Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım 1958'de Hekimhan ilçesine bağlı Yukarısazlıca köyünde doğmuştur. İlkokul eğitimini köyünde tamamladıktan sonra ortaokul ve liseyi dışarıdan bitirmiştir. 1975 yılında Ankara’ya yerleşmiştir. Evli ve iki çocuk babasıdır. 1977 yılında Başbakanlık’a memur olarak girmiş ve bu kurumdan emekli olmuştur (Canseven 2011: 517). Zeki Yıldırım'ın şairliğe ilgi duymasında dilsiz kaval ve bağlama çalan babasının etkisi olmuştur. Yıldırım, şiir yazmaya 1977-1978 yıllarında başlar. "Mektup

1949 Bolu Gerede doğumlu Kamile Alkan Kastamonu Kız İlköğretmen Okulu mezunudur. Gerede aktaş köyünde öğretmenlik yapmıştır. Burada geçirdiği on yıllık öğretmenlik sonunda ülkenin çeşitli ilkokullarında çalışmış ve emekli olmuştur. Yalnız şiire değil Güzel Sanatar ve özellikle Resim konusunda da yetenek sahibi sanatçılarımızdandır. Şiirlerinde toplumsal değerlere yer verir. Duygusaldır ve bunu şiirlerini okuduğumuzda görebilirz. Duygularını şiirlerine yansıtabilen bir şairdir. Emeklilik sonrası çeşitl

"Eğer ki gezegenin herhangi bir yerinde birileri şiir yazıyor veya birileri şiir okuyorsa orada yaşam vardır. Yaşamın olduğu yerde ise umut vardır. Umutların olduğu yerde ise direniş vardır. Şiirler yaşama büyük bir tutku ile bağlıdır." Yaşama ve şiire dair düşüncelerini böyle ifade eden yazar, Sevgi İnsanı ve Direnen Yıldızlar adlı kitabında şiirlerini okurlarla buluşturuyor. Kitabında bizi bir yolculuğa çağırıyor Uğur Deliktaş. Şiirleriyle tılsımlı kumsallardan görkemli sahillere götürüyor bizi. Sev

En güzel şiirlerin, romanların, şarkıların en keskin zorluklar içinden fışkırıp boy vermesi tesadüf değil. Nazım nice unutulmaz şiirini hapiste ve sürgünde yazmış.̧ Epeyce şair var böyle; çetin mücadeleler ortasında, sanat ve hayat bütünlüğünü kuran ve hala dilden dile dolaşan. Adı şair olmayan şiir yüreklileri de unutmayalım. Vakti zamanında Nazi faşizmine karşı insanüstü kapasite ve maneviyatla savaşan Sovyet diyarının çocukları, siperdeki isimsiz partizanın kaleminden dökülen tek şiirle t

Tek bir günde ağzımızdan binlerce kelime dökülüyor. Çoğu zaman bu kelimelerin kökenleri, tarihleri, değişik anlamları, nerelerde kullanıldıkları aklımıza bile gelmiyor. Halbuki konuştuğumuz dil ve seçtiğimiz kelimeler, yaşadığımız toplumla, kültürümüzle, bizimle ilgili önemli bilgiler içeriyor. Aksel Öztürk bu kitabına ″düşmek″ten ″yıldırmak″a kadar 250’den fazla Türkçe kelimeyle ilgili araştırmalarını, ilginç düşüncelerini ve bu kelimelerin ona hatırlattıklarını bizimle paylaşıyor. Fırsat buldukçada T

Zaman, herkesin üzerinde az çok söz söyleyebileceği, ancak tanımlanması zor bir kavramdır. Günlük hayatımızda bazen su gibi akıp gitmesi ya da ağır geçmesi veya ölçülebilir olması yönleri üzerinde durduğumuz zaman kavramının sözlük tanımlarına baktığımızda kavramın farklı yönlerden ele alınarak tanımlanmaya çalışıldığını görürüz. Tarihin ilk filozoflarının zamanın ne olduğu ve niteliği konusundaki uzlaşmazlıkları, modern fizikte çeşitli teorilere göre zamanın “4. boyut” olarak kabul edilmesi ya da edilmemes

Kitap Sevenler Cemiyeti meraklı bir okuryazarın kütüphaneler ve kitapseverler -bazen de sevmeyenler- etrafında kaleme aldığı kültür tarihi denemelerinden oluşuyor. Topkapı Sarayı’ndan çıkarılıp Atina’da haraç mezat satılırken son anda kurtarılan Osmanlı belgelerinden İbnülemin Mahmud Kemal’in rüyasında gördüğü kitaplara, Dede Korkut’un keşfedil(e)meyen Diyarbakır nüshasından saray ahırındaki sakat atı istemek için Fatih’e şiir yazan Semerkantlı kâtibe, koleksiyonundaki nadir bir kitabın sayfalarını beya

Bir şaşkınlık ve üretkenlik örneği olarak bize yol gösteren Ahmet Say, gazete yazılarında da hayatın yörüngesine sorular ve yanıtlar katmaktan geri durmadı. Cezaevindeki arkadaşları, taşradaki dergiciler, sürgündeki müzik insanları, sahnedeki müzisyenler, ayakta şiir okuyan şairler, iktidarla uzlaşmayı aklından geçirmeyenler yer aldı onun yazılarında ve geniş ailesinde. Yıllar içinde biriken ve bir araya gelen bu toplam, aynı zamanda bir arkadaşlık hevesi oluşturdu kültür mirasımıza. Yazmakla kalmayıp

Sonsuz fezaya iz bırakmak için yazılan ve aşkı anlatan bir eser sizi okunmaya davet ediyor. Aşk, acaba bütünüyle ulaşılmak istenen güzelliklerden bir demet sunmak mıdır kalplere ? Aşk, dillerin lal olduğu söz söyleyemediği fakat kalbin konuşmaya doyamadığı bir durum mudur? Aşkı bul ve öyle bir hayat yaşa ki, topraklarda değil billur gibi tertemiz gönüllerin ortasında yaşa... Keyifli okumalar dilerim. Kitapla kalın…

"Yaş yetmiş iş bitmiş" sözünü ilk kitabı "Sevginin Gün(sel)cesi"yle yerle bir etmişti Günsel Öğretmen. Bu kitabında yine taşıdığı sevgileri çeşitlendirdi, masal yaptı ve gelecek nesillere, çocuklarına, torunlarına masal gibi sevgiyi anlattı. Geçmişten geleceğe, yaşadıklarını örnekleyerek ışık tuttu. Özetle, yaşamak için zaman, mekân ve imkân olması gerektiğini ve mekânın da zamanın da imkânın da sevgiyle yaratıldığını her satırda vurguluyor. Şöyle ki; yaşamak bir zaman dilimine hayatı sığdırmaktır. Bu za

Nokta’nın hikâyesi, Karadeniz’in dumanlı vadilerinde kurulu köylerden birinde yaşandı. Aile, erkek çocuk özlemiyle yıllarca yanıp tutuşmuştu. Yamaca zorlukla tutunan evleri, her kız çocuğu doğumunda biraz daha sarsılıyor, vadiye doğru biraz daha kaykılıyordu adeta. Beşinci çocuğun hazırlıkları çoktan yapılmıştı; adı, “Murat” koyulacaktı. Dört ablası ve bütün aile ‘Murat’larını baş tacı yapacaktı şüphesiz. Kıt kanaat geçiniyorlardı ama ‘Murat’ları için adak bile adanmıştı. Ve muratları yine gerçekleş

“Göç”, uzakların suyuna, ekmeğine, rüyasına zorladığı öznesini seyyah, garip, sürgün, mülteci, muhacir ve yabancı kavramlarıyla tanımlar. Ayrıca hevesler, beklentiler, yitimler, korkular, dramlar ve bir o kadar da henüz bilinmeyen nedenlerle biçimler onu. Ancak göç öznesini en iyi biçimleyen, gayesini hayal haritasına kazımış gayretin çektirdiğidir. Ama nedense bu olgu, çoklarına karşılıksız sevgiyi hatırlatır. Oysa sevgi kesintisiz devam eden değil, devam edebilme imkânı olan bir şeydir.

SAMNUN’LA İLGİLİ HER ŞEYİ BULACAKSINIZ “Hatıralarımızı şehirlerimizden ayıramayız. Çünkü şehrimizin tarihi ile kendi kişisel tarihimizin kesiştiği yerlerde özgeçmişimize ait büyük parçalar oluşur. Bence şehir, bütün bunların ötesinde aşktır.” der Ayfer Tunç ve şöyle bitirir: “Bazı insanlar şehirlerine iflah olmaz bir âşık gibi bağlıdırlar.” İşte, Mehmet Yılmaz da o bazı insanlardan birisidir. Üstelik eli kalem tutan, Samsun’u romanlarına da yerleştirmiş, üslup sahibi bir yazardır. Samsunspor’la ilgil

Bu kitapta, tek amaçlarının dini tebliğ yapmak olduğunu iddia eden, esasında emperyalist beklentilerle Osmanlı ülkesine gelen misyonerlerin düşünce ve davranışlarına dayanak yaptıkları Protestanlık düşüncesi ve ritüelleri, yoğun teolojik tartışmalara girilmeden anlatılarak, inanç-misyoner uyumu ve uyumsuzluğu ortaya ko-nulmaya çalışılmıştır. Misyonerlik üzerine çalışan farklı disiplinlere mensup araştırmacılar için bir yol rehberi olarak tasarlanan bu çalışmada kullanılan üslup; sadece konu olan kişi ya da

Büyük değişimler, insanlar tarafından, çağın, toplumsal koşulları uygun olduğu dönemlerde, dinamik ve diri ilerlemelerin hamlesi, devrimi ve dirilişi olarakgerçekleştirilir. Her büyük değişimin yapılması, yeni bir umudun gerçekleşmesini beraberinde getirir. Bu çalışmada; Türkiye’nin siyasal, kültürel ve uygarlık sistem yapılarının konu alındığı, özellikle bir kavram ve değerler sistemi olarak siyasal strüktür davranışları sorgulanmaktadır. Özgün ve radikal yaklaşım ve anlayışla, gerekliliğine inanılan Büyü

Ülkü Tamer, birçok sanat dalıyla ilgilenmiş bir sanatçıdır. Onun özellikle çocukluğunda Gaziantep’te başlayan sinema sevdası ve bu sevdanın farklı bir boyutu da olan İstanbul yıllarındaki tiyatroya olan ilgisi sanatçı kişiliğini çeşitli açılardan zenginleştiren bir yöne sahiptir. Tiyatro ve sinema, Ülkü Tamer’in dünyasının farklı birer penceresidir. Bu sanatlarla kurduğu iletişim, onun sanat dünyasını son derece ilginç yapmakla kalmaz, bir şairin hayatı boyunca estetik zevkler aldığı farklı evrenlerle ken

Uygulamacılara ve akademik çalışma yapan genç meslektaşlarıma kolaylık sağlayacağını düşünerek, 2016 yılına kadar yayınlanan makaleler ve tebliğlerimi "Makaleler C. I" ve "Makaleler C. II" adı altında kitap olarak yayınlamıştım. Aradan geçen sürede söz konusu ciltlerin basısı tükenmiştir. Ayrıca bu ciltlerin yayınlanmasından bu zamana kadar hazırladığım makaleler ve tebliğlerimin de ayrı bir cilt olarak yayınlanması ihtiyacı doğdu. Bu nedenle hem basısı tükenen ciltlerin yeni basısının yapılmasına hem de "M

Kör Zewe'ye Mektup Kitap Açıklaması Anacığım ; torunun yedi renk çiçeğin birden açtığı yalım karası gözleri ile çok ama çok güzel bir bebek. Anacığım; torunun yedi renk çiçeğin birden açtığı yalım karası gözleri ile çok ama çok güzel bir bebek. Saçları kıvır kıvır, şavkıyan yüzü güneşin yansıdığı berrak bir su damlasından farksız. Minik yüzü aynaya vuran gün gibi parlıyor. Doğduğu an avuçlarımda kıpır kıpır sıcacık bir yürekti o. Benim yüreğim ise alabildiğine duygulu ve dolu doluydu, kabıma sığmıyor,