ben bir inşaat işçisiyim kırmızı tuğlalara sırtını dayayan demir pasında kokuya sahip olan avuçları nasır bağlamış yorgun bir adamım ben bir madenciyim toprak altında ekmeğini arayan beni tanımazsınız ellerim suya değmeden tenimin rengini bilmeden beni anlayamazsınız sokakta müzik yapan kaybolmanın telaşıyla gözleri annesini arayan küçük bir çocuğum ben kibrit satıyorum okul çıkışlarında çay ocaklarında hayatımın baharında

Bir tatil... Üç yakın arkadaş... Değişen hayatlar... Maskeler... Sırlar... Aynalar... Aşkın bambaşka bir yüzüyle tanışmaya hazır mısınız? Gölgelerin oyunu sizi bekliyor. Kamila'nın hayatı arkadaşları ile gittiği tatilden sonra tamamen değişmişti. Buna sebep olan neydi? Nasıl bir oyunun içindeydi? Gölge gibi peşinde olan kimdi? Biri, dünyayı ayaklarının altına seriyor, onu hediyelere, notlara, sürprizlere boğuyordu. Normalde mutlu olması gerekirken neden korkuyordu? Tehlikeli bir girdaba sürüklendiğini yaşa

İnsan Nedir? denemesinde Mark Twain, okuyucuları iki adam arasında geçen Sokratik bir diyalogun içine sürüklüyor ve insanın, öz iradesi olmayan bir makineden farksız olduğunu savunan bir yaşlı adam ile ona sürekli itiraz eden bir genç adamın çekişmesine dâhil ediyor. İnsan doğasının dış etkenler tarafından etkilenip şekillendiğini ve her daim öz çıkarlarımız için hareket ettiğimizi savunan yaşlı adam ile insanın özünde iyi niyetli ve hür iradeli bir varlık olduğunu savunan genç adamın bu felsefi diyalogu, s

28 yıllık kısa ömrüne pek çok değerli eser sığdıran Amerikalı şair, romancı ve kısa öykü yazarı Stephen Crane, realist gelenekle yazdığı eserlerinde aynı zamanda Amerikan natüralizminin ve empresyonizminin de ilk örneklerini vermiştir. Günümüz eleştirmenleri tarafından zamanının en inovatif yazarlarından biri olarak gösterilmektedir. Crane'in yazarlığı, aralarında Ernest Hemingway'in de bulunduğu 20. yüzyıl yazarlarında derin bir izlenim bırakmıştır. Ayrıca modernistler ile imgeciler üzerinde de etkili oldu

Rus edebiyatının en önemli isimlerinden olan Dostoyevksi; politika, sosyal çatışmalar, din, ahlak ve insanlık gibi düşüncelerini hayatının çeşitli dönemlerinde kaleme aldığı kısa öykülerinde yer verir. 1847-1877 yılları arasında yazılmış ve çevirisini yaptığımız bu kısa öykülerin, Dostoyevski'nin sonraki yıllarda yazacağı büyük romanlarına olan etkisi inkâr edilemez. Dostoyevski, Siberya'daki tutsaklığını Bir Rus Köylüsü: Marey öyküsü ile anımsarken; Dürüst Hırsız öyküsü ile suçluluk ve bağışlama kavramla

Dürüst ve çalışkan insanların, dünyayı olduğu gibi görüp mutlu olan insanlar olduğunu, çalışmanın ve çalışırken çevresinde ki insanları da düşünüp onlar için bir şeyler yapabilmenin ne demek olduğunu; paranın ve paranın verdiğini sahte mutluluğun önemli bir şey olmadığını bu öyküsünde kendine has diliyle anlatır Tolstoy. Ve derki, 'Mutlu olmak için dostlarımızın mutlu olduğunu görmek hepimiz için yeterlidir.' Tolstoy'un Budala İvan' öyküsünü bitirdiğiniz zaman, yazarın ne demek istediğini ve demek istediği

Kirli, acımasız ve bulduğu tüm iyilikleri yutan bu obur canlılar, yaşamlarının tek ortak kalan yanını, ev sahiplerini ve onun biz insanlara sunduklarını unutmuşa benziyorlardı. Tıpkı ben, tıpkı sen, tıpkı biz gibi ... İnsanoğlu kendisine, diğer canlılara ve yaşadığı gezegene daha ne kadar zarar verebilir? Bugün şahit olduğumuz onca kötülüğün sınırları nereye varabilir? Savaşlar, salgın hastalıklar, açlık, insan ve çevre katliamları... Türümüzün yeryüzündeki doyumsuzluğuyla baş gösteren onca felaket, çok da

insanları tanıdıkça çehresini belleğime kazırım yolda yürürken sekmeyen ayaklarından ince ya da kalın saf boyunlarına kadar ebatları geniş algı tuvallerime ince ince işlerim her insan ayrı rafta tozlanmaya mahkum kalır yeniden gördüğümde büyük titizlikle üflerim dökülen her parçalarını şeffaf kavanozda saklarım yıkık dökük odalarımda kalmasınlar

İnsan nedir sorusunun en doğru yanıtlarından biri şüphesiz bu canlının toplumsallığına vurgu yapan bir tanesidir. Evet, insan her şeyden önce toplumsal bir varlıktır. Ama toplumun içine çok girip de derisinin altındaki gerçeği görmek de hüzünlüdür. Yaş aldıkça herkes öyle ya da böyle bu gerçekliği görür. Ama bazıları görmemiş gibi davranır, bazıları gördüğünü itiraf eder ve yoluna devam eder; bazılarıysa donar kalır bütün bunlar karşısında. İşte şiir de burada başlar... İnsan olmanın ne demek olduğunu anlay

Dünya var olmaya başladı başlayalı iyi ve kötü olan hep bir arada bulunmuştur. Dünya tarihi aslında bu iyi ve kötünün mücadelesinin tarihidir demek yanlış olmayacaktır. Daha özelde ise, her bireyin kendi kişisel tarihi de iyi ve kötünün mücadelesinden başka bir şey değildir. Şöyle ki, kimse ne iyi ne de kötüdür. Her bir insan içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırır. Bunlar içinde sürekli bir mücadele içindedir. Kiminin içinde hep iyi kazanırken, kimininkinde kötü galip gelir; bazen de zafer bölüşülür... E

Karanlığın içinde hapsolduğun her gün aynı başlıyor ve bitiyor. Araf'ta kalmış ruhun ne ışığa yürüyebiliyor ne ateşe. Oturmuşsun bir köşede, içinde kopan kızılca kıyamete anlamsızca bakıyorsun. Durun yapmayın, artık yeter diyorsun, içinde birbirini yiyen seslere her sabah. Sözün dinlenmiyor. Sesin çıkmıyor. Sesini, sözünü çalıyor hayat. Ne diyeyim ki ben daha? diyor ruhun. Gün hep aynı düşüncelerle başlıyor ve bitiyor. Saatler günlere, günler haftalara, haftalar aylara dönüşüyor. Herkesin her şeyi yapabilec

1960'lı yıllar ile başlayan göçler, yoksulluğun, hastalıkların ortasında ortak kaderler... 12 Eylül dönemindeki işkenceler, ötekileştirmeler, baskılar ile yenik düşmeye mahkum olan hayatlar, sönen hayaller... Tuzluçayır'da, Natoyolunda gecekondularda birlik ve beraberlik içerisindeki emekçi insanların köyden Ankara'ya uzanan göç yollarında ayakta kalabilmek için verdikleri hayat mücadelesinde onları neler bekliyordu? Veli Bayrak, yokluğun tam da ortasındaki insanların çocuklarının okuması için, verdikler

Şimdi sizin kata çıkalım. Komşularınız mükemmel insanlar: Ön tarafta Josserand ailesi var: Baba Saint-Joseph kristal fabrikasında kasadarlık yapıyor. Evlenecek iki kızları var. Sizin taraftaki komşunuz Pichon ailesi; para içinde yüzmüyorlar, ama terbiyeli bir karı koca... Böyle bir apartmanda bile her yerin kiralanması gerekir, değil mi? Üçüncü kattan sonra kırmızı halı bitiyor, gri bir muşamba başlıyordu. Böyle saygın bir evde oturacağı için keyiflenen Octave bunu biraz buruk karşıladı. Odasına giden korid

Divan Edebiyatımızın son büyük şairi olan Şeyh Galib, 1757'de İstanbul'da doğdu. Şeyh Galib ilköğretimini babasından gördü. Hamdi adlı bir bilginden Arapça dersi almış ve kendisine Esad mahlasını veren Süleyman Neşet'ten de öğrenimi sırasında faydalanmıştır. Yirmi üç yaşındayken Divan'ını yazmıştır. 26 yaşındayken Türk Edebiyatı'nda mesnevi türünün en başarılı örneklerinden biri sayılan Hüsn ü Aşk adlı eserini yazmıştır. Bir yıl ilimle ve eserlerini yazmakla uğraştı. Bu tarihte Galata Mevlevihanesi sonra K

Khermedialılar'ın geleceklerine dair yapacakları seçim, kehanetin ayırdığı tarafların savaşında kimin kazanacağını belirleyecek.Arek ve Alacalar korkunç bir tuzağa düşerler. Kilitli kapıların ardında şüphe ve intikam duygusuyla bilenen dostluklar, kopma noktasına gelir. Karşılarında tek bir düşman değil, amaçları farklı birçok düşman vardır. Maddeyi telekineziyle kontrol edenlerin dünyasında, kehanetin etrafında ve karşısında birleşenlerin arasında bir var olma savaşı kopmak üzeredir.Khermedialı; Türkiye ve

New York'ta bulunan Kristal Beden tarihin en karanlık ve gizemli soruşturmalarından birini başlattı. Ardından doğaüstü güçler, karanlık planlar ve ölümcül sırlar birbiri ardına ortalığa saçıldı. Arek'in yaşantısı, boğulmak üzere olan genç bir kızı kurtarırken bazı doğaüstü yetenekleri (sıvıları kontrol etme gücü) olduğunu keşfetmesiyle değişir. Amerikalı dedektif Samuel'in yürüttüğü Kristal Beden soruşturmasında ipuçları Arek'in kayıp ailesine dayanınca, Arek bir anda kendini tehlikenin içinde bulur. Tuhaf

Geleceği etkileyecek karanlık plana bir tek onlar karşı koyabilir. Onlar güçlü, sıra dışı ve istenmeyen... Onlar Alaca...Arek hayatını yoluna koymaya hazırlanırken, beklenmedik gelişmelerle tekrar kendini maceranın içinde bulur. Bu sefer Amerika'yı bir uçtan diğer uca kat ederek komiteye karşı yeni yol arkadaşları bulması gerekir. Sıra dışı yeteneklere sahip bu gençleri ikna etmek sandığı kadar kolay olmayacaktır. Bu zorlu yolculukta yine karşısına sürprizlerle dolu tehlikeler çıkar. Kime güvenebileceğini b

Altı tane küçük ve bir tane de çeviri hikâyesini okuyacağınız bu kitabında Orhan Veli, sade ve yalın bir üslup kullanmış. Bir solukta okuyabileceğiniz kitap Orhan Veli'nin kısacık hayatına sığdırdığı kısacık hikâyelerden oluşuyor. Hikâyelerin tadına varanlar, 'keşke büyük usta yaşasaydı da daha çok hikâyelerini okusaydık' diye düşünecek. Bir akşam vakti ölümüne neden olacak o çukura düşmeseydi kim bilir ne daha ne güzel duygular bırakacaktı yüreğimizde. İnsanın ruhunu hafifçe okşayan ve izler bırakan hikâye

İnatla sana benzetmeye çalışırım şiirleri Başaramam, anlatamadığımsın. Çizmek istesem hiçbir kalem işleyemez seni Bütün renkler boğulur gözlerinin baharında, Dudaklarının allığında, teninin güzelliğinde. Söylemek istesem hiçbir söz anlatamaz seni Bütün notalar değersizleşir soluğunun melodisinde, Saçlarının dansında, Kirpiklerinin ıslığında. Yazmak istesem seni hiçbir sözcük yetmez anlatmaya seni Eksik kalır sıfatlar, tasvirler, benzetmeler; Yüzünün berraklığında, Sevdanın rüzgârında.

Sen doğarken oğlum! Rüzgârı bekleyişi bitmişti uçurtmalı çocuğun, Yüreğim dalgalanmış uçuyordu gökyüzünde Ellerim terlemiş, özgür bırakmıştım dünyayı. Sen doğarken oğlum! Yağmur yağıyordu hastanenin avlusuna, Mevsimin en delisi gibi, İçimdeki nehir çoktan taşmıştı Olan bodrum katlarına olmuştu. Çocuklar oturuyor sıralarda, dolduruyor kahkahaları boş koridorları ve bir öğretmen izliyor uzaktan küçük masum dünyaları. Kalemine ilham olan çocuklarına, çocuklara dair ne varsa içinde döküyor bir bir sayfalara.