İlkyaz... Sadece bir kız ismi gibi düşünebilirsin. İlkyaz; benim hayallerim, geçmişim, bugünüm ve yarınım! Senin ise bugünün. Bugün yaşadıkların, okulun, arkadaşların, gireceğin sınavlar, telâşların, belki dışlanmışlıkların, etrafın, ailen... Sen de benim gibi kendini, bu hikâyeler silsilesinde bulacaksın.

Adam kadına sarılmış, okşuyordu. Romantik bir atmosfer vardı, sevişmeye başladılar, ateşleri yükseldi. Dakikalar ilerledikçe sevişmeleri yerini sert hareketlere bıraktı, kadının kafa hareketlerinden bir şeyler söylediği belliydi ama videonun sesi yoktu. Yavaş yavaş adamın elinden kurtulma isteği hissedilmeye başladı. Kadın çarşafı çekerek yatağın bir yerlerine tutunarak kurtulmaya çalışıyor, adam ise bırakmıyordu. Bir an adamın elinden kurtuldu ama yataktan inerken tekrar yakalandı. Kısa bir boğuşma oldu, y

Ben Anteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki onlar yalnız Antep´i değil Türkiye´yi kurtardılar.”Mustafa Kemal Atatürk Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmenin izlerini taşıyan bir şehir…Esareti kabul etmeyen bir halk…Vatan kurtarılıp savaşın yaraları sarılabilecek miydi?Ya aşk esaret altında yaşanabilir miydi? Üstelik savaşlar, sadece meydanlarda silahlarla, toplarla, tüfeklerle yapılmıyordu. İnsan kendi içinde de hep savaş hâlindeydi. Vicdanını hür bırakan ve onu dinlemeyi öğrenen biri için doğru-yanlışla, akıl-

Sanırım aileler çocuklarına namuslu, aklı başında, bacaklarını kapalı tutmayı bilen, ahlaklı, elinden her iş gelen ya da gelmese bile başa iş açma-yan, maaşlı, okumuş ya da okumasa bile görgülü, bilgili bir gelin ya da da-mat aramak yerine, ONLARI VAR ETMELİ. Kızları tarafından suçlanan babalar... Kız kardeşleri tarafından suçlanan abiler.. Öğrencileri tarafından suçlanan öğretmenler... Komşuları tarafından suçlanan amcalar, dedeler... Çalışanı tarafından suçlanan patronlar ve hatta tanımadığı kadınlar tara

Koskoca denizin ortasında yalnızlığa prangalanmış Kız Kulesi'nin, geçmişini hatırlamaya çalışırken ruhunun çevresine duvarlar ören küçük bir çocuğun, kozasından çıkıp kelebek olmayı bekleyen kırık bir kadının hikâyesi... Gördüğü gözlerin derin sularına dalan, o güne dek taş duvarken kalbinde çiçekler açan Galata'nın, varlığı kelebeğin ömrüne ömür katan, güzel bir adamın hikâyesi... Hayatları birbirini yansıtan, hayatın ta kendisini yansıtan Aynalar'ın hikâyesi...

Derin denizlerde yaşayan, konuşan bir bilge balık; istemeden verdiği yanlış bir bilgi yüzünden deniz mahkemesinde yargılanır ve ceza alır. Ve macera da böyle başlar. Konuşan balık ve İrem'le denizin masmavi sularından, bir çiftliğin havuzuna uzanan bu hikâyeye eşlik etmeye hazır mısın?

Masal denince akla şüphesiz La Fontaine masalları gelir. La Fontaine masalları sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de okunabilir niteliktedir. Konuşan hayvanlar çocukları hem eğlendirir, hem düşündürür. Aslan, kurt, tilki gibi hayvanların yaptıklarından ders çıkarmak biz yetişkinler için daha kolay olsa da masal kahramanlarını canlandırarak yapılmış olan bu çizimler, masalları çocuklar için daha anlaşılır hale getirilecektir. 350 yıldır dilden dile ülkeden ülkeye dolaşan La Fontaine masalları yeni

Gözlerimin önünde kaybolup gidiyordu. Beni ve geriye kalan hayatımı bu odaya hapsedip öylece uzaklaşıyordu. İçimdeki nehirler, ait oldukları alanın dışına taşıyor; yırtıcı dalgalarım, kıyılarıma vurup tüm gökdelenleri yıkıyordu. Taşküre ortadan ikiye ayrılmıştı ve kucağına düşen her şeyi sonsuz bir sona sürüklüyordu. Zelzelem başlamıştı. Bazen korkular, esaretin dostu olur. Esaret, yıkılışı besler. Ölüm, yıkılışın aşkıdır. Peki bir umut, kaç ölümü öldürür?

''Kurtulmak için en hızlı koşan olmalıydı fakat ne kadar hızlı koşarsa koşsun her zaman aynı bitiyordu.'' Gizemli bir hayatın, meraka kapı açtığı o sokak... Basit olarak nitelendirilen her şeyin aslında o kadar da sade olmadığını yansıtıyordu ve yanlışa mahsur kalan güzel düşüncelerin altında eziliyordu. Bunun mutlaka bir sebebi olmalıydı. Ama neydi? ''Vahşi arenaları aratmayan bu sahne, şimdilik Aşkar'ın lehine görünüyordu ama rakipleri bir önceki saldırılara ziyaden daha kararlı pozisyon almışlardı ve her

Geçmişi insanlık tarihi kadar eski, içene olağanüstü kudretler kazandırdığına inanılan bir iksir: Manna. Hayatı bir eğlence sayan, tek derdi babasıyla girdiği münakaşalar olan, müstakbel bir kimya mühendisi: Özgür Altınak. Bu ikisinin bir araya gelişi; Altınak ailesinin büyük sırrını, ilaç sanayinin karanlık yüzünü, günümüzde pandemik bir hâl almış yeni tip koronavirüs hakkındaki teorileri ve belki de tüm insanlığın kaderini tayin edecek acımasız bir planı gün yüzüne çıkaracak. Sakin ve sıradan bir hayat sü

Mutlu olmak her şeye sahip olmak değil, sahip olunan güzelliklerin farkında olmaktır. Sevgi ve dostluk denizin dibinde saklanan bir inci olsa da; o derin sonsuzluğa dal ve yeryüzüne çıkar. Mutluluk Köyü bizlere sahip olduğumuz ne çok şeyin olduğunu gösteriyor ve bunların farkında olmamızı sağlıyor. Aslında bizlere ışıl ışıl görünen birçok şeyin içinde; sevgi, dostluk ve paylaşım olmadan tek başına sadece bir hiç olduğunu anlatıyor. Mutluluk da sevgi yükünü yalnız taşır.

Her şey bitti dedikleri anda hayat onlar için yeniden güzelleşecek miydi? Suriye'ye kaçırılan Azra, kurtulabilecek miydi? Öleceğini hissettiği an, içine saran umuduna sıkı sıkı sarılabilecek miydi? Bir işaret ver Azra. Seni bulmam için bir işaret. Bir ses ver kulaklarım işitsin sesini. Bir ses ver yüreğimin ateşi azalsın. Hangi taşın altındasın, hangi toprağa sığındın? Avuçlarımın arasında olan çamurlu toprakta yoksun. Söyle hangi dağın altındasın? Pes etmeden baktım baktım ama sen benim baktığım hiçbir yer

Hepsini anlatacağım Osman Bey padişahım. Fakat mevzu epeyce uzun ve karmaşık. Bir dal sigara içmeme müsaaden var mıdır? Benim ait olduğum çağda, kapalı alanlarda sigara yasağı olduğu için epeyce müşkülat yaşıyoruz, dedi Zeycenhan. Osman Bey'in şaşkınca bakmasını onay mahiyetinde algıladı. Gömleğinin üst cebinden çıkardığı uzun Tekel 2000 paketinden, bir sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdi. Mavi Tokai çakmakla yaktı. İlk nefesi derince çekerek dumanı havaya üfledi.

Bir oda... Antika saatler... Karantina... Umut, gölgeler, astronotlar ve hamam böcekleri... Okurken siz de içindesiniz aslında o odanın. Tuşlarına basma isteğinize engel olamadığınız piyano, kokusu burnunuza gelen ıhlamur ağacı ve tüm bu yaşama dair eşyaların arasında, varlığını durmaksızın hissettiren yalnızlık ve ölüm. Uzun süre kütüphanede yaşamış bir hamam böceğinin kendinden emin cümlesi: Yansımalar asılları gibi asla olamaz. Gerçekten olamaz mı?

Sevdikleri bir zalim tarafından elinden alındı. On üç yıl boyunca kabuslara mahkûm edilirken, adı da karanlığa gömüldü. Alaz... Yeminle çıktığı intikam yolunda şimdi zalim olma sırası O'nda. Yaman... Yirmi üç yıl önce en kıymetlisini, yıllar sonra ise annesini elinden alan aynı zalimi, cehenneme göndermeyi hayatının amacı edindi. İntikam ateşi ile yanan Alaz ve Yaman'ın hikayesi, serinin bu ikinci kitabında da sizleri sürükleyerek, onların duygularına ortak edecek. Bukalemun Alaz, tüm bu intikam ateşinin iç

PEDAGOG GÖRÜŞÜ Günümüz anne babaları, bilinçlenmeye başladıkça çocukları için seçtikleri kitaplar, anlattıkları masallar da değişmeye başladı. Masallar çocuklarımızın bilinçaltlarına direk ulaşan, en önemli anlatımlardır. O nedenle çocuklarımıza verebileceğimiz en iyi armağan doğru masallardır. Elinizde tuttuğunuz kitap; rüyalar, konuşan ağaçlar, ejderhalar uzay ve denizkızları ile süslenmiş bir şekilde sevginin, hayal etmenin ve biz bilincinin, gücünü anlatıyor. İyilik, hayal gücü, doğa sevgisi, doğayı ve

Hızla değişen dünya pek çok anne-babanın, çocuklarının nasıl bir dünyada yaşayacakları ile ilgili kaygı duymalarına neden olmaktadır. Elinizde tuttuğunuz kitap günümüzde yitirmeye başladığımız küçük şeylerden mutlu olmak, paylaşmak, kardeşlik, arkadaşlık gibi kavramları çocuklara sevgi dolu bir dille aktarmaktadır. Çevremize, insanlara, hayvanlara ve doğaya, farklılıklara saygı göstermek gibi değerleri minik yüreklere aktaran bu kitap, yeni nesillere ışık tutarken anne- babaların bile bu naif, sevgi dolu, s

Birini kırmak için üzerine basa basa kurduğumuz cümlelerde ağzımızdan çıkanlar aslında korkularımız değil midir? Peki bu korkularımız bizi bir canavar mı yapar yoksa bizi canavar yapan da bir başkasının korkuları mıdır? Aslında birbirleriyle daha doğmadan bağlanan iki korkak onlar. Kırılmış kalplerini inşa ettikleri sert duvarların ardında onarmaya çalışsalar da sevginin iyileştirici gücü olmadan bu pek mümkün olmayacak....

Anadolu, bir ana kucağı. Kökü, bağı olmayan, her gelene kucak açan; koruyup kollarım derken sıcak bağrında boğan... Misafiri yıllardır bitmeyen bir coğrafya. Kim ki Anadolu'ya yerleştiğine inanır, orada yanılır. Tarihin arka sayfalarını parmak uçlarında gezinen bu roman sizi eski geleneklerin diyarına götürecek.

... Zaman zaman düşünüyorum bunu, hani Camus'un Yabancı'sındaki kahramanına sarışın kadını bıçaklatarak öldürtmesi gibi ya da R. L. Stevenson'nın kitabındaki Mr. Hyde'a dönüşen doktor gibi... Şirkette arkadaşlık yaptığım ama aslında pek de hoşlanmadığım birini, ince bir planla ortadan kaldırma düşüncesi bana farklı bir heyecan veriyor. Örneğin onun elini tutarak, en ummadığı anda ona aşk ilan edecek gibi yapıp heyecanını doruğa çıkardıktan sonra, kalbine incecik ama çok keskin, kısa, zıpkın gibi bir şişi sa