Akıyordu kelimeler düşüncelerin içinden, Göz bebeklerinde rengârenk çiçekler açıyordu. Bir nisan yağmuru gibiydin, Hava toprak kokuyordu, Sen hayat kokuyordun. Sığındığım bir liman değilsin, Denizimdeki en güzel koysun. İsmi belirsiz bir deniz...

Bir çocuğun ağlaması gibiydi haykırışlarım: Bazen avazım çıktığı kadar bazen sessiz sedasız. Neye uzansam avuçlarım boş kalıyordu. Ne yazsam anlamsız ve ne desem ifadesi zor... Hani ne kadar uğraşsa da hızı yelkovana asla ulaşamayan akrep vardır ya, işte o akrep misaliydi hayatım ve o akrep gibiydi şu küçücük dünyada kocaman yalnızlığım. Sanki içimdeki o çocuk hep bağırıyordu da sesim hiç çıkmıyordu ve kimseler beni de haykırışlarımı da duyamıyordu. Kısılmıştım kendi dünyamın içine ve çıkacak delik bulamıyo

"Alçin elinde kartvizitle koridorun kenarında uzun bir süre kalakaldı. Kâğıt parçası titreyen parmaklarından kayıverdi. Hiçbir şey geçmiyordu. Ne kalbinden ne de aklından. Bir fikir, bir his... Zaman geçmiyor, mekân değişmiyordu. Ne acı ne korku. Yanaklarından bir damla yaş bile geçmiyor, belki de geçemiyordu." Yalnızlık gerçekten de kaçınılabilir bir son mu? Bu kitap, kimsesizliği ruhuna işlenmiş bir kadının hikâyesi…

Hayatta hep aynı sorunları yaşarken mi buluyorsunuz kendinizi? Tüm sıkıntılar dönüp dolaşıp sizi mi buluyor? Hastalıklar yakanızdan düşmüyor mu? Bir türlü iyileşemiyor musunuz? Oysa hem bedenen hem ruhen şifa bulmak mümkün. Belki de her şey yüzleşmekte, teslim olmakta ve kendine gelmekte saklı… Hayatta sürekli karşılaştığınız sorunların, geçmeyen sağlık problemlerinizin kaynağı çocukluğunuzda ya da dilinize pelesenk olmuş cümlelerde saklı olabilir. Yakup Toprak, tam da bu noktada okurlarının hayatına ışık t

İkiz kelebekler Fıkır ve Kıpır, karınca Karabey, örümcek Ağgülü ve çekirge Mitanni... Güçlerini birleştirip dünyayı tehdit eden kara suları yok etmeyi başarabilecekler mi?

Tek bir surede birçok duygu, olay ve çözüm …Yusuf Kıssasında; kıskançlık, haset, kibir, suizan, manipülasyon, baba-evlat ilişkisi, hıyanet, baskı, zulüm, aldatma, sinsi plan, yalan, cinayete teşebbüs, hayatların dramatik değişimleri, mazlumluk, iftira, komplo, hakkı gizleme, şehvet, ihtiras, saplantı, kurgu, kumpas, ihsan şuuru, iffet, net olma, takva, Allah`a sığınma, sabır, inandığı değerler için hapse girmeyi göze alma, en olumsuz görünen hapishanenin dahi bir medreseye dönüştürüldüğü, tebliğ, ümit ve üm

Uzun süreden beri kullanılmayan ev, neredeyse yıkılacak gibi duruyordu. Sarı renkli ahşap pencerelerin üzerinde sağlam cam kalmamıştı. Çatı saçaklarından akan yağmur suları, pas tutmuş çatının kirli sularıyla beraber duvardan aşağıya doğru akarak tıpkı sarmaşık gibi evin her tarafını kaplamıştı. Bahçe kapısını aralayarak içeri girdi. Kapının daha önce birbirine bitişik tahtaları tazı köpeklerinin iskeletini andırıyordu. Kapı, karanlığı delen bir ses çıkarmıştı. Koynunda sakladığı ayakkabıları özenle duvarın

"Muhafız, kapıyı aç!" dedi. Muhafız kapıyı açtı. İçeriye uzun boylu, uzun beyaz saçları olan, uzun beyaz elbise içerisinde genç bir kadın girdi. "Kraliçem, sizi görmek için senelerce bekledim. Kraliçemi nihayet görme şerefine ulaştım." Belkıs kadını ilk kez görüyordu. "Beni tanıyor musun?" "Sizi bütün milletler tanır kraliçem." diyerek kafasını saygıyla eğdi. Muhafızlar, hizmetçiler, medyumlar şaşkındı. Çünkü kraliçe kendi kendine konuşuyordu. Yardımcısı olan başmedyum: "Kraliçem iyi misiniz? Kimle konuşuyo

hey açgozlu insan, hey bitmeyen yol bana yol göster, sıkıntılarım yol gösterici olan ben olduğumdan midir? cevap verecek guc bende olan kahraman, hirsiz olmak dusuncelerinden geçmez mi?bana tok gözlü olmayı öğret,ogrenimin oğretmeni olmanı değil .kalenin baş düşmanı olan kırbaç darbesinden bıkıp dayak atmayı öğreten biri ol, sen imparatorun içindeki bilge ağaç sen huşuyu medite eden kahin, bana yalan at beni kandır bunu başar ve bu kurtuluşumu sagla. ney sen de yapma bari konuyu ruha çekme zayıf olduğumuzu

Kaybetmekten korktuğu incisini günün birinde gerçekten kaybetmişti, beyaz kabuklu istiridye. Acaba onu bulabilecek miydi? Endişeli ve tatlı istiridyeyi nasıl günler bekliyordu? Haydi gelin, hep beraber öğrenelim...

Öyle bir sükûnet kapladı ki içimi, gözlerimde biriken yaşlar usulca, beni anlayıp kabullenmiş gibi akmaya başladı. Gecenin karanlığında, biraz ürkmüş fakat kendimden emin bir şekilde, son satırlarımı yazıyorum. Son bir kez daha görmeyi reddettiğim güneş, birkaç saat sonra ışıklarını odama yansıttığında, masaya dayandırdığım başımı, yorgun ve zayıf vücudumu aydınlığa kavuşturup son bir teselliyi benden esirgemeyecek. Artık bir bütün olduğuma, sessizce ve huzurla sonsuz bir uykuya daldığıma şahit olacak. İnsa

Tıkırtı sesleri duyuyorum. Ne olduğunu anlayamıyorum. Nereden geliyor bu ses? Kaymak ninem ne arıyor? Haydi arkadaşlar, gelin benim güzel evimin kapılarını birlikte açalım ve neler olduğunu birlikte görelim.

Ne diyordum, ha evet. Renkli Köy`le ilgili bir anımı anlatayım sana. Renkli Köy çok güzel bir ormanın içinde kuruludur ve sırtını güzel bir dağa yaslar. Köyün aşağı kısmından kıvrıla kıvrıla bir akarsu akar. Sırtını dayadığı dağın ağaçları arasından yaşlı ve kuru çok ağaç kestim. Dağın yamacında büyükçe bir de mağara vardı. Ağaç keserken gözümü parlak bir ışık aldı. Ne olduğunu anlayamamıştım. Gözlerimi ovuşturup açtığımda mağaranın orada sanki küçük bir ışık demeti hareket edip mağaranın içine girdi. Bu şe

YAŞAMA ANLAM KATTIĞINDA ANLAM KAZANAN UYGARLIK ŞARKIMIZIN; DÜNÜ GÜNE, GÜNÜ GELECEĞE YÖNLENDİREN NOTALARIDIR... Çevirmeli telefonlardan "Alo santral." dediğimiz zaman dilimini, daktilo, çevirmeli hesap makineleri, cd, dvd çalar ve birçok şeyi geliştirdiğimiz teknolojiyle tarihin sayfalarında bıraktık... NEDEN, değişmiş gözüken toplumsal sistemlerde başlangıcımızdan günümüze süregelen insanın insana ve yaşama parazitliğini tarihin sayfalarıda bırakamadık?

02.08.1937 Kahramanmaraş Göksun doğumlu olan yazar, 1968 yılında tamamladığı romanını yayınlamak için 55 yıl bekledi. Ankara Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisini bitirdikten sonra resim ve edebiyata merak sardı. Bir dönem romanı olarak yazılan "Güneşin Çocukları" 1940`lı yılların Anadolu şehirlerinde yaşam mücadelesine tanıklık etmektedir. Yazarın yaşamından da kesitlerin yer aldığı roman, akıcı dili ile okurlarına farklı bir bakış açısı sunacaktır. BİR GÜNEŞ DOĞUYORDU SIMSICACIK GÜNEŞE BİR

Atlas bu yaz tatilinde, çok merak ettiği minik deniz kaplumbağası ile tanıştı. Onlar birbirlerini çok sevdi. Bakalım sen de bu sevimli yavruyu sevecek misin?

Ben ne olmalıyım, yaseminden sandal, Yüzerim dökülen içime. Ben ne olmalıyım, kırılmış camdan ayna bakarım kendime. Heybemde sözlerim ne olmalı? Önce çiçek sonra çiçekten taç yaparım. Ben ne olmalıyım, kanayan dizimle, Önce yara sonra yara kabuğu. Ben hep olmalıyım, yeniden, yeniden...

Hayat, attığımız her adımın, aldığımız her nefesin ardından yeni bir umut beklediğimiz, yeni hedefler hayal ettiğimiz bir yolda düşe kalka yürümektir. Kimine göre hayat aşktır, sevgidir, mutluluktur, kimine göre zengin olmak, makam ve güç sahibi olmaktır, üretmektir, sorumluluktur, düşünmek, hayal kurmaktır, dostlarımız, anılarımız, albümlerdeki fotoğraflarımızdır, dünyaya bıraktığımız izlerdir. Bazıları için hayat şarkı söylemek, şiir yazmak, belki de balık tutmaktır, pişmanlıklarımızdır, gözyaşlarımızdır

** The Great Noah Flood of 2061 will break all your memorisations. ** You will not understand whether what you read is fact or fiction. **While you are confused between fact and fiction; you will learn the secrets of Mount Kailash, Dead Sea, Pyramids, Atlantis, Reincarnation, Interdimensional travel, Stonehenge. **You will solve the mystery of many places such as Petra, Mariana Trench, poles, Titus Tunnel, Easter Island. **You will witness how the human DNA structure has changed throughout the history of th