Bir kitap satın alırken biraz ön kapağına bakıyorsun ve içini hızlıca geçtikten sonra arka kapakta, yani tam burada bir müddet takılı kalıyorsun... Bir ışık arıyorsun kitabı satın almak için... Elif kim? diyorsun, neden kanatları olsun ki düşüncesine kapılıyorsun... Elif ben... 4 odacıklı kalbinin ortasında seninle çay içmek için buradayım... Seslen hadi! Bize İki Çay, Biri Şiirli Olsun...

Kurtları Saldılar Dağlara Çakalları Avlasın Diye diyor Ayhan Kayhan.. Bir solukta okuyacağınız, okudukça gözünüz de canlandıracağınız olağanüstü bir roman.. Dili akıcı ve yalın... Bu vatan için canını ortaya koyan, terörle mücadeleyi anlatan her bir sayfa da gurur duyacağınız kahramanları kaleme almış bir eser... Bu topraklar için ruhları şahadete kavuşmuş tüm şehitlerimize, Vatan görevi için kilometrelerce uzakta görev yapan Türk Askerlerine ve tüm okuyucalarına ithaf olsun...

Şiirlerde Bayburt adlı eserin yazarı Nahit İMAÇ , 1965 yılında Bayburt'ta doğdu. İlk ve Orta öğrenimini doğduğu yörede tamamlayan yazar, 1983 senesinde Ticaret Meslek Lisesi'ni. 2000 yılında da ön lisans bitirmiştir. 1987 yılında Bayburt Devlet Hastanesi'nde iş başı yaparak memuriyet hayatına atılan yazar, 1989 yılında Bayburt'un İl olması üzerine Ayniyat Saymanlığı'na atandı. Halen bu görevi sürdürmekmetedir. Nahit İmaç evli ve üç çocuk babasıdır. Bayburt'la ilgili eserler toplamaya amaçlayan yazar İmaç'

2 Ağustos 1978 yılında Rize'de doğdum. İlk okulu Rize İstiklal İlkokulunda, ortaokul ve liseyi Rize Anadolu Lisesinde tamamladım. 1997 yılında Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümüne girdim. 2001'de mezun oldum. 1998-2002 yılları arasında Samsun Büyükşehir Belediyesi Türk Sanat Müziği Bölümünü bitirdim. İstanbul'da özel sektörde Gıda Mühendisi olarak farklı işletmelerde görev aldım. 2006-2009 yılında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü'nde Yüksek Lisans, 2009-2016 yıll

Güzel bir kadının, çirkin bir erkeğe deliler gibi tutulması, Hasan'ın mucizesiydi. Sır gibi sakladığı aşkı, büyünün dansıydı. Düştüğü zor durum kalelerini ele geçirince tek seçeneği kaldı. Kaçmak.. Soğuk şehirdeki sıcakkanlı ruhu üşüdüğünde Sonja'nın sevdası yetecek miydi? Ehlikeyif gönlü, iki katlı taş evi gibi müstakildi. Ruhunu ise yaşadığı şehre benzetirdi. Fikrince, biraz sadist biraz narsist biraz da sabır taşıydı. Kaçmak.. İnsan, aynaya baktığında bazen yüreğindekileri görmezden gelirdi. Peki, f

Yaşam nehri bakış yoluna izler bırakır, her akış bir ışıltıyı alır bir sonraki akışa emanet bırakır, belki de yaşamın şeması en iyi nehirlere çizilir, su her şeyin emanet olduğunu bilir; çünkü rengi gökyüzünden kendi suretine emanettir bu yüzden belki de emanetin değerini en iyi o bilir...

Tıpkı insanlar gibi şehirlerin de doğduğu, büyüdüğü ve yaşlanarak maziye karıştıkları dönemleri vardır. Şehirlerin veya bölgelerin kendine özgü karakterleri zaman içerisin­de şekillenir. Bu karakter yapılarına göre varlık gösterir­ler. Şehirler de duygusal durumlar geçirir ve bu duygu­sal durumlarla şekillenirler. İstanbul şehri karakteri olan, duygular barındıran bir şehirse eğer bu şehrin ilçelerini de o şehrin duyu organlarını, davranış biçimlerini ve tutum­larını oluşturan unsurlar olarak varsaymak gere

Bazen eşi ölmüş, çocukları da iş bulmak; ya da eğitim amacıyla yuvadan uçan yaşlı kadınlar, yalnızlıklarından bunaldıklarını belli etmeye utandıkları halde yine de onu çağırırlardı. Kapı eşiğinde ona ikram ettikleri bir-iki tabak yemek sevabına sanki ihtiyaçları varmış gibi on dakika yemek molası veren İpli Ali ile iki laf ederek mutlu olurlar; bu mutlulukla da yaşlı yüzleri gülerdi. İpli Ali adlı Hikâyeden

Meşhur roman yazarı R., dağlara yaptığı üç günlük dinlendirici bir gezinin ardından sabahın erken saatlerinde Viyana'ya dönmüştür. Trenden indiğinde gardan bir gazete alıp da, tarihe şöyle bir göz at-tığında o günün doğum günü olduğunu fark etti. Aniden aklından kırk birinci doğum günüm diye geçirdi ve bu gerçeklikten ne acı ne de mutluluk duydu. Gazetenin hışırdayan sayfalarında hızlıca bir göz gezdirip, evinin bulunduğu apartmana gitmek üzere bir taksi çağırdı. Uşak, onun yokluğunda gelen iki ziyaretçinin

Bayram Düşümde bir bayram Düşümde bir bayram var size çocuklar Kan kırmızı değil, maviden, pembeden bayramlıklarınız Kır atlar gibi o gün, özgürlüğü giyecek ayaklarınız Ölüm korkusundan olmayacak hiç telaşınız Düşümde bir bayram ki çocuklar, gözleriniz gibi aydınlık Umut dolu yarınları kucaklayacak minicik kollarınız Gözyaşından değil, rengârenk şekerlerden ıslanacak avuçlarınız Düşümde bir bayram ki çocuklar, o gün masmavi gökyüzüne yükselecek salıncağınız.

Seviyorsanız savaşın, vazgeçmeyin. Derler ki; kader gayrete aşıktır, gerçekten öyle. Sevgim için bu kadarını yapamam demeyin. Elinizden geleni değil, hatta daha fazlasını yapın. Kaybedeceklerinizden asla korkmayın, sadece kalbinizin sesini dinleyin. İyi ya da kötü sizi ne bekliyor olursa olsun, sona geldiğinizde ben elimden geleni yaptım cümlesinin verdiği huzuru ve vicdanınızın rahatlığını en derinlerinizde hissetmelisiniz. Kimse için kendinizi değiştirmeyi ve kendinizden vazgeçmeyi düşünmeyin. Sevmek is

Kötü günler geride kaldı. Şimdi daha kötü günler mi bekliyor, yoksa Nazım hikmet' in şarkılara dönüşen şiirinde dediği gibi; güzel günler mi göreceğiz? Buna kendimiz mi yön veriyoruz, yoksa Tanrı tarafından yazılmış olan romanın bölümlerini mi oynuyoruz? Hayat hep bu ve bunun gibi bilinmezliklerle devam ediyor.. Birçok anımızda beş dakika sonrasına yön veremezken, yıllar sonrasının planını yapıyoruz. Sizce doğrumu yapıyoruz? Bir kısım insan her anını doğaçlama yaşayıp, planlı yaşamayı hayalperest olmak ol

Bekleyeceğim Ocak ayı soğuk olsa da bekleyeceğim Şubatta tıpkı eskisi gibi gelirsin diye Girer koynuma, benim olursun diye bekleyeceğim Martta o soğuk havadan kaçarsın Nisanda çiçekler misali açarsın diye bekleyeceğim Mayıs ayı ne ki geçse de dört mevsim Haziranda bir deniz kenarında bekleyeceğim Bekleyeceğim ümitlerim az olsa da Belki kasımda gelirsin diye Bekleyeceğim aralıkta da beklerim tüm ümidimce Pişmani ölse koysalar da musalla taşına Belki yasımda gelirsin diye bekleyeceğim

In the main, this volume consists of articles originally published in the San Francisco Bulletin. It includes material gathered from many visits to the Exposition grounds and from many talks with men concerned in the organization and the building and ornamentation. The brief history that forms the Introduction gives an account of the development. For me, as, I presume, for most people, the thing done, no matter how interesting it may he, is never so interesting as the doing of the thing, the play of the for

Gonorrhea is a pus-discharging inflammation of the canal known as the urethra, which passing through the entire length of the organ, carries both the urine and the seminal fluid. It is caused by a venereal bacillus, the gonococcus. Under favorable conditions and with right treatment, gonorrhea may be cured, though violently painful, in fourteen days. Often the inflammation extends, becomes chronic and attacks other organs. This chronic gonorrhea often causes permanent contraction of the urethra, which leads

Of all the exercises indulged in by men and women, riding is perhaps the most productive of harmless pleasure. The healthful, exhilarating feeling caused by rapid motion through the air, and the sense of power conveyed by the easy gallop of a good horse, tends greatly to moral and physical well-being and satisfaction. Riding improves the temper, the spirits and the appetite; black shadows and morbid fancies disappear from the mental horizon, and wretched indeed must he be who can preser ve a gloomy or disco

More than four hundred y years passed by between the beginning of the building of this cathedral by Archbishop Lanfranc (1070-1089) and its completion, by the addition of the great central tower, at the end of the fifteenth century. But before tracing the history of the construction of the present well-known fabric, a few words will not be out of place concerning the church which preceded it on the same site. A British or Roman church, said to have been built by a certain mythical King Lucius, was given to

Dr. Hasan Yıldırım 1951 yılında Elazığ'da doğdu, ilk ve orta lise eğitimini Adana Yüreğirde tamamladı. 1968-1969 yılında ilk ögretmen okulunu dışardan bitirip stajyer öğretmen oldu. Aynı yıl Hava Harp Okulunu kazandı ancak guatrdan elendi. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Atatürk tıp öncesine kayıt yaptırdı. 1970-1971'de Temel Bilimler Yüksek Okulunu bitirip, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenime başlayıp 1977-1978'de mezun oldu. 2 yıl Erzincan'da hükümet tabipliği ve il sağlık müdürlüğü görevini yü

Botanists tell us that all of the Cabbage family, which includes not only ever y variety of cabbage, Red, White, and Savoy, but all the cauliflower, broccoli, kale, and brussels sprouts, had their origin in the wild cabbage of Europe (Brassica oleracea), a plant with green, wavy leaves, much resembling charlock, found growing wild at Dover in England, and other parts of Europe. This plant, says McIntosh, is mostly confined to the sea-shore, and grows only on chalky or calcareous soils..

Bir Tanrı düşünün, Savaş Tanrısı ve ateşe hükmediyor, ama ondan istenen savaşı durdurması... Bir kadın düşünün, sıradan sıkıcı bir hayat yaşıyor, ama ona yazılan kader hayatını kaybetmesine neden olabilir... Zo-An ve Carissa'nın karşılaşması onlara ve dünyaya ne getirecek? Yaklaşmakta olan son ne?