Kadın konusu, özellikle Bir sabah, 37 yaşındaki bir beyin bilimci olan Jill Bolte Taylor’ın beyninin sol yarım küresinde nadir görülen bir inme meydana gelir. Taylor dört saat kadar kısa bir süre içinde zihninin okuyup yazamayacak, yürüyemeyecek, konuşamayacak ve hayatındaki pek çok şeyi hatırlamayacak kadar kötü hale gelişini dakika dakika gözlemler. Bu süreçte, mantıksal sol beyninin acil yardıma erişmek için nasıl çabaladığını ve sezgisel sağ beyninin bu deneyimi nasıl büyük bir coşkuyla karşıladığını fark eder. Sağ beyni özgürleştiğinde dünyayı algılayış biçimi değişmiş ve evrenle bir olduğu derin bir iç huzuru yakalamıştır. Artık bedeninin sınırları yoktur. Bu, Budistlerin “Nirvana” dediği türden ruhsal bir uyanıştır. Sekiz yıl süren iyileşme sürecinin ardından Taylor yaşadığı bu ruhsal uyanışı yalnızca inme geçirenlere değil, herkese faydalı olmak için kullanmaya karar verir. Bu amaçla yaptığı TED konuşması sayesinde büyük ilgi toplayan yazar, bu eseriyle New York Times çok satanlar listesinde 63 hafta boyunca yerini korudu ve kitap yaklaşık 30 dilde yayımlandı. Jill Bolte Taylor, bu çalışmasında size sırlarla dolu beyninizin mucizelerine tanık olmanız ve iç huzurunuzu bulmanız için deneyimleriyle rehberlik edecek. DR. JILL BOLTE TAYLOR, Harvard eğitimli bir nöroanatomisttir. 2008 yılında Time dergisi tarafından belirlenen “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesine girmiştir. kadın meselesine bakışı yahut Müslüman toplumlarda kadının yeri ve konumu gibi meseleler, modern dönemde İslâm hakkındaki tartışmalarda her zaman ön sıralarda yer almış, İslâm aleyhindeki yargıların başlıca dayanaklarından birisini teşkil etmiştir. İslâm’a eleştirel bakan kesim kadının ikinci sınıf varlık telakki edildiğine ilişkin fikirlere ve uygulama örneklerine dayanırken, bu tavra karşı çıkanlar, İslâm’ın kadın konusunda âdeta bir devrim yaptığını ve zamanının çok ötesinde bir kadın algısı oluşturduğunu iddia etmişlerdir. Elinizdeki kitap bu iki uç yaklaşımın da doğru olmadığını vurgulamakta, bu konuda sağlıklı bir kanaate varmanın tarihî verilere dayanmak suretiyle İslâm’ın ilk dönemlerinde kadının gerçek konumunu belirlemekten geçtiğini savunmaktadır. Bu amaçla yapılan kapsamlı ilmî çalışmanın vardığı sonuçlardan birisi şöyledir: “Hz. Peygamber kadınları hiçbir zaman kadın olmaları nedeniyle sosyal hayattan soyutlamamış, bunu yapmaya çalışan ashâbı ise bundan menetmiştir. Onun bu konudaki tavrı mümin kadınların saygınlıklarını ve iffetlerini koruyarak sosyal hayatta varlık göstermelerini sağlamak yönündedir. Her ne kadar bu hassasiyet vefatından sonra büyük oranda terk edilse de kadınlar ashâba ve sonradan gelenlere bu hususta verilen ruhsatları hatırlatarak sosyal hayatta kendilerine alan açmalarına yarayacak kadar açık örnekler sunmuşlardır.”