Sabahattin Ali’ye ait romanlarda ilk olarak bireysel temalar ön plana çıkar. Eserlerinde diğer öne çıkan konular sosyal sorunlar, iletişimsizlik ve yalnızlıktır. Sosyal ve toplumsal konuları işlerken köylü, işçi, mesai arkadaşı, esnaf ve memur gibi sıfatlara sahip olan karakterler yer alır. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20 yüzyılda hem de 21 yüzyılda etkisini sürdürdü.

Sabahattin Ali’ye ait romanlarda ilk olarak bireysel temalar ön plana çıkar. Eserlerinde diğer öne çıkan konular sosyal sorunlar, iletişimsizlik ve yalnızlıktır. Sosyal ve toplumsal konuları işlerken köylü, işçi, mesai arkadaşı, esnaf ve memur gibi sıfatlara sahip olan karakterler yer alır. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20 yüzyılda hem de 21 yüzyılda etkisini sürdürdü.

1930`lu yıllarda öyküye taze bir soluk getiren Sabahattin Ali, öykülerinde insanın zavallılığını ve gücünü sarsılmaz bir üslupla, masalsı ve destansı biçimde yansıtmayı başardı. Şiir, hikâye ve roman yazan, çeviriler yapan Ali, tüm eserlerinde insan ruhuna ayna tuttu ve gerçeğe bu aynadan baktı. Türk edebiyatının özgür sesinden yıllara meydan okuyan 16 öykü...

"Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi? Çoook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni seviyordu... Ve onu herhalde çok kucakladın... Geceleri buluşur ve öperdin değil mi? Bir kadını öpmek hoş şeydir, hele adam genç olursa..."

"Sıska kadın bir an tereddüt etti. Karşısındakini, etraftaki seyircileri kin dolu fakat halsiz bakışlarla süzdü, sonra yavaşça doğrularak ortaya çıktı ve oyuna katıldı..."

"Bu sırada köprüye çıkmışlardı. Hep beraber İstanbul tarafına doğru yürüdüler. Ömer'in, teyzesinin şişman ensesinden kaydırdığı gözleri hiç lafa karışmadan yanlarında giden genç kızın bakışlarıyla karşılaştı."

Yusuf lambanın sönmeden evvel verdiği dalgalı ve kırmızı aydınlıkta, karşı sedirde oturan Şakir'in cebinden tabancasını çıkardığını görmüş ve kendisi de kamçıyı bir kenara fırlatarak gocuğunun cebinden Nagant'ını çekmişti."

... شيطان بداخلنا ...والكراهية األكاذيب وهناك ،المحطمة األرواح هناك ...وهرب بالفعل منا جزء تركنا لقد ...وإحباط 4وسواس هناك 4...صباحها يطلع ال الليالي بعض ليت ... منه التخلص محاولة العبث ومن .أريد عما ا ً ً ...جميعنا وإنما ،فقط لوحدي لست ...يده في لعبة نحن ...نتاجه من إال هي ما العالم على للسيطرة خططك أن متأكد أنا رؤي4ة من اله4روب إنه ا؛ 4ً أبش4ع ش4يء وهن4اك .ٍوجهل إرادٍة وضعف ،وكسل ٌ شيطان يوجد ال .الحقيقة

Sabahattin Ali’ye ait romanlarda ilk olarak bireysel temalar ön plana çıkar. Eserlerinde diğer öne çıkan konular sosyal sorunlar, iletişimsizlik ve yalnızlıktır. Sosyal ve toplumsal konuları işlerken köylü, işçi, mesai arkadaşı, esnaf ve memur gibi sıfatlara sahip olan karakterler yer alır. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20 yüzyılda hem de 21 yüzyılda etkisini sürdürdü.

İçimizdeki Şeytan’ın Ömer, Macide ve Bedri’sinin bugün de aramızda olduklarını söylemek yanlış olmaz. Balıkesir’de kendi kendisini yetiştirmeyi bilmiş, gerçeği söylemekten caymayan Macide; Macide’ye rastlayana kadar alıştığı düşünmesiz, iradesiz ve bir avuç sahte aydının elinde savrulan yaşamında “şeytan”la ortaklığını ilan edip duran Ömer ve bu ikilinin imkânsız aşkının koruyuculuğuna soyunmuş, şefkatli, güvenilir dost Bedri. Kimi zaman dışarıdan kimi zaman içeriden konuşarak bir arada kalmaya çabalıyorlar

Türk edebiyatının büyük ustalarından Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf ve İçimizdeki Şeytan'dan sonra yazdığı üçüncü ve son romanı Kürk Mantolu Madonna, edebiyatımızın büyük bir ilgiyle okunmaya devam eden başyapıtlarından. Kürk Mantolu Madonna ölümsüz bir "imkânsız aşk"ın, akıp giden zaman karşısında çaresiz kalan gerçekliğin, yalnızlığın, varoluş sancılarının, yüce duyguların, umut etmeye devam etmenin, insan ruhunun karanlıklarının son derece zarif ve etkileyici hikâyesi… "Her gün, daima öğleden sonra o

"Onun nasıl bir dikkatle beni dinlediğini, gözlerini nasıl, söz haline getiremediğim taraflarımı da anlamak ister gibi yüzümde gezdirdiğini gördükçe büsbütün açılıyordum..."

Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadına âşık olduğunda... Babasının isteğiyle Berlin’e giden ve oradaki bir sanat galerisinde hayran kaldığı bir tabloyla karşılaşan Raif Efendi, tabloda resmedilen kadın portresinin Andrea Del Sarto tarafından resmedilmiş "Madonna delle Arpie" adlı tablodaki Meryem Ana (Madonna) tasvirine benzediğini düşünür. Raif Efendi, daha sonra takıntı derecesinde hayran olduğu

Berlin'de bir portrenin önünde başlayan bu hazin hikâye, yıllar boyunca ortaya çıkmak için bir defterin içinde bekledi sabırla... Kürk Mantolu Madonna, tutkulu ve yıkıcı bir aşkın hikâyesidir. Bir banka memuru olan Raif efendinin, sıradan hayatının ardında, kendisinden hiç beklenmeyen ve yıllarca gizlenmiş büyük bir aşkın öyküsüdür. Kürk Mantolu Madonna, anlatımının yalınlığı, karakterlerinin dünyalarını ve duygularını aktarmadaki ustalığıyla Türk edebiyatının başyapıtlarından biridir.

Türk edebiyatının büyük ustalarından Sabahattin Ali'nin öykü ve masallarını bir araya getiren Sırça Köşk, modern Türk hikâyeciliğinin en önemli kitaplarından biri. Her gün biraz daha büyüyerek tüm halkı, kenti, hatta ülkeyi ele geçiren sırça köşklerin, iktidar sahiplerinin, düzen eleştirisinin, "tehlikeli" düşüncelerin, toplumsal gerçekçiliğin, bugün de geçerliğini koruyan, hiciv dolu, ironik ve acı öyküleri… "Halk ne sorduysa cevabını almış, bütün odalarla aylak oturan insanların pek lüzumlu olduğuna inanm

"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."

Bu kitapla Sabahattin Ali'nin öykücülüğüne derinlemesine bir yolculuğa çıkıyoruz. Taşra hayatına adım atan bir mülkiyeli, kusursuzluğu arayan bir şair, aşkı için her şeyi göze alan bir Çingene... Her öyküde bambaşka karakterlerin, dönemlerin ve mekânların okura eşlik ettiği Değirmen, Anadolu'dan Afrika'ya kadar geniş bir coğrafyayı kapsıyor ve bazen toplum eleştirisi bazen masalsı bir estetik bazen de gerçeküstü unsurlar taşıyan anlatım biçimleriyle benzersiz bir üslup zenginliği taşıyor.

Türk edebiyatının büyük ustalarından Sabahattin Ali'nin öykülerini bir araya getiren Değirmen, modern Türk hikâyeciliğinin en önemli kitaplarından biri. Anadolu'nun, taşra hayatının, yoksulluğun, kimsesizliğin, çaresizliğin, mahkûmların, suçluların, haksızlığa uğrayanların, sıradan insanların, ötekilerin, acımasızlığın, merhametin, doğanın, efsanelerin, masalların, hüzünlerin, aşkların unutulmaz öyküleri… "İşte adaşım, sana seven bir Çingene'nin hikâyesi. Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan

Kitabın birinci kısmında yer alan bu romantik hikayeler; Değirmen (1929), Kurtarılamayan Şaheser (1929), Viyolonsel (1928), Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi (1929) ve de üçüncü kısımda yer alan Bir Cinayetin Sebebi (1927), Bir Siyah Fanila İçin (1927) 1926-1929 yılları arasında yazılmışlardır. Bu hikayeler, çoğunlukla olağanüstü ve hayal ürünü birtakım olaylara dayanır. Henüz toplumsal ve gerçekçi bir eğilimde olmayan bu hikayelerde dil, nispeten sadedir; anlatım ise şairane ve süslüdür. Değirmen’in ikinc