Almanca öğretmeni Theresa Zimmerman evinin küvetinde ölü bulunur. İntihar mı yoksa cinayet mi? Şüpheli iki eski sevgili. Acılı bir aile, zengin iş adamları, iyi polislerin yanında kötü polisler. Korku, rüşvet ve şantaj. Geçmişin hayaletlerinden kurtulmaya çalışan cinayet masası polisi Güven Keskin’in hayatındaki en zor dava. İyi mi kazanacak yoksa kötü mü?

Sokakta oyun oynamaları, okula gitmeleri gerekirken, 14 yaşına basmadan kocaya verilen ‘‘çocuk gelinler!’’ İhanete, şiddete, iftiraya, tacize ve tecavüze uğrayan ‘‘halkalı köleler!’’ Sırf ‘‘dul’’ kaldıkları için çevre baskıları ve acımasız töreler yüzünden yaşamları adeta cehenneme çevrilen ‘‘halkasız köleler!’’ Genç yaşta kocalarını kan davasına kurban veren, bebelerine sıkılan kurşunlara bedenlerini siper eden ‘‘şehit analar!’’ Ölümsüz aşklar, yeşermeden soldurulan taze umutlar ve sıcak bir gü

Tuğser olay yerme vardığında hiçte sıradan bir olayla karşı karşıya olmadığını anlamıştı. Kokudan apartmana girmek imkânsızdı. Belli kİ öyle bir iki günlük değildi ceset. Polisler de daire kapısını açık tuttuğundan sokağa kadar yayılmıştı koku. İçeri girdiğinde cinayet masasının bütün memurları cesedin başındaydı. Baş komiserin de dediği gibi onlarca çizik vardı cesedin boynunda. İntihar demişlerdi. İnsanın kendi şah damarını defalarca kesebildiğine inanmalarına hayret ediyordu Tuğser. “Bir cinayette

Yazar Deniz Çamoğlu, Karadeniz,de bir gemide doğdu .İstanbul üniversitesinde iktisat okudu. Yurt içi ve yurt dışında bir çok şehir ve ülke gezdi. İlk romanı olan Akdeniz Afrika ile dikkatleri çekti. Yaşam Denizi, Yazar’ın dokuzuncu kitabı ve yedinci romandır. Yazar romanda bir sokak adamının sürüklendiği olaylar zincirinde mücadelesini anlatıyor. İnsanların güç tutkularının,onları yok edecek sonuçlar doğurduğunu gördüklerinde ,umuda sarılmaktan başka bir şey yapamadıkları vurgulanıyor.

Her şeyi değiştiren bir anın hikâyesi… Hayat çizginizi gözünüzün önüne getirin. Yaşadığınız önemli olayların çizgiyi kalınlaştırarak adeta içinden fırlayan fotoğraf kareleri gibi davrandığını göreceksiniz. Hayatımız, içindeki dönüm noktaları ile değerleniyor. Dönüm noktaları her zaman bizi iyiye kötüye veya doğruya yanlışa götürmüyor; bizi şu anki halimize getiriyor. Bu romanın kahramanı Erdem’in hayatında karar anı ve dönüm noktası bulunuyor. Karar anlarının hepsinde kazanmış olan Erdem’in “o anı”

Kapıyı çalıyordu yavaşça ve açıyordu elleri titreyerek. Karanlık ve soğuk odanın içerisinden bir ses geliyordu kulağına, “Kral İblis’i rahatsız eden de kim?” Yutkunarak cevaplıyordu bu soruyu, “Benim, bir insan efendim!” İblis’in gözleri fal taşı gibi açılıyordu ve soruyordu merakla, “Bu zamana kadar hep cinler geldi bana. İnsanlara karşı benimle türlü anlaşmalar imzaladılar. Sen neden geldin?” diyordu. “Anlaşmaya geldim. Cinlere karşı bana yardım edeceksin.” “Ne istiyorsun?” diye soruyordu bunun

Doris Lessing tarafından kaleme alınan Canopus in Argos: Archives serisi aynı kurgusal evrendeki olayları nakleden beş adet romandan oluşmaktadır. Farklı gezegenlerde ve zaman dilimlerinde gerçekleşen olayların anlatıldığı bu romanların merkezinde ortak bir konunun veya karakterin bulunduğu söylenemez. Bu çalışmanın temel amacı ise Lessing tarafından bu romanlar kapsamında oluşturulan kurgusal kozmolojiyi Gizemcilik öğretileri üzerinden incelemektir. Bu bağlamda, Batı ve Doğu toplumlarında ortaya çıkmış düş

Bir milletti kul-köle veya yok etmenin ilk şartı onların beyinlerini yıkayıp, geçmişinden, kültür ve ananelerinden koparmaktır.

“İki tayfanın macera ve komedi dolu hikayesi…” Eymen’in komiklikleri, Sıla’nın soğuk esprileri, Ayda’nın sevgili aşkı, Ezel’in sert bakışları, Taha’nın Açelya’ya olan aşkı, Açelya’nın da Taha’ya olan aşkı sizi hem güldürecek hem huzur verecek. Asrın’ın içki aşkı, Birand’ın yakışıklılığı, Ahenk’in sevgisi, Alaz’ın Sıla aşkı da bunlarla birleşirse neler olacak? Film tadında bir gençlik romanı sizlerle… Hepsinin birbiriyle iyi anlaştığı güzel bir arkadaşlığı okurken bayılacaksınız!

Kundakta kulağa üflenen nefret Ömür boyu bitmeyen felaket

Almanca öğretmeni Theresa Zimmerman evinin küvetinde ölü bulunur. İntihar mı yoksa cinayet mi? Şüpheli iki eski sevgili. Acılı bir aile, zengin iş adamları, iyi polislerin yanında kötü polisler. Korku, rüşvet ve şantaj. Geçmişin hayaletlerinden kurtulmaya çalışan cinayet masası polisi Güven Keskin’in hayatındaki en zor dava. İyi mi kazanacak yoksa kötü mü?

Tutsak kalmış varlıklar, maskeler, esrarengiz odalar ve salgın hastalıklar. Yine zil çalmıştı. Yine yeniden esrarengiz bir olay olmuş sonrasında ise zil çalmıştı. Artık inanmıyorum diyemiyorduk. Kendimizi inanmak zorundayız gibi hissediyoruz. Maskelerin arkalarında kimler ve neler var. Bize katılmaya hazır mısınız?

Ünlü oyuncu Nesrin’in anlamsız ölümü sonucunda başlayan araştırmalarda ne bir iz ne de bir kanıt bulunur. Çocukluk hayali olan komiserliğe ulaşan Balaban daha ilk görevinde Nesrin Serçe davasına verilir. Göreve başladığı andan itibaren hiçbir şey yolunda gitmez ve katile yaklaştıkça bir ölüm haberi ile daha karşılaşır. Karşısında saklanmak için her şeyi göze alan biri vardır. Saklandıkça gizemi artan biri.

Her şeyin sahtesi var; Paranın, pulun; malın mülkün… En korkuncu insanın sahte olması değil mi?

Çok başarılı bir iş insanıydı, rekabeti rakiplerinden çok daha iyi bildiğine, bu oyunu onlardan daha iyi oynadığına hiç şüphe yoktu. Ancak… Her şey sabah ofise geldikten çok kısa bir süre sonra başlamıştı: Deyim yerindeyse kargalar henüz kahvaltısını yapmadan koyu renk takım elbiseli iki uzman odasına dalmış; sistematik bir şekilde bilgisayarını, çekmecelerini, dolaplarını incelemiş, ardından diğer iki yöneticinin odasını da hallaç pamuğu gibi atmaya başlamışlardı. Tüm bunlar olurken zırıl zırıl çalan cep t

Akademisyen ile öğrenci arasında yaşanmış gerçek bir aşk serüveni. Telafi edilmemiş bir hatanın iki hayatı nasıl dağıttığına tesadüfen muttali oldum. Belgeleri görüp hatıratı okuyunca ve şahitlerden olayların akışını dinledikçe derin bir sevdayı fark ettim. Kaynaklardaki Türkçeye dokunmadan bu uzun hikâyeyi kitapseverlerle buluşturmak istedim.

Benim adım Karşıyaka, benim adım aşk, kucağında gözlerimi ilk açtığım günden beri bütün hayatımın tek şahidi, hayallerimin, aşklarımın, yenilgilerimin ortağı. Çiçekli bahçeleriyle, “kaf sin kaf” sesleriyle, kutsal topraklarıyla hep kucağındaydım. Rakı kokan sokaklarına sarhoşluk yakışıyordu da hüzün hiç yakışmıyordu. Ona kalmasın diye hüzünleri bir bir ben topladım. Zübeyde Hanım’ın anıt mezarında ağlayarak açtığım gözlerimi gülerek kapatmaya söz verdim. İmbat rüzgârlarıyla şakalaştım. Kadın gerdanı gibi uz

Araf’ta kalanların öyküleri Otuz yıl önce yazılmış öykülerden oluşan kitap yeniden yayınlanıyor. Yazıldığı koşullarda güncel gözlemlerden yola çıkılarak kaleme alınan öyküler aradan geçen otuz yıla rağmen hiç eskimemiş. Günümüzde büyük bir dram olarak savaş kaynaklı yaşanan mülteci sorunuyla bağlantılı yönleri itibarı ile de eskimeyecek ve kanaması dinmeyecek bir yarayı ele alıyor Ahmet Sefa öykülerinde. Cuntanın estirdiği zulüm ve zorbalık tufanından kurtulmak için çoğu zorunlu olarak Avrupa ülkelerinin y

“Deniz engindir kızım, ona ölünceye kadar bakılır, çünkü seni senden alır götürür, dünyaya artık onun gözüyle bakarsın. Aldanma insanların dışarıdan nasıl göründüğüne, içerideki yaralarına merhem olur, yangınını söndürür o…” Deniz Engin / Bencil Deniz “Sağlamların balkonu yazın çevredeki evler arasında meşhurdu. Her yıl karı koca birlikte oturur, oraya artık turuncu mu olur, yeşil mi olur, canlı renklerden tenteler, masa örtüleri yaparlardı. Küçük tahta kerevetlerin minderleri ve yastıklarla, daha çiçek