şey yok, sanırım olmayacak da. İyi ki orada doğmuşum, kendimi doğduğum yere borçluyum, karşılığını ödemem için belki de birkaç hayat daha yaşamam gerek. Akademide tanıdığım Budist dostlarım, bana bunun pekala mümkün olabileceğini söylediler. İnanıp inanmamakta hep kararsız kaldım.

Harika Kurgusuyla, Evrensel Bir Roman Soluksuz Bir Macera Sebebi bilinmeyen yaşamın son savaşı geride kalmıştır. Bu büyük uzay savaşının sonunda çaresiz kalan canlıların yaşam ve ölüm arasındaki evrensel mücadelesi... Evrenin masum karanlığında başlayan hazin duygularla evrenin her tarafını saran bu hikaye; sizin hikayeniz! Uzayda yaşadığınızın farkında mısınız? "Hiçbir insan, kadın, erkek, hayvan gibi tanımların olmadığı bu kitap evrenselliğe odaklanıyor." "Her sayfasıyla düşündüren, okurun varlığını u

"...Silahım yok, üstelik o ölürken ben en az yüz elli verst uzaktaydım; fakat bu cinayetten sorumluyum. Çünkü beş yaşından beri böyle bir ölüm olsun diye beklemiştim. Tanrı biliyor, hiç bilmese de sorun değil. Sokak ve oyun arkadaşım Victor, önceki pazar kiliseye gitmedi diye iki papazın hışmına uğramıştı. Onu döve döve götürdüklerini hastanenin bahçesindeki küçük evimizin penceresinden gördüm. Babam papaz değil doktordu, ama o papazlardan tek farkı; arada bir giydiği beyaz bir önlüktü. Anneme ve bize Victo

... ‘Bacağına uzanan eli hissettiği an hızla ayağa kalkmış ve kapıya doğru yönelmişti. Önündeki adam sanki birden şekli belirsiz bir canavara dönüşmüştü. İçinden dışarıya doğru patlayacak gibi hissediyordu. Bu şekilsiz canavardan kurtulmalıydı. Uzanabildiği ilk ağır cismi yakalamıştı. Keskin kenarlı kristal bir kül tablasıydı bu, sonrası ise sadece canavarın başına tekrar tekrar vurmaktı. Kolunun yorulduğunu hissedince kalbinin dışarıya doğru sıkıştırması durmuş, biraz daha rahat nefes alabilir olmuştu. Bir

"Her şey bir gecede değiştiğinde, herkes ‘zamanla geçer' dedi. Zamanın insanın içini tükettiğini hiç kimseler fark edemedi." Gözlerine baktığımda direkt derinliklerinde kaybolduğumu hatırlıyorum ve imkânsız gibi görünen şeyin rutin bir işe dönüşmesini şaşkınlıkla izliyorum. Her seferinde daha çok, daha çok dokunuyorum. Beni terk ettiğinde gitmemesi için yalvarıyorum. O benim üzerimde yükseldikçe ben dibe batıyorum. Neden kendimi ondan alamıyorum? Başkasının yapamadığını onun aşkı nasıl oluyor da yapıyor?

Hayat dolu bir çocuk olan Ayla; doğayı, hayvanları, insanları, bitkileri, müziği, kitap okumayı ve sporu severek büyür. Bir gün köyündeki ilkokul müdürü, kitaplara ihtiyacı olduğunu söyler. Bunun üzerine köyüne kütüphane açmaya karar verir. Fikri kabul görür. Köydeki veliler de desteklerini esirgemezler. Onlar da ellerinden geldiğince yardımcı olurlar. Zamanla kendileri de kütüphanedeki kitapları okumaya başlarlar... Ayla ufak dokunuşlarla da olsa, birçok çocuğun ve insanın hayatına dokunur. Hep not alır