“Kitaplar insanları birbirine bağlar. Tıpkı Ulu Hayat Ağacı’nın farklı dünyaları birbirine bağlaması gibi… Ne de olsa kitaplar da ağaçtan yapılmıştır.” Funda Özlem Şeran bu kitabıyla çocukları Türk mitolojisinden beslenen, gizem, korku ve heyecanla dolu bir maceraya davet ediyor. Geceleri uyuyan insanların üzerine çöken karaçoralar… Kara büyü yaparak kurt kılığına giren erbörüler… Her canı ayrı bir yerde saklı yedi başlı yelbegen… Ölen kötü insanların ruhlarını yeraltına sürükleyen körmösler… İnsanların özü

Her şey, Memo'nun bahçede minik bir kedi bulmasıyla başladı. Memo'yla yavru kedi, kısa zamanda sıkı dost oldular. Ama tuhaf şeyler yaşanıyordu. Kedicik büyüdükçe büyüyordu. Birbirinden ilginç sürprizler Memo'yu bekliyordu!

Barış, Çağrı, Efe, Aslı, Duygu, Naz ve diğerleri... Tek dertleri yaz tatilinde kimin hangi bahçede oynayacağına dair çekişmek olan normal, sıradan çocuklar. Eh, belki biraz da gürültücü ve yaramazlar; hatta Muzaffer Amca'yı bu yüzden deli ettikleri bile söylenebilir. Ancak hiçbirinin farkında olmadığı çok daha büyük bir tehlike var ve büyüklerin bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok. Dünyayı kurtarmak her zamanki gibi çocukların işi; dostluk, cesaret, hayal gücü ve elbette bolca sürprizle!

Hiçbir şeyden korkmuyor musunuz? Öyleyse buyurun gelin Korkusuz Köy'e, beceriksiz Korkuluk Korkut'a yardım etmeye... Korkusuz Köy'de genç yaşlı, büyük küçük, çoluk çocuk hiç kimse korku nedir bilmezken Korkuluk Korkut'a köyün ihtiyar heyeti tarafından önemli bir görev veriliyor. Kargaları bile kaçıramayan zavallı korkuluk, acaba köyün haylaz yumurcaklarını hizaya getirebilecek mi? Ve bu macerada hangi yolları deneyecek? Funda Özlem Şeran, bizleri fantastik ögelerle yoğrulmuş, komik olduğu kadar ders

Anadolu Korku Öyküleri III – Yılgayak, serinin yepyeni, genç ve güçlü kalemlerle biraraya geldiği, etkileyici bir antoloji. İlk kitabın yayımlanmasının ardından geçen sürede ana fikri aynı kalsa da hem dünyada hem de ülkemizdeki korku kültürünün değişimleri bu yeni kitabın öykülerinin üretilmesinde en etkili rolü oynadı. Anadolu topraklarına baktığımızda açıkça görünen ilk şey, dünya uluslarına birkaç istisna dışında- nasip olmamış, binlerce yıl geriye doğru izini sürebileceğimiz medeniyet tarihimizdir.

O-o-o s-se-ses de neydi öyle?! Dolabın içinde saklanan bir hayalet mi? Yoksa gölgelerin arasından fırlayacak bir canavar mı? Ya da sonunda beni kaçırmaya gelen uzaylılar mı? Ah, sizsiniz demek, pardon bir an boş bulundum. Yok canım, korktuğumu da nereden çıkardınız? Ben sadece merakımdan soruyorum. Bakmayın adımın Korkak Burçak'a çıktığına, ben hiçbir şeyden korkmam ki! Ama siz yine de çıkarken ışığı ve kapıyı açık bırakın, olur mu? Funda Özlem Şeran, bizleri korkularıyla baş etmeye çalışan bir çocuğun kend

Nişan, kına, düğün, çeyiz, bohça; kavun, dürüm, erişte, etli bacak, örümcek ve daha neler neler... On yaşındaki Şebo'nun aklı büyüklerin işine hiç ermiyor; hala kızı Kader abla evlenmek üzereyken kafası da iyice karışıyor. Herkeste bir telaş! Gelenek ve görenekler birbiri ardına sıralanıyor, aileye yeni akrabalar katılıyor. Düğün alayı, Edirne'den Kayseri'ye uzanırken acaba bu halayın ucu nerede son buluyor? Funda Özlem Şeran, gelenek ve görenekleri anlamaya çalışan bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasına

Ben, öcülerin korkulu rüyası, cin avcısı Ece. Bir tür mıknatısmışım gibi cinleri ve belayı kendime çekiyordum. Ufak tefektim, tanımayan biri için kolay hedeftim. Fakat güçlüydüm, doğal bir yeteneğim vardı ve en önemlisi, inancım vardı. Yoksa her yerimi muskalarla doldurup ortalıkta dilek ağacı gibi dolaşmamı başka nasıl açıklardınız? İlk önemli vukuatını on altısında yaşamış biri olarak son dört yılımı cinler, büyüler ve dövüşlerle geçirmiştim. Cinlerin kralına kafa tutuyor, hortlakları yakıp kül ediyordum

Fındıklı kurabiye yerken başıma neler geldi bir bilseniz... Önce kırılan dişimi yuttuğumu sandım ama yuttuğum başka bir şeymiş meğer... Ucuz atlattığımı düşünürken diş hekimine gitmek zorunda kaldım. Anneannemin bize geleceğini öğrendiğimde ise sevinçten havalara uçtum!

İtiraf etmeliyim ki en yakın arkadaşım Damla ile Hayvanları Koruma Kulübüne seçilemediğim için başta çok üzülmüştüm. Ama sonra Kütüphanecilik Kulübünde bana fazlasıyla ihtiyaç duyduklarını fark ettim. Neden mi çünkü kimse okulun kütüphanesini ziyaret etmiyordu.Ben de yağmur olarak acilen bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Yine dâhiyane fikirlerimle muhteşem planlar yaptım ve en sonunda başı derde giren yine ben oldum. Üstelik Kütüphanecilik Kulübünden de atıldım.

Öğretmen Annemi çağırdı.Neden Acaba Eminim Matematikle olanzayıf ilişkim yüzünden. Cezamı düşünmek bile istemiyorum.Hapishane benzeri bir matematik kampı olabilir. Bir de sınıfça sahneleyeceğimiz Bahar dansı için Heyacanlanıyorum Öğretmen Bora ile Defneyi eşleştirdi Bunu Kabulleneceğimi sananlar Yanılıyorlar

Tam Matematikle ve beni sürekli sinir eden abim bulutla aramızın hiç düzelmeyeceğini düşünürken mucizevi bir şey oldu. İnanmayacaksınız ama kurabiye sevgim ikisinin de üstesinden geldi. Hem kurabiye yapmayı öğrenirken Matenatiki sevmeye başladım hem de abim yptığım kurabiyelerin tadına doyamadı.

Bugün çok heyecanlıyım, içim içime sığmıyor! Neden mi? Çünkü sınıfça hayvanat bahçesine gideceğiz. Hayvanat bahçesinde neler öğrendim neler... Örneğin; nesli tükenme tehlikesi olan hayvanları. Bir de başıma gelenleri bir bilseniz... Hangi birini anlatsam ki... Kaybolduğumu mu? Çok korktuğumu mu? Yoksa evde beni bekleyen cezaları mı?

Merhaba benim adım Yağmur. Okulu sevsem de derslerle biraz başım dertte. Abim olacak Bulutla da çok iyi anlaştığımız söylenemez. Neyse ki en yakın arkadaşım Damla var. Onunla her şeyimizi paylaşırız. Sevincimizi sorunlarımızı hatta kurabiyelerimizi bile. Öğretmenimiz Türkçe dersinde mektup yazmayı öğreneceğimizi söylediğinde aklıma parlak bir fikir geldi Şifreli kelimeler kullanarak Damla'yla birbirimize mesaj yazmak Başlarda çok eğlendik ta ki öğretmenimiz fark edene kadar...