1864 yılı baharı. Çerkesler Adıge topraklarından tarifsiz bir zulümle çıkarılıyor. Direni ve ihanet kol kola. Sonrasında dönemin İstanbul’una gidip kendimizi Zişan’ın, Aksara’nın ve Çestav’ın trajik hikayesinin içinde buluveriyoruz: “Göğsüne ilk harfi düştüğün çocukluğundan bu yana yazmayı kağıtla konuşmak saydın. Şimdi aranızda kelimelerle örülmüş günler, yola düştüğün sayfalarda yükselen dağlar dururken çıkagelirse eskiye dönmek büsbütün imkansız. Teselliyi mürekkep denizlerinde aramaktan başka ça

Geniş hayaller kuramıyordu, zihni ve düş dünyası kapanmıştı. Karanlığını aydınlatacak bir gökyüzüne ihtiyacı vardı. Kollarını ufka doğru uzatıp, artık mutlu muyum, demenin sevincini ümit etmek istiyordu. Huzuru aradığı sahildeki rıhtıma bırakıverdi kollarını, hayat neydi onun için, birilerini her zaman mutlu etmek miydi? Kendine zaman ayırmayıp koşmak mıydı çılgınca? Hiç kimsenin gerçekten samimi olmadığını sadece faydalanma yolunu aradıklarını aklına getirdikçe gözlerinde oluşan yaşlara hakim olamıy

İnsanlık 20 yüzyılda misafir olduğu bu gezegeni “yaşanmaz” kılmak için elinden geleni yaptı. İnsan olmanın temel kurgusu olan “aklı” kullanmayı beceremedi. Önce kestirmeden gitti ve ahlâkı tüketti. Böyle olunca sadece kendi geleceğini değil çocuklarının da geleceğini tüketti. Yani “fosil kafalı karar vericiler” ne ektilerse onu biçiyorlar! Tarihte krallıklar, imparatorluklar da bu anlayışın sonunda kendilerini tükettiler ve yok oldular. Sıra, “ulus devletlerde”! Bu yüzyılın sonunu görmeleri pek mümkü

“İki bin yıl önce bir adam, sırf insanlar birbirlerini sevsinler dediği için ağaca çivilenmişti...” Uzun yıllarını sıcak bölgelerde, çatışmalarda geçirmiş bir subay ile "sivil"deki işi yazarlık olan bir rütbesiz asker, gerilimli bir ortamda ve emir-komuta ilişkisi dahilinde bir araya gelirler. Komutan Seyit (Seyko), gönlünü kaptırdığı güzel Ayten’e sevgisini kanıtlayacak acemi aşk mektupları yazmaya çabalar. Ancak mektuplar hep karşılıksız kalmaktadır. Seyko, bir türlü beceremediği bu romantizm işi

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Orduları, Emperyal Batı’nın ordularıyla cephelerde göğüs göğüse çarpışırken, Yedek Subay Tuğrul’un serüveni eşliğinde, Irak Cephesi’nde Tuğrul Hoca ile İngiliz Ordu Rahibi Darell Conroy arasında düşünceler de kıyasıya çarpışmıştır. Osmanlı’da adli ve idari yapının işleyişi, İslami inanış, “Dünya Barışı”, İnsanlığın tek bayrak altında birleşmesi, “Dünya Devleti” anlayışı, “Ebedi Barış”, Osmanlı çökerken Türklüğün

Ben Zeynep Hayatımın ilk baharında yaşadığım ayaklarımı yerden kesen o büyük aşkın ömür boyu süreceğine inandırıldım. Sevdiğim adamı toprağa verdiğim gün ben de öldüm zannettim. Ama daha büyük bir acının beni beklediğini o başında ağladığım mezarın boş olduğunu öğrendiğim gün yaşadım. Şimdi iyileşmek için buradayım doktor hanım. Ben bu acıyı nasıl atlatacağım ve ikinci şansım olacak mı? Gülümse Kaderine, Ayaz Yürekler ve Aşk-ı Yekta'nın yazarından sürükleyici bir roman.

Engin Geçtan Edebiyat Seti 5 Kitap Takım - Hediyeli Kısa Özet Set İçindekiler: Dersaadet`te Dans Kırmızı Kitap Kızarmış Palamutun Kokusu Kuru Su Mesela Saat Onda

Set İçindekiler Barbarın Kahkahası Yüzünde Bir Yer Doyma Noktası Esir Sözler Kuyusu Sandık Lekesi

Kırk Oda Üç Aynalı Kırk Oda Yedi Kapılı Kırk Oda Dokuz Anahtarlı Kırk Oda

Set İçindekiler Ağlayan Dağ Susan Nehir Ara Tonlar Arkası Mutlaka Gelir Başka Aşklar Güzel Ölümün Öyküsü

Set İçindekiler Kenarda Gençlik Düşü Son Adım Uzun Yürüyüş Bir Dava

Kadehler, şişeler, evler boşalıyordu. Dünya puslanıyor, baş dönüyordu. Sigaralar da insanlar gibi içen olmasa da yana yana bitiyordu. Sadece insanlardan duman tütmüyordu. Yoksa tütüyor muydu? Kafamı kaldırıp yukarı baktım. Gülümsedim. Masadakiler ne yaptığımı anlamamış yüzüme bakıyorlardı. “Tütmüyor,” dedim.

Vahdet Rıza Bey, 1890’lann İstanbul’unda görev yapan saygın bir dedektiftir. Dostu Mehmet Fettah Bey ile araladığı her kapının ardında bir muammayla karşılaşsa da vehbî zekasını kullanarak sır perdelerini aralamayı başarmıştır. Hayatını halkın emniyetini temin etmeye adayan meşhur dedektif, yıldız suikastı sırasında kendisine yapılan silahlı saldırıda hayatta kalmayı başarmış ise de ne yazık ki 1922’de cani bir kurşunla bu dünyaya veda etti. Ölümünden 100 yıl sonra ortaya çıkan hatıra defterinden derlenen v

Terazinin bir kefesinde dünya hakimiyeti kurmak isteyen ve bu uğurda masumları katletmek dahil her şeyi yapmayı göze almış olan kötü bir özel genli, diğer kefesinde ise bu kötü özel genliyi durdurmak için kendi hayatlarını hiçe sayan dört arkadaş var. On beş yaşlarındaki bu dört arkadaş; hastalıkların, yıkımın, acının, gözyaşının hakim olacağı Kara Çağ’ı başlatmak için savaşan kötücül gücü durdurmak adına canla başla mücadele etmektedir. Başladıkları mücadeleyi kayıp vermeden tamamlayabilecekler mi, fenalık

O kadar farklı bir duygu ki. Kendinizle baş başa kalmak bile o kısacık zaman boşluğu içinde bile saatlerinizi alabiliyor. Tamamen hijyen oluşturulmuş ameliyathaneler gibi, içinizde hijyenik bir “Ben Vakti” oluşturmak epeyce zamanınızı alır. Benim epeyce aldı en azından…

Araştırmacı / Yazar Gülay Karaoğlu; HAYATIN CAM TUTKULARINA korkmadan 
dokunmuş, parçalanmış cam kırıklarına 
basarak, bazen içi kanayarak gerçek tevekkül
 yolunu bulmuş, inandıklarını savunurken sevdiklerini kaybetmiş yine de son kalan, ona 
inananlarla beraber daha büyük AYNALARDA 
yolunu bulmaya, egolarına bir yön vermeye
 çalışmıştır. Gülay Karaoğlu, İNSAN’ın CAM TUTKULAR
 içinde yolunu izlemiş ve her KIRIK CAM’ dan bir
 hikaye çıkarmıştır. Toplum içinde bir nüans yaratıp, özellikle kırsalda toplum

İnci, hayatın zorluklarına erken adım atmıştı. Geçmişe dair bilmediği birçok sır eşlik ediyordu hayatına. Dostlarıyla kurduğu sıcak
ilişki dimdik ayağa kaldırıyordu. Sevmek istedi. Sevdiğini zannetti.
Yaşanılan hatayla bir darbe daha yemişti.
Sevmekten vazgeçmeli miydi?
Kayaların arasından tesadüfi çıkan kar tanesi
kolyesi ve yazarı bilinmeyen kar tanesi kitabının
ne bağlantısı olabilirdi ki? İnci bu bağlantıyı çözebilecek miydi? Çözerken sonucunun kendisine dokunacağını nereden bilebilirdi ki… Kaç harf

Kurallar ne içindir?” Sorusuna Chris’in cevabı netti. “Tabii ki yıkmak için!” Christopher VVilliam: İngiliz Kraliyet Ailesi’nin yeni üyesi. O bir prens hem de en çılgın olanından. Abisi Prens Edvvard evlenip
İskoçya’ya taşınınca Buckingham Sarayı yeni prense kaldı ve küçük
prensimiz sarayın altını üstüne getirmeye kararlı. Üniversite arkadaşlarıyla sabahlara kadar sarayda çılgın partiler verip saray
halkını deli ederken dünya umurunda değildi. Eğlencenin dibine vurmak ve
çılgınca dans etmek dışında ba

O, ele avuca sığmaz bir serseriydi. Özgür ruhluydu ve kimseye boyun eğmezdi. Başına buyruk yaşamayı severdi. Resmi davetler ona göre değildi. Hele prens olmak çok uzaktı. Ama oldu işte, Birleşik Krallığa bağlı Kuzey İrlanda’nın yeni prensi
Jaden Moore… Dizginlenemez vahşi bir at gibiydi, şahlandığında karşısında kimse
duramazdı. Keskin bakışları gecenin karanlığında dolunayı delecek kadar sertti.
Ancak bu sert görünüşüne rağmen istediği anda bir gülüşüyle bütün
kadınları baştan çıkarabilecek kadar