Emperyalizm canavarı nasıl doğdu? ABD imparatorluğu nasıl kuruldu? ABD nasıl düşüşe geçti? Dolar saltanatı yeni bir sömürgecilik midir? Emperyalizm uygarlık yaratabildi mi/yaratabilir mi? 500 yıllık kapitalist uygarlığın sonuna mı geldik? Devrimleri neden Avrupa değil, Asya başardı? Üçüncü Enternasyonal’in hataları ve başarıları nelerdir? Milli devlet emperyalizme karşı neden temel güçtür? Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı? Yeni bir çağ değişimi uzak mı? Barışçıl devrimler mümkün mü? Avrasya çağında devrim stra

Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Ordusu, Çanakkale Cephesi’nde emperyalist ordulara karşı göğüs göğüse, geceli-gündüzlü çarpışarak bugünkü Cumhuriyetimizin kapısını açtı. Çanakkale yeni bir ulus yaratmanın meşalesini yakarak “Türkleri önce Makedonya’dan sonra da Anadolu’dan söküp atalım” diyen emperyalizme karşı duruşun, boyun eğmemenin sonucu süngüyle kurulan özgür ve bağımsız bir “Devrim Cumhuriyeti”nin önsözünün yazıldığı yer olarak tarihe geçti. Osmanlı Ordusu Çanakkale’de ilk kez emperyalizmi dize getiren

100 yıllık CHP tarihi şöyle gelişmiştir: 1945’lere kadar CHP demokratik devrimcidir. 1945’lerden sonra CHP’den Atatürk kovulmuştur.1960’lardan sonra İsmet İnönü kovulmuştur. 1980’lerden sonra Bülent Ecevit kovulmuştur. 2010’lardan sonra Deniz Baykal kovulmuştur. CHP bugün işbirlikçi ve gerici bir partiye dönüşmüştür. 150 yıllık Türk devrim tarihinde, bugün Türkiye’miz yeniden bir devrime gidiyor. Türk milleti 1876’da Birinci Meşrutiyet Devrimi, 1908’de Hürriyet Devrimi, 23 Nisan 1920’de Cumhuriyet Devrimi,

Bu, Sarıkamış felaketinde yaşananların romanıdır. Bu, 1914 muhacirliğinde Çoruh boylarında yaşanan acıların romanıdır. Bu, Kurtuluş Savaşı’nın seyrini değiştiren Mudurnu halkının direnişinin romanıdır. Bu, muhacirlikte kaybolan altı yaşındaki bir çocuğun, ölümüne verdiği mücadelenin ve 55 yıllık yaşam öyküsünün romanıdır. Olası bazı günlük yaşantılar ve kişiler kurgusal olup bazı kişilerin adları değiştirilmiştir.

Elinizdeki kitap, Nuri Gökçek’in sürgün gittiği Tokat-Niksar Gökçeli köyünden İstanbul’a tayin istediği 1985 yılından başlıyor, emekli olduğu 2017 yılına kadar yaşadıklarını içeriyor. Bu kitapta, 43 yıllık öğretmenliği boyunca, bozuk düzenin karşısına çıkardığı haksızlıklara ve hukuksuzluğa karşı yılmadan, boyun eğmeden direnen; öğretmenlerinden esinlendiği Köy Enstitülü bir eğitimci gibi yapıcı ve yaratıcı olmayı, çalışkanlığı, öğrencilerine karşı özverili olmayı kafasından ve yüreğinden hiç çıkarmayan, on

1955 Manisa-Sarıgöl doğumlu Harita ve Kadastro Mühendisi Salih Yapıcı memleketinden insan manzaraları sunuyor, acı-tatlı pek çok olay aktarıyor. Sarıgöl’ün havasından suyundan ve insan ilişkilerinden örneklerle dolu kitap, bir tür memleket arkeolojisi gerçekleştiriyor, yerel kültürün zenginliklerini yansıtıyor ve okuyucuyu bir portreler ve olaylar galerisinde dolaştırıyor. Sarıgöl insanının zekâsı, neşesi, kalenderliği, Salih Yapıcı’nın kalemi aracılığıyla sayfalara dökülüyor, sonuçta Sarıgöl’e adanmış

Bu kitapta yer alan konular tecrübe edilmiş, denenmiş, fiilen uygulanmış, neticede müspet sonuç alınmış hususlardır. Tarihin antik dönemlerinden itibaren gelip geçmiş en önemli bilim insanlarının konuyla ilgili görüşleri özetlenmiştir. Her yaştan okura hitap eden bu eser son 70 yılın tecrübelerini ve kazanılan başarıların kültür temellerini ihtiva etmektedir. Bu kitap incelendiğinde okur “Keşke yıllar öncesinde bu kitabı okusaydım” diyebilecektir. Kitabın içeriğinde bazı konular var ki üzerinde yorum

“Mübadiller, kaybedilmiş toprakların aziz hatıralarıdır.” (Gazi Mustafa Kemal Atatürk) Enver Paşa, Balkan Savaşlarını şöyle anlatmaktadır: “… Başıboş sürünen bozguna uğramışlar ordusuna, Rumeli’nin bağlarından kopup gelen, daha perişan yüz binlerce göçmeni, sürünerek, eriyerek akan kafileleri de eklemeliyiz. Evet, Rumeli göçüyor, Rumeli boşalıyordu. Rumeli’yi asırlarca evvel alan, Rumeli’de asırlardır yaşayan son Türkler, yirminci yüzyılın başlarında alev alan bu yangının alevleri içinde sonu bilinmez

Geçen yıl Uyum Yayınları’ndan çıkan Cılgalar adlı kitabıyla öz yaşamının bir bölümünü aktaran ve Anadolu kültürüne Malatya-Arguvan çevresinden bir pencere açan Süleyman Kılıç, bu kez aynı yörenin şaka ve yarenliklerden bir toplamı sayfalara döküyor. Derlemesinin, toplumsal hoşgörüyü yansıttığını ve bizatihi bu toplumun içinden çıktığını belirten Kılıç, “Şakalar ve yarenlikler hoşgörünün sınırlarını alabildiğine genişlettiği gibi, hoşgörü de şaka ve yarenliklerin sınırlarını genişletmiştir” diyor. Arguvan Be

Bu çalışmada İkinci Meşrutiyet ve Kurtuluş Savaşı dönemi Kızıl Efe karakteri üzerinden anlatılıyor. Halk arasında bir efsane haline gelmiş olan ve 100 yıldır dilden dile anlatılan Kızıl Efe mert, cesur bir vatanseverdir. Kızıl Efe karakteri üzerinden Türk milletinin emperyalizme karşı verdiği mücadelenin gözler önüne serildiği bu eserde bu milletin nice Kızıl Efe’ler yetiştireceği vurgulanmaktadır. “O, Ergenekon Destanı’ndaki gibi bir demirci ustasıydı. Körükleri harlar, demirden dağları eritirdi. Paraya, m

Umut Atıl Demir, Türkiye’nin yakın tarihini, kendi çocukluğu, gençliği, yetişkinliği çerçevesinde ele alıyor, Hatay-Samandağ’da başlayan bir yolculuğa çıkarak, ailesini, sevdalarını, çevresini anlatıyor. Bir ülke, bir aile ve bir insanın öyküsü, “özlemek” kavramında hayat buluyor. Özlemek, akıcı bir Türkçe ve samimi dille yazılmış bir ilk roman… “Babasını, sabaha karşı evlerinden götürmeye gelen polisler cemseyi bu elektrik direğinin altına park etmişlerdi. Saklambaç oynadıkları direğin altındaki cemseye ba

Ragıp Ferda Aydınalp, mani türünde yazdığı şiirlerinde Türkiye ve dünya politikasına dair vurgularda bulunuyor, taşlamalar yapıyor, hicivler gerçekleştiriyor. Aydınalp, yurtsever bir ses yankılandırarak, güncel politik duyarlılıkları kalıcı hale getiriyor. “Esas güç değil hükümette, Kudret millettedir millette Ne ararsan millette ara, Tam bağımsızlık bu cihette”

Kuş Gözü farklı kentlerden gelip aynı okulda buluşan iki fedakâr insanın yaşamları boyunca birlikte oluşturdukları öykünün kitabıdır. Nida ile Binnur 1960 yılının Eylül ayında okulun öğretmenler odasında karşılaştılar. Daha karşılaşır karşılaşmaz her ikisinde de dışardan görülen o insanı saran bir samimiyet havası bir ömür sürecek olan dostluklarının da başlangıcı oldu. Sonra annelerini tanıştırdılar. Anneleri 93 Harbi’nin göçünü, zorlu koşullarını, Birinci Dünya Savaşı’nın güzel yurdumuzda yarattığı işgal

Adalet Ergenekon ve Seldağ Özalp’in birlikte kaleme aldıkları iki perdelik tarihsel drama Göster Kendini Türk Kızı-Afet İnan, ülkemizin yedi ateşten geçtiği koşullarda yetişen, Atatürk’ün manevi kızı, ilk Türk kadın tarihçi, devrimlerin ilk uygulayıcılarından ve Cumhuriyet’in vitrini olan gerçek bir kahramanın, Afet İnan’ın yaşamından kesitler aktarıyor. Ergenekon ve Özalp, öyküsel olarak 1920-1936 yılları arasına yayılan sahne oyununda Afet’e, yetişme koşullarına, başarılarına odaklanıyorlar ve çok farklı

“Damla damla dolan gönlümün taşması Bu taşmanın asker ocağında başlaması Gönlümden dilime ve kalemime yansıması Bu bölümdedir sevdalarımın bir aşaması” Emekli Emniyet Müdürü ve şair İzzettin Özgibar, toplu şiirlerinin ikinci cildinde yurt ve devrim sevgisinin izlerini yansıtıyor şiirlerine.

1955 Hatay doğumlu şair Süleyman Karasu, toplam 137 şiirinin yer aldığı “Sevgi Denizi”nde “Sevgisiz dünya olmaz!” anlayışından hareket ederek iç dünyasını ve dış dünyayla ilişkisini dizelere döküyor. Karasu’nun şiirleri, bazen sempati, bazen empati, bazen de hicivle ama hep sabır ve coşkuyla sesleniyor okura. “Nedir seni insan kılan en önemli haslet onu paylaş çoğalsın sevgi olsun ekmek olsun ömür olsun olsun hürriyet işte ben buna hasret”

Yaşadığı zaman içinde Türk ulusunun tam bağımsızlığı, ulusal egemenliği, çağdaşlaşması ve bekası için ürettiği değerler ve kazanımlar olanaklar ölçüsünde gözler önüne serilmeye çalışılmış; aziz milletine bırakmış olduğu bir “vasiyet” olarak değerlendirilmiş ve çalışmam bu anlayışla sürdürülmüştür. Değerli okurlardan beklentim; Ulu Önderimiz tarafından bitmiş ve tükenmiş bir enkazdan yeni bir varoluşun destanının nasıl düşünüldüğünü, nasıl yazıldığını ve gerçeğe nasıl dönüştürüldüğünü anlamak için kitap için

Devrimci öğretmen Muhittin Göksoy, çocukluğundan başlayarak özel ve mesleki yaşamını, köyünü, ailesini, görev yaptığı okulları ve Türkiye’yi anlatıyor.