“Yalnız Denizin Fethi” kitabını okurken, ‘Bisiklet ve Köpük’ firmasının kuruluşuna şahit olup, Deniz Evrim ve Ali Fethi ile empati kurarak, belki sizler de Ali Fethi gibi söze başlayıp; “Denizin çevresini sarıp sarmaladığı sadece bu denize ait bu ada gibi, ben de Deniz’in gönlünde sadece O’nunla çevrelenmiş bir ada olmak isterdim. Bunun için de ömrümü feda edebilirim!” diyebileceksiniz. Bu yolla hikâyenin içerisine siz de girerek, Deniz Evrim’in gönlünü Ali Fethi gibi kazanmak isteyebilirsiniz. Hatta belki

Ellerin mevsimi var biliyor musun? Her bahar geldiğinde rengi ile büyüleyen ellerin, o buğulu sesinden duyduğum sevgi tadında şarkıları var. Serçe çığlıklarına eşlik eden parmaklarımın yeni bir bahara heyecanı gibi, baharın dokunuşlarıyla çiçek açıyor. İlkbahar dokunuşları tenimde karanfil kokusu, karanfil huzuru, narçiçeği edası, ucu yanmış mektupların içinden geçerken dudaklarımda ıslanmış hatıraları bahar şarkılarına bırakıyor. Kuş tüyünden ince ellerim ile yaklaşan bahara görünmeyen şiirler yazıyorum. A

“Benim şiirlerim isimsizdir, bir sıfata sığdıramadım. Herkesin hayat hikayesi başka, savrulduğu rüzgarlar başka. Benim yazdığım duyguyla sizin baktığınız duygu belki bambaşka. Öyleyse, şiirler benden sizi anlatıyorsa, dizelerin adlarını koymakta sizlerden olsun… Beni konuk ettiğiniz her kalp için çok teşekkür ederim.” Saygılarımla, ESRA KAÇMAZ YAYLA

“İşte tam bu sırada, karşıdan karşıya geçmekte olan yaşlı adamın kırk yamalı şapkası da havalanmış, dışarıdaki curcunaya katılmaktaydı. Belki rüzgar şapkaya fısıldamış, onu da dansa katılmaya ikna etmişti.”

Eski model Ikarus 260 model belediye otobüsünün akıbetini merak eden Ahmet, bir gün merakına yenik düşerek, her gün işe gitmek için beklediği otobüs durağında bu gizemli otobüse biner ve kendisini hiç tahmin etmediği bir zamanda yolculuk silsilesi içinde bulur. İlk yolculuğunu 1996 yılına, kendi çocukluğunu yaşadığı İzmir’e yapar ve çocukluğunun geçtiği mahalleye gitmeye karar verir. Anne ve babasının gençliğini, kendisinin 6 yaşındaki halini gözlemleme fırsatı bulan Ahmet, türlü oyunlarla doğup büyüdüğü ev

Bir tutam zamanım kaldı, Belki tutamadan. Kayıp gidecek avuçlarımdan. Lakin bir düşünce var aklımda, Yüreğimde bir his. Sevgi varlıkların erişebileceği bir şey değildi, Bahşedene özlemdi. Birkaç satır silinip gidecek, Birkaç toz zerresi örttüğünde bitecek. İşte sevgi o zaman dağım olacak.

Babam elimi tuttu. Babam ilk defa beni dövmek yerine elimi tuttu; o günün hayatımın en güzel günü olacağını sanırdım ama o gün Zeynep’i toprağa verdiler .Babamın beni ilk defa sevdiği gün Zeynep’i toprağa verdiler. Sonra babam da Zeynep de karanlık bir boşluğun içinde yitip gittiler. Zeynep’i pamuklara sarıp sarmalamak istedim ama Zeynep’i beyaz bir gelinliğe sardılar. Hayatımdaki hiçbir Zeynep’i pamuklara saramadım. Bütün Zeyneplerin başına çok kötü işler geldi. Bu kötü işler sırf ben o Zeynepleri sevdim d

''Birisine inanmanın ne anlama geldiğini herkes kalbinin derinliklerinde hisseder. Güvenilen birinin ihanetinin nasıl bir hayal kırıklığı yaratacağını hepimiz biliriz. Güvenin tanımını yapmaya çalıştığımızda karmaşıklık ortaya çıkar; güvenin kelimelere dökülmesi zor, görülmez ve soyuttur. Güven ağacını dikmek, güven köprüsü kurabilmek, güven direkleri dikebilmek, güven duvarları örebilmek, güven yolları açabilmek, güven kelimelerini bulmak; elimizi tutacağına ve bizi yollarda bırakmayacağına yürekten inandı

Ölümü çağırıyorum Ne ellerimde güç kaldı Tut diye uzatacak Ne gönlümde bir toz zerresi Sev diye avuçlarına dökecek Gel diyemiyorum Kal demekten yorulmuşken Gel diyemiyorum Sen yine de bir ara gel Bir akşam vakti Yahut zamanı sana kalsın

Kitaptaki üç farklı öykü, zamandan bağımsız yapılarıyla yaşanabilmesi muhtemel veya yaşanıp unutulmuş hikayeleri içermektedir. Madalyon öyküsü'nde, bir akademik toplantıdan dönen akademisyenin yol üzerindeki Gölyazı Köyü'nü merak ederek arabasıyla bu köyü ziyareti esnasında karşılaştığı gölden tutulan balıkların mezadında gördüğü balıkçının (Balıkçı Ahmet) elindeki madalyon ile macera başlar. Akademisyen; madalyonun nereden geldiğini, tarihi bir eser olup olmadığını anlamak adına bu balıkçıyı konuşturabilme

Ölümün kıyısından dönmüş olan Kerim, hala olayın etkisi altındadır ve moralini yüksek tutmaya çalışmaktadır. Kendine ne iyi geliyorsa onu yapmakta ve o günü artık unutmaya çabalamaktadır. Bir gün, Jeanned’Arc adında garip ve gizemli bir kaykaycı kız ile tanışır ve sonrasında sevgili olurlar. Jeanned’Arc, farklı ve sıra dışıdır ve oldukça ilginç şeyler anlatmaktadır. Bu koca şehirde, onu ölümden kurtarmış olan adamla bir daha karşılaşabilecek midir? Böylesi bir olasılık var mıdır? O adam Kerim’e acaba neyi g