Aşık bir kadın o, adı Veda. İsminin verdiği yükümlülükler vardır ya insanların, onun kaderi de adından geliyordu belki de, kim bilir? Çok sevdi Veda. Zor vaz geçti, zor veda etti sevdiklerine. Güçlüydü veda, hayata tutundu, yılmadı içindeki sevgiyi yeniden bulmak için koştuğu yollarda, yorulmadı. Kavuştu, ayrıldı, savaştı, devrik cümlelerde aşkı aradı... Senin gibi, benim gibi.... Sibel Erarslan Acar ilk kitabında içindeki umudu yok etmeyerek, hayata tutunan güçlü kadınlardan sadece bir tanesini anlattı.

Kızıl Gezegen... Kıpkırmızı topraklar, gizem, macera! Mars'ta bizi yeni bir hayat mı bekliyor yoksa sorunlar mı? Belki de orada, bizlere yeni bir canlı yaşam formu beklemekte... Hayal edin gençler! Daha önce insanların ayak basmadığı topraklarda gezme imkânı, yabancı havayı soluma şansı ve belki de tarihe adınızı yazdırma fırsatı bulacaksınız bu gezegende. Ya öyle değilse? Uzun bir yolculuk... Evinizden milyonlarca kilometre uzakta, sevdiklerinizi özlemekle geçecek bir ömürse bu rüya? Ya yeni bir ev ararke

Onlar beni kabul etmeyince, ben kabuğuma daha çok itildim. Onların gözleri beni görmeyince, ben karanlığa daha çok çekildim. Alıştım. Çeliştim sessiz bir yamacın burnunda gecenin en serin tarafıyla. Kaç kez yenildim kendime verdiğim savaştan galip çıkamayan taşların boylarını aşan aşklarına. Alıştım. Sonunda yalnızlıkta buldum huzuru ve karanlığa yapıştım, bırakmadım, tuttum yakasından ve savaşmaya alıştım. Dışlandım... ben birden geçerken sözüme, onlar bakmadan ismime takılan yaftanın arkasına saklandı, bu

Büyük fırtınalar, hırçın dalgalar, merhametinin kaybetmiş cümleler, kırgın gönüller, dargın bedenler,asık suratlar,gözlerime yüklemek istediğim günahlar ve o gözlerin sağanak iklimlerinden geçtim ben... Zavallı ruhum,tırpandan çıkmış buğday başağı gibi adeta! Hayatımda geçen her dakika belki de her saniyenin benden gittiği, uzaklaştığı gibi , buluttan toprağa düşüyor kar taneleri. Bende böyle değil miyim? Toprağa ulaşmak için bana ayrılmış zamanın dakikalarını, saniyelerini tüketen bir ben. Şimdi anneannemd

Aralarında teğmen Cezmi'nin de bulunduğu Osmanlı'dan üç subay Fransa'da uçuş eğitimi almaya gönderilir. Cezmi yurda döndükten sonra Teyyare Mektebinde öğretmen olarak görevlendirilir. Sultan Reşad'ın Cülus Yıldönümü Töreni'nde gösteri uçuşu yaparken teyyaresi düşer. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır...

Yapılan bir proje hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı! Geçmişten günümüze sır perdesi bir MİT ajanı ve Bir profesörün yardımıyla gün yüzüne çıktığında şimdiye kadar dünya çapında yapılan bütün çalışmaların araştırması durdurulmuş ve bütün istihbaratlar bu projenin peşine düşmüştü. Peki neydi bu projeyi bu kadar önemli kılan? Soluksuz okuyacağınız bir macera kah ağlatıp kah güldürecek bir hikaye ve gizem dolu fantastik bir yolculuk...

Kimi yaşamlar, bazıları için gerçekten çok kırılgandır. Bir sarmaşık gibi tutunacak bir kuru dal bile bulamazlar. En azından sarmaşıklar daha şanslıdır. Tutunurlar ve yükselirler. Yerlerde ezilenlere inat. Bazılarının kaderi yerde sürünmekse, bu romanda can bulanlar da sürünmenin, yaşamak olduğuna inanmışların ve o algı ile varlıklarını sürdürenlerin öykülerinden oluşmuştur... Mehmet Kemal Erdoğan'nın kaleminden eşsiz bir eser.

Ahmet Kaya'yla kurşun gibi mavzer gibi patlayıp gitmek mi Müslüm babayla çünkü sen geceme yıldız oldun deyip kalmak mı sevmek bir gülümseyişin kalbinde yarattığın hissi ve göğsünde sıkışan nefesi içinde uçuşan kelebeklerin sebebi gibi zehrinin intikalinde yok olmak mı sevmek yüreğinin kocaman kaplamak ve sığmamak mı dünyaya katkısız şartsız şüphesiz mi yoksa aldanmak mı sevmek