?Annemi gördüm sonra. Biri, onu elinde tornavidayla kovalıyor, öldüreceğim seni diye bağırıyordu. Her taraf kan içindeydi şimdi de. Bileğinden kan fışkırıyordu duvara doğru. Duvardaki kan aşağı doğru sızıyordu tel tel. Şimdi de bir adam, onu saçlarından yakalamış evire çevire dövüyordu. O da çaresizce çığlık atıyor, yardım istiyordu. Yerimden kalkıp aşağı koşmak istedim ama yapamadım. Nezih, annesinin pavyon hayatını düşünürken, bir gün kendisinin de bu hayatın içine gireceğini tahmin bile edemezdi. Bu, onu

Mustafa Bademci'nin kuşağı, Türk halkının demokrasi ile tanıştığı yılları, bu deneyimin her anına yakından tanıklık ederek yaşamış, böylesi bir dönemin yakın tanığı olarak da dünden bugüne son derece kıymetli bir belleğin taşıyıcılığını üstlenmiş bir kuşak. Öyle bir bellek ki, iyiyi, doğruyu ve güzeli sakladığı kadar; hataları, yanlış adımlamaları, sendelemeleri de bugüne taşıyan. Geçmişi, orasını burasını törpülemeksizin, olduğu gibi bugüne aktaran... O yıllar, mutlaka bugün bilinmesi, belki bugünün anlaşı

1969 yılında dahil olduğum dahil olduğum, içinde Allahıma şükrettiğim Ülkücü Milliyetçi Hareketin içinde bulunduğu durum her ülkücü gibi beni de üzmektedir. Fikrimiz doğru inancımız sağlam olmasına rağmen siyasi sahada yenilgiler yaşamamız, halkımızdan umduğumuz takdiri alamamamız içimi yaraladı. 1 Kasım seçimleri sonunda bölücülerin de gerisine düşmemiz sızımı ve sıkıntımı son noktaya taşıdı. Bu sebeple elinizde ki ?Bozkurtların Zorlu Mücadelesi adlı kitabı duygularımı da katarak gerçek bilgiler ışığında y

Selma Maden Avcu, ?Melekler Sizi Korusunda, kendi aklına düşen sorulardan yola çıkarak okuyucuyu sımsıkı saran, hiç azalmayan heyecanı, duygusallığı ile beslenen usta işi bir fantastik kurguya varıyor... ?Küçük yeğenim Çınar, otuz yıl önce bu yaşamdan ayrıldığında, yedi aylık bir bebekti. Onu bir gece rüyamda gördüğümde, bugünkü yaşına ulaşmıştı ve bir orman içindeki patika yoldan yürüyordu. Beni görünce, ?Teyzem! diyerek, boynuma sarılmıştı. Öteki yaşamda bebekler, büyüyor muydu? Bir arkadaşım, beş yıl ön

Dünyayı yöneten asıl güç, Ortadoğu'nun liderliğini Türkiye'ye verecek olursa, bunun sonuçları ne olur? Bir MİT ajanı, ülkeyi yönetenlerin dahi haberi olmaksızın, kendini, Ortadoğu'yu dizayn edecek bir projenin orta yerinde bulursa nelerle karşılaşır? Bu büyük projede Amerika, Rusya ve İsrail nasıl yer alır? İlluminati, saklandığı karanlıktan çıkıp, kendini gösterdiğinde dünyayı nasıl bir son bekliyor? İnce, Kâhin, Orkun, Selin... Uluslararası planlar, gizli yapılanmalar, istihbarat örgütleri, suikastler, s

Yeryüzü dedikleri şu kısacık günlüğe kaç ömür sığdı? Kaç gülücük, kaç gözyaşı ve ihtiras uğruna akıtılmış kaç damla kan? Kaç anı mazide kaldı, kaç isim kalplere gömüldü ve kaç nesil toprağa karıştı? İnsanoğlunun ilk tohumları yeryüzüne düştüğünden beri kaç renk ayak izlerimiz altında karardı ve kaç renk kızıla çaldı? Neler yeşerdi avucumuzda ya da neler soldu gitti? Her renk kızıla çaldı da umut hep mavi kaldı... Yıldızlar dürülmeden, dağlar yürütülmeden, topraklar dağlanmadan, cesedi kıyıya vuran çocuk, be

Derin Yeşil, ideal kadın ve aşık olunan kadın arasında kalmış bir deniz subayı olan Turgut'un çalkantılı hikâyesi gibi görünse de; içinde aşkı barındırdığı kadar görev arkadaşlığını, dostluğu, insan psikolojisinin düşünce yapımızı sürükleyebileceği noktaları, felsefeyi, tasavvufu, siyaseti ve Deniz Kuvvetleri'ne kurulan büyük kumpasın asker ruhunda açtığı yaraları da işleyen güçlü bir ilk roman. Serdar Ümit Tezeren, Derin Yeşil ile, dikkatli okurlara bir romandan çok daha fazlasını sunuyor...

Ateş Böceğinin Kuzgun Etkisi, Mahir Gündoğdu'nun, Türk Fantastik Edebiyatı'na yeni armağanı... Gündoğdu, hayali kahramanlar, mitolojik tanrılar, onların gizemli hayatları ve hiç düşmeyen bir heyecanla kurguladığı öyküsünü, aşkla da süslüyor ve okurlarına fantastik bir şölen sunuyor... ?Aşklarını âdeta mitolojik bulgularla ilişkilendiren ailenin bir oğlu olur. İsmini, Boreas (Rüzgâr Tanrısı) olarak düşünüp Anadolu'ya özgü olması için ?Rüzgâr koyarlar. Zaman içinde Rüzgâr, genç bir delikanlı olduğunda, ailesi

Kaderi birlikte yazılmış meleklerle kurtların tanıklık ettiği, binlerce yıllık bir gizemin zaman yolculuğu. Kutsanmış bir milletin gerçek çocuklarının efsanevi hikâyesi. Ellerinizde açılıp, gözlerinizden yüreklerinize akmayı bekleyen, kurgu ve gerçeğin cesurca karıştığı, büyülü bir anlatı. Asırlardır hiç böyle anlatılmadılar. Yeniden uyandılar ve sizi de uyandırmak için artık aranızdalar! Türk tarihinin en gizemli yapılanması Saklı Kurtlar'ın, sır arşivinden ilham alınarak yazılmış sarsıcı bir eser.

Bu hikaye, inançları uğruna maddi tüm olanakları ardında bırakıp, hayatlarını da riske ederek, özgürlüğe koşan insanların hikayesi olarak bilinir. Erdem ve kahramanlık destanıdır. Tüm destanlarda olduğu gibi yaşanıp, bitmiş, sadece anlatıları kalmıştır. Yazar ise farklı bir hikaye anlatır size. Kitabın ortalarına dek bir bağ bile kurmazsınız bildiğiniz hikaye ile. Sonra tüm olaylar ve konuşmalar tanıdık, bildik şekle bürünür. Lakin yine de 'Ben bu hikayeyi biliyordum,' dedirtmez kendine. Kitabın sonunda a

50'li yıllar... ABD'de güzellik yarışması kazanan İrlandalı bir genç kız... İş toplantısı için ABD'de bulunan bir Türk işadamı... Bir uçak kazası... Ve sonrası... Cemil Yıldırım, bu ilk romanında, hem okurlarını ilginç bir maceranın içine çekiyor hem de onları bu ilginç öykünün peşinde uzak diyarlara götürüyor. Nina, çarpıcı bir ilk roman...

Era, Ekber, Bozok, Aydan ve diğerleri... Dağılan, yıkılan, yeniden kurulan hayatlar... Ayrılıklar, kayıplar, hasretler, her şeye rağmen kesişen, bir araya gelen yollar... Tam da Hilal Şahin'in dediği gibi: Bu hikâyede sen de varsın... Uzun zaman oldu, diye başlayıp anlatmaya, yaralarımızı açık etmenin anlamı yok ki şimdi gecede... Yaralandık, yaraladık da kimi zaman ama yaşadık işte... Bulunduğumuz anın büyüsüne kapılıp öncesiz devam edemez miyiz yola? Öncesiz, hesapsız, sorgusuz, sualsiz, raconsuz

Duvar çatlardı. Göz kararı 4 santimetre 23 milimlik bir çatlaktı bu. Benim de aklım çatlak. Çatlak Kâmil'im ben. Benim aklımın çatlak ölçüsü neydi acaba? Kalkınca bir ölçeyim en iyisi. Çekmecelerden birinde bir mezura olacaktı, alıp ölçmeli! Kolay mıydı akıl sağlığını yitirmek, deliliği üzerine giyebilmek ve böyle fütursuzca taşıyabilmek? Sürekli akıp giden zamana kafa tutabilmek, aynaya yansıyan siluetle enikonu sohbet edebilmek? Akıldaki tüm çatlaklara rağmen sevginin yürekten sızmasına izin vermemek? Or

68 öğrenci hareketiyle başlayıp, karanlık 80 darbesiyle son bulan, Türkiyenin en çok konuşulan dönemine dair Rıza Reçberin üç kitaplık serisinin ilk tarihsel romanı Senem Nine. dedi. Dün akşam bize kimler geldi biliyor musun?Ne bileyim kızım? Söyle bakayım kimler geldi?Kimler olacak akıllım. Dev Gençler...Ne devi, ne genci kızım? diye şaşkınlıkla sordu Senem Nine. Sakın rüya görmüş olmayasın.Yok, Senem Nine yok. Rüya değil. Bunlar, büyük okullarda okuyan Dev Gençler. Babam onları çalıştığı yerden tanıyor.P

Birbirini delice seven iki insanın arasına ne girebilir? Enkaza dönüşmüş bir evlilikten sağ çıkmak mümkün müdür? Hem, aşk ölümsüz müdür sahi? Nedir aşkı yaşatan, onu ayakta tutan, ona güç veren? Hayatın sürprizleri bir aşkı nerelere götürebilir? Bir yara en hızlı nasıl iyileşir?.. Sercan Gördüm, ilk kitabı Yeşil Kuyu'nun ardından bu kez Aşk-ı Hayal'le; Mustafa ve Leyla'nın hikâyesiyle çıkıyor okurlarının karşısına. Yine sımsıcak,duyguların dilinden yazılmış bir öyküyle... Çok da iyi yapıyor! Altan Gördüm

Açıklama: İsa Demirkaynak, hızla gelişen, bu gelişme hızına paralel olarak tüketime odaklanan bir dünyada artık gerçek anlamını neredeyse sorgulamaz olduğumuz bir kavramı mercek altına alıyor: Dostluk Demirkaynak, dostluğu özellikle dini, tasavvufi ve felsefi anlamıyla ele alırken, okurlarını kendileri ve sosyal çevreleriyle bir yüzleşmeye de zorluyor Yitik Anahtar, bu anlamda, çarpıcı bir çalışma Birçoğumuz, bu zamanda gerçek dostların bulunmamasından şikâyetçi oluyoruz. Hâlbuki dost kazanma merdivenini

Ferman Süleyman Yılmaz, mayınların gölgesinde bir coğrafyanın, göç ve töre gerçekliğini çarpıcı bir üslupla sergilediği bu romanında, kalemini bölge insanının kalbinde taşıdığı acılara, hüzne batırıp batırıp yazıyor sanki. Sahipsiz Mezarlar, gerçek bir öyküden esinlenerek yazılmasının yanında bu yönüyle de insanın içindeki en insani duyguları harekete geçiriyor. Türkiyenin en küçük coğrafi bölgesi ama ülkenin en büyük acılarını yaşayan bölgesidir Güneydoğu Anadolu. Onların hayatlarını, onların acılarını bey

Lağım, Örpen Ünlünün ilk romanı. Ama birçok ilk romanın aksine, aşk temasını fazlasıyla cesur, fazlasıyla sarsıcı bir şekilde ele alan bir ilk roman Sonradan öğrendim ki sadece ben değil herkes hazırlıksızmış hayata. Görüp tanıdığım herkes eksik başlıyor bir şeylere. Onlar da biliyorlar benim gibi hiçbir zaman hazır olamayacaklarını. Bu oyunun kuralı böyle. Şimdi yaşadıklarım da bundan ibaret değil mi? Ben âşık olmaya hazır değilim. Yaralarım daha çok taze. Acısı daha dinmedi. Ama kimin umurunda! Hayat yi