Veresiye defterlerini, Osmanlıca yazı ve rakamla tuttuğu için yazdığı şeyleri kimse okuyamazdı. Bazen defterlerden birini yeniler, eski defter yapraklarını yırtıp, çöp tenekesine atardı. Yırtılan defter yaprakları rüzgar; ya da aç bir kedinin yüzünden çöp tenekesi devrilince sağa sola savrulur, Kuran dışında ömründe başka kitap görmemiş, Hasmellerin Şevket Amca gibi yaşlı insanlar, savrulan bu yaprakları kutsal kitap sayfaları sanarak toplar, bir duvar üzerine iliştirdikten sonra üstüne bir kerpiç koyup uçm

Kurtarması gereken dört kişi ve canlı ele geçirilmesi gereken çok önemli bir suçlu vardı ortada. Bu kalabalıkta bunu tek başına yapabilmesi mümkün değildi. İlk hatasında hepsini kaybedebilirdi. Elleriyle saçlarını çekiyor olduğu yerde dolanıp duruyordu. Artık acil durum çağrısını yapmanın zamanı gelmişti. Hemen cebindeki kırmızı beyaz kalemi çıkardı ve işaretli yerinden kırıp iki parçaya ayırdı. Arabanın bagajına yavaşca bıraktı.

Aşk tapınağında bir kıvılcım ile başlayan beşerî aşk büyük bir yangınla sona erer ve İLAHÎ aşka dönüşür. Bu aşk tapınağındaki kadın gerçek aşkı, erkek ise macera arayan kişiyi temsil eder. Başlangıçta ikisi de birbirlerinin iç yüzünü bilmemektedir. Aşk bilinci her ikisini de büyüler, aşkın en tutkulu anında birdenbire ayrılırlar. Aşk tapınağında çıkan yangınla yollar ayrılır. Birinin elinden Yaratıcı, diğerinin elinden ise dünyanın ona sunduğu eşsiz güzellikteki kadınlar tutar. Birisi yeryüzünde, diğeri gök

Kendime söylediğim bir söz var. Bir şeyi çok istemek önlemdir, fakat daha önemlisi o işi başarmak için gereken çabadır. Bu kitaptaki gibi! Bilgi ve çabayla gerçek hayata uyarlanmış bu kitap, sizde sürekli merak uyandıracak büyük bir gizem, her şeyin daha iyi olabileceğini gösteren bir umut, soluksuz okuyacağınız bir aksiyon ve kalbinde romantizm kırıntıları olanlar için, güzel bir aşk hikayesi. Günümüz hayatına uygun sürükleyici ve heyecan dolu olaylarıyla okurken sürprizlerle karşılaşacağınız mükemmel bir

Günindi akşam olacak Sevdalar aşksız mı olacak Gönüller pür neşe olsun Ateş tüter bitmez bu aşk Her köşede bir güzel Lüle saçları tel tel Güzeller içinde güzel Gönül düştü bitmez bu aşk Selam göndermiş yârim Hata ettim affet diye Sensiz bu eller virane Hasret tüter bitmez bu aşk Ne eylersin ne gelirsin Sevdiğine ne eğlersin Gönül kapı sevgi bu aşk Dram biter sönmez bu aşk

Küçük bir kasaba memleketim Sokakları taştan süslenmiş Adım adım. Kaldırımlar ellerle işlenmiş Santim santim . Turistlerle konuşmak benim maksadım Onları izlerken nelere rastladım. Bilmezdim değerini Cinci hanının Bilmezdim ne yaptığını semercinin Antikacının seyyarcının Motif motif işlenmiş oymalı evler Ocak başı ve sedirler İkramdı mis kokulu gözlemeler Safrandı değerli hazineler Küçük kasaba Safranbolu'yu Turistler adım adım gezdiler.

Halid Ziya Uşaklıgil'in Kırk Yıl adlı güzide eserini elime aldığımda hayatımda neleri değiştirebileceğini bil­miyordum. Okumaya başladıkça büyülü kelimeleri beni etkisi altına aldı; çoğu günümüzde kullanılmayan sözcük­ler. Osmanlıca kelimelere öteden beri ilgim vardı ve Halid Ziya Uşaklıgil sayesinde bu ilgim pekişerek şiirlerime de tezahür etti. Hissettiğim, hayalimde canlandırdığım tüm duygularımı eski zamanlarda kalmış kelimelerle harman­layarak yeni bir dünya kurmak istedim kendime. Umarım siz değerli

Hepimiz darmadağın olmuş hayallerimizin yüküyle yol alıyoruz. Kimi dile getiriyor, kimi dilsiz olmuş geziniyor ruhsuz. Çocukken, kimse büyümeyin diye bir tavsiyede bulunmadı. Bilseydim böyle olacağını, Cebimden hiç çıkarmazdım misketlerimi, topaçlarımı. Yağmur altında kollarını gökyüzüne açan biri değildim ama saçak altında da durmamıştım. Sağanak yağmurda değen bir kaç damla gibiydi hayat yolunda yaşadıklarım. Oysa ben sırılsıklam ıslanmayı delicesine umardım. İçinizden güleceksiniz, bazen aynı benim gibi

İster kel ol İster kör topal İster sağır yada dilsiz ol İhtiyarda olsa gençte olsa, Aşık aşıktır. Hurda da olsa Altını hurdacıya satmazsın. Hurdacı hurda alır. Altını sarraf. Aşkı sevdayı âşık, Gülün kıymetini gönlü güzel bilir. Hurda hurdacıda altın sarrafta Değer bulur.

Aşk ile var olan kâinat adına, 'kıyâmet' dedikleri bir faciayla son bulmayacak mı? Elbette ki her aşk, bir faciaya gebedir. Albay Petrov'un hazırladığı Kutsal Bilgelik isimli el yazması o lanetli kitap, yalnızca Ayasofya'nın gizemlerini değil, Türkiye'nin çok önemli askerî sırlarını da içeriyordu. Şeytanca düşünülmüş ve yazılmış şifrelerin içine gizlenmiş matruşka gibi bir kitap...

Bu kitap, küllerinden yeniden doğan bir milletin dramatik öyküsünü anlatır... Aslında bir anlamda da dünya ve insanlık tarihinin karanlık kuytularına ışık tutar. Asimetrik olarak genelden özele, devletlere ve milletlere, olaylara ve savaşlara farklı bakış açıları sunar. Otuz yıllık araştırma, inceleme ve gözlem sonucu ortaya çıkan bu kitap, Almanların bugünkü başarı sırlarının da ifşasıdır! Kitapta ayrıca, Alman tarihinin perspektifinde, insana dair her şeyi tüm boyutlarıyla görebilmek olasıdır. Din ve ırk

Şehrin meydanında da toplanan halkın arasından buluğa yeni ermiş genç bir adam insanların merakları izledikleri şeyi görmek için, aralarında kendisine yol bulmağa çalışıyordu. Elindeki kitapları Greyder'in kepçesi gibi kullanarak ilerliyordu. Artık hedefine ulaştığını anladığı andı. Kendisinden biraz daha kısa boylu olan genç'in omuzları üzerinden, başını biraz kaldırarak baktı. Bakması ile de gözlerinin karardığını ve boğazında sanki boynunu sıkan bir ilmeğin olduğunu hissetti. Birkaç saniye nefes alamadı

Başımı yastığa koydum... Bir bir geçti aklımdan yaşam tarihim. Dünden bu güne yaşadığım yıllara uzandım... Meğer güngörmüş, günler görmüş, ne çok şey görmüşüm... 1947'de başlamış dünya insanı yolculuğum. Az değil, koca bir 70 üstü yıl... Yokluklar, dik durmak için çabalar, heyecanlar, uğraşlar, vatan, memleket sevdasına adanmış bir küçük yürek... Harca tuğla koymak, kurtlar sofrasından pay almak... Ne siyaset kavgaları, ne ayak oyunları, kimine alkışlar, kimine yermeler... Nice böbürlenmelere şahit olmuşum.

Yaşadığımız bütün problemlerin ana kaynağı birbirimizi anlamadaki yetmezliklerimiz, çıkar ilişkilerimiz, zalimce insanlığımızdan uzaklaşmamızdır. İnsanlık değerlerini hiçe saymamızdır. Muktedirlerin emrinde olmamız, hırs ve ihtiraslarımıza yenik düşmemizdir. Dünyadaki zengin devletler; varlıklarını sürdürebilmek için huzur ve barışı inşa edecekleri yerde, kinden, savaştan beslenerek ve ganimetleri ele geçirerek var olmak istiyorla Bu da acıları, iç kavgaları, yoksulluğu, çaresizliği beraberinde getiriyor. D

Kitap 9 bölümden oluşmaktadır. Her bölümü ayrı olay örgüsü içinde konunun temeline bağlı kalarak işlemeye gayret ettim. Sade ve yalın bir üslup kullanmaya özen gösterdim. Okuyucunun yabancısı olduğu kelimelerin anlamını romanın sonundaki sözlük kısmında açıkladım. Hedef okur kitlemin genellikle 30 yaş üstü olacağı düşüncesindeyim. Çünkü geçmişe özlem duyanların ve köy hayatı yaşayanların ilgiyle okuyacaklarından eminim. Kitabımın aynı tür eserlerden farkı şöyle; Hem Pomakları anlatıyor olması hem de folklo

23.12.1962 Tarihinde Samsun'da doğdum. İlk ,Orta ve Lise eğitimimi aynı kentte tamamladım.. Atatürk Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi mezunuyum. Bu macerayı kaleme almamda ki amaç içerisinde bulunduğumuz muhteşem medeniyet coğrafyasını ve bu coğrafya içerisinde gerçekleştirdiğim yolculuğu herhangi bir kronolojiye bağlı kalmadan kaleme aldım. Amacım okurları,önemli kaynaklardan toparladığım ve araştırmalarım sonucunda eklediğim bilgiler içerisinde küçük bir maceraya çıkartmaktır. Bir kitapta okuyunca se

Siz pek çok saygıdeğer okuyucular için günlük yaşamımdan günler içinde edindiğim izlenimlerimin izinde zihin yapım, ruh dünyam, karakterim, görüşlerim, fikirlerim bu kitapta toplandı.

Leonato. I learn in this letter that Don Pedro of Arragon comes this night to Messina. Messenger. He is very near by this: he was not three leagues off when I left him. Leonato. How many gentlemen have you lost in this action? Messenger. But few of any sort, and none of name.

In the internal de decoration, if not in the external ar-chitecture of their residences, the English are supreme. The Italians have but little sentiment beyond marbles and colours. In France, meliora probant, deteriora se-quuntur—the people are too much a race of gadabouts to maintain those household proprieties of which, indeed, they have a delicate appreciation, or at least the elements of a proper sense. The Chinese and most of the eastern races have a warm but inappropriate fancy. The Scotch are poor de

Öğrencilik yıllarımda İstanbul Üniversitesi Taçkapı'nın önünde bulunan ve Bayezıd Meydan'ında yer tezgahından aldığım bir kitabın arasından çıkan kartvizitle kurgulanan bu kitap kısaca: Roman; yolu İstanbul'da kesişen Mısırlı Mahmut Remzi, Hindistanlı Kalyan Aniruda ve Güney Koreli Keun Soo'nun Sadık Bozkurt, Cengiz Ayhan, Süleyman Murat Yılmaz ile isim babası Bahattin Kızılırmak olan 'Ahbab-ı Adem' (Seven İnsanlar)'de birleşen arkadaşlıklarını ve bu arkadaşlıktan doğan İstanbul'la filizlenen Türkiye sevda