The woman in white first appears at night on a lonely heath near London and is next seen at a grave-side in Cumberland. Who is she? Where has she come from, and what is her history? She seems alone, frightened and confused. And it seems she knows a secret - a secret that could bring ruin and shame to a man who will do anything to keep her silent.

Perili Ev Charles Dickens’ın yönettiği All the Year Round dergisinin 1859 Noel Özel sayısında bulunan sekiz öyküden oluşur. Dickens’ın bu dergide yayımlanmış öykü derlemeleri arasında en popüleridir. Her öykü “perili ev”in bir odasına musallat olan bir hayaleti konu alır. Üçü Dickens tarafından yazılan öykülerin geri kalanı Hesba Stretton, George Augustus Sala, Adelaide Anne Procter, Wilkie Collins ve Elizabeth Gaskell imzasını taşıyor.*Evdeki Ölümlüler *Saatli Odadaki Hayalet *Çift Odanın Hayaleti *Resimli

Perili Ev Charles Dickens’ın yönettiği All the Year Round dergisinin 1859 Noel Özel sayısında bulunan sekiz öyküden oluşur. Dickens’ın bu dergide yayımlanmış öykü derlemeleri arasında en popüleridir. Her öykü “perili ev”in bir odasına musallat olan bir hayaleti konu alır. Üçü Dickens tarafından yazılan öykülerin geri kalanı Hesba Stretton, George Augustus Sala, Adelaide Anne Procter, Wilkie Collins ve Elizabeth Gaskell imzasını taşıyor.*Evdeki Ölümlüler *Saatli Odadaki Hayalet *Çift Odanın Hayaleti *Resimli

The Penguin English Library Edition of The Woman in White by Wilkie Collins 'In one moment, every drop of blood in my body was brought to a stop ... There, as if it had that moment sprung out of the earth ... stood the figure of a solitary Woman, dressed from head to foot in white' The Woman in White famously opens with Walter Hartright's eerie encounter on a moonlit London road. Engaged as a drawing master to the beautiful Laura Fairlie, Walter is drawn into the sinister intrigues of Sir Percival Glyde and

T. S. Eliot’ın “polisiye romanların ilki, en uzunu ve en iyisi” olarak nitelendirdiği Aytaşı’nda, Wilkie Collins okuru Viktorya devri İngiltere’sinde esrarengiz ve heyecanlı bir hırsızlık hikâyesine götürüyor. Yıllar önce bir Hindu tapınağından gasbedilen, Aytaşı olarak bilinen, paha biçilemez Hint Elması doğum gününde genç Rachel Verinder’a hediye edilir, ancak aynı gece ortadan kaybolur. Evdeki herkes bir şüphelidir, elması çalanın kim olduğunu bulmak kolay olmayacaktır. Ayrıca Elmas’ı her yerde takip ed

Wilkie Collins (1824-1889): Gizem ve dedektif romanlarının öncüsü kabul edilen İngiliz romancı. Collins, birlikte de çalıştığı dostu Charles Dickens’ın gölgesinde kalmadan önce hatırı sayılır bir şöhrete kavuşmuştur. Yazarın ilk büyük eseri Beyazlı Kadın, 1859-1860 yılları arasında Dickens’ın çıkardığı All the Year Round’da tefrika edilmiş ve büyük bir beğeniyle karşılanmıştır. İki soylu hanımefendiye resim dersi vermek gibi son derece sıradan bir iş için evinden ayrılan Walter Hartright, yolda beyazlara b

Kitap Tanıtım Yazısı : Wilkie Collins (1824-1889): Gizem ve dedektif romanlarının öncüsü kabul edilen İngiliz romancı. Collins, birlikte de çalıştığı dostu Charles Dickens’ın gölgesinde kalmadan önce hatırı sayılır bir şöhrete kavuşmuştur. Yazarın ilk büyük eseri Beyazlı Kadın, 1859-1860 yılları arasında Dickens’ın çıkardığı All the Year Round’da tefrika edilmiş ve büyük bir beğeniyle karşılanmıştır. İki soylu hanımefendiye resim dersi vermek gibi son derece sıradan bir iş için evinden ayrılan Walter H

“Lanetli Otel, dramatik bir dehşet gösterisi.” –Peter Ackroyd Lord Montbarry’nin İtalya’da gizemli ve ürkütücü eşi Kontes Narona’yla balayındayken ani ölümünden bir süre sonra lordun ailesi tatil için Venedik’e gider. Orada kalacakları otel ise lordun balayında hayatını kaybettiği ve uşağının ortadan kaybolduğu eski konaktır. Otelde kalmaya başladıklarında birçoğu paranormal olaylar yaşamaya başlar. Tuhaf bir koku, uyutmayan kâbuslar ve hatta tavanda süzülen bir kafa... Lordun huzursuz ruhunun musallat oldu

Beyazlı Kadın romanı, 1859 yılında Wilkie Collins tarafından yazılmıştır. Bu eser, duygusal gerilim romanı türünün ilk örneği olarak kabul edilir. Genç bir resim öğretmeni olan Walter Hartright, Londra'da kaybolmuş, beyazlar içinde gizemli bir kadınla karşılaşır. Kısa bir süre sonra Limmeridge evine gider. Walter, öğrencisi Laura'nın, Beyazlı Kadın'a şaşırtıcı bir benzerlik gösterdiğini fark eder. Walter Hartright, birçok dedektiflik tekniklerini kullanarak, olayları birçok tanığın anlatımıyla bir suçu orta

Aytaşı romanı, 1868 yılında Wilkie Collins'in tarafından yazılmıştır. Bu eser, polisiye romanın ilk örneklerindendir. Genç bir İngiliz olan Rachel Verinder, doğum gününde büyük bir Hint elması miras kalır. Elmas Hint dini açısından çok önemlidir, ayrıca çok da değerlidir. Üç Hindu rahip, onu geri almak için hayatlarını tehlikeye atmışlardır. Rachel'ın doğum günü, büyük bir partiyle kutlanır. O akşam, eve gelen bazı Hintli sihirbazlar, o gece Rachel'in elbisesine takılmış olan Aytaşı'nı görürler. O gece

Merhum amcasından kendisine nadir bir elmas miras kalan Rachel Verinder, elmasın bir Hint tapınağından çalındığı ve lanetli bir geçmişi olduğu hakkında hiçbir fikre sahip değildi. Elmas on sekizinci yaş günü partisinde ortadan kaybolduğunda, Rachel´ın talibi Franklin Blake de dahil olmak üzere birçok kişi şüpheli duruma düşer. Mücevheri İngiliz konuklardan biri mi çalmıştır, yoksa bir şekilde ait olduğu topraklara geri mi götürülmüştür? İngilizce yazılmış ilk büyük dedektif romanı olarak kabul edilen Ay

Beyazlı Kadın, Victoria dönemi kurgusal yapıtları arasında duygusal gerilim romanı diye tanımlanan ve Gotik edebiyatın gerilimini, İngiliz edebiyatının psikolojik gerçekçiliğiyle kaynaştıran türün ilk örneği olarak kabul edilir. Roman karakterlerinin çeşitli ruhsal durumlarını aktaran çarpıcı anlatım biçeminin ustası Wilkie Collins, bu ilk romanında gotik romanlardaki dehşeti gizemli İtalyan şatolarından, Victoria dönemi İngilteresinin daha modern, orta sınıf evlerine taşıdı. Gotik edebiyat çoğunlukla cin

Day of the month a and year, November the thirtieth, one thousand eight hundred and thirty-five. London Time by the great clock of Saint Paul's, ten at night. All the lesser London churches strain their flmetallic throats. Some, flippantly begin before the heavy bell of the great cathedral; some, tardily begin three, four, half a dozen, strokes behind it; all are in ffsufficiently near accord, to leave a resonance in the air, as if the winged father who devours his children, had made a sounding sweep with h

We had met there accidentally, and were bathing together. If we had been engaged in any exercise peculiar to my own nation I should, of course, have looked after Pesca carefully; but as foreigners are generally quite as well able to take care of themselves in the water as Englishmen, it never occurred to me that the art of swimming might merely add one more to the list of manly exercises which the Professor believed that he could learn impromptu. Soon after we had both struck out from shore, I stopped, find

Believing that the Novel and the Play are twin-sisters in the family of Fiction; that the one is a drama narrated, as the other is a drama acted; and that all the strong and deep emotions which the Play-writer is privileged to excite, the Novel-writer is privileged to excite also, I have not thought it either politic or necessary, while adhering to realities, to adhere to every-day realities only. In other words, I have not stooped so low as to assure myself of the reader's belief in the probability of my s

I would have given something to have waited at table that day. But, in my position in the household, waiting at dinner (except on high family festivals) was letting down my dignity in the eyes of the other servants—a thing which my lady considered me quite prone enough to do already, without seeking occasions for it. The news brought to me from the upper regions, that evening, came from Penelope and the footman. Penelope mentioned that she had never known Miss Rachel so particular about the dressing of her

His only unmarried daughter (he had long since been left a widower) was in the room, in attendance on her father. She was a melancholy, middle-aged woman, without visible attractions of any sort--one of those persons who appear to accept the obligation of living under protest, as a burden which they would never have consented to bear if they had only been consulted first. We three had a dreary little interview in a parlor of bare walls; and then I was permitted to go upstairs, and unpack my portmanteau in m

When we saw each other for the first time, my stepmother and I met necessarily as strangers. We were elaborately polite, and we each made a meritorious effort to appear at our ease. On her side, she found herself confronted by a young man, the new master of the house, who looked more like a foreigner than an Englishman--who, when he was congratulated (in view of the approaching season) on the admirable preservation of his partridges and pheasants, betrayed an utter want of interest in the subject; and who s

He put his medical questions. They were promptly and plainly answered; and they led to no other conclusion than that the strange lady was, mentally and physically, in excellent health. Not satisfied with questions, he carefully examined the great organs of life. Neither his hand nor his stethoscope could discover anything that was amiss. With the admirable patience and devotion to his art which had distinguished him from the time when he was a student, he still subjected her to one test after another. The r

The date is between twenty and thirty years ago. The place is an English sea-port. The time is night. And the business of the moment is--dancing. The Mayor and Corporation of the town are giving a grand ball, in celebration of the departure of an Arctic expedition from their port. The ships of the expedition are two in number--the Wanderer and the Sea-mew. They are to sail (in search of the Northwest Passage) on the next day, with the morning tide. onor to the Mayor and Corporation! It is a brilliant ball.