Dick Matena’nın eserleri arasında bir noktada yolları kesişen önemli iki tarihsel ismin başrol aldığı hikâyelerin özel bir yeri var. Matena yaşanmış olaylardan hareketle kurguladığı hikâyeleri dizginsiz hayal gücüyle harmanlıyor, çarpıcı çizgileriyle onlara hayat veriyor. Matena’nın İkonlar adlı bu kitabında üç adet ikili hikâye (Gauguin ile Van Gogh, Sartre ile Hemingway, Mozart ile Kazanova) ilk defa bir arada yayınlanıyor. Kitabın sonundaki dosya, hikâyelerin tarihi arka planını anlatıyor.

“Döneminin popüler yazarları arasında Vahşetin Çağrısı kadar iyi bir kitap yazabilmiş başka biri yok.” –H. L. Mencken Kaliforniya’dan Yukon’a getirilip kızağa koşulan Buck adlı köpek, kendini birdenbire acılarına aldırış etmeyen zalim bir dünyada hayatta kalmak zorunda bulur. Vahşetin Çağrısı, atalarından miras aldığı ilkel içgüdülerini ve vahşetin çağrısını her gün içinde daha büyük bir şiddetle duyumsayan Buck’ın çetin zorluklarla yüzleşip bunların üstesinden gelişini anlatan nefes kesici bir macera ro

“Kimse yazmayı Arlt kadar hak etmemiştir.” –Julio Cortázar Kendini mucit diye tanımlayan Remo Erdosain, ruhunu yaşadığı gürültülü ve boğucu şehir Buenos Aires kadar kirli addetmektedir. İç sıkıntısı ve delilik arasında sıkışıp kalmış bu adamın biraz olsun oyalanmak için yapmayacağı şey yoktur: İşverenlerini dolandırır, karısının kuzeni Barsut’u içeren kötücül planlar kurar, deneyimli bir pezevenkten hayat dersleri dinler ve Yıldız Falcısı denen tuhaf mistiğin liderliğinde yeni bir dünya düzeni kurmay

Bu ezgiyi ben bilirim, güftesini bilirim, Bunu düzen beyleri de bilirim. Bilirim gizli gizli şarap içtiklerini Ve millete su vaaz ettiklerini! Size yeni bir şarkı düzmek istiyorum, A dostlar, daha iyi bir şarkı! Şu dünyalarda, işte burda istiyoruz Yaratmak cennet gibi cihanı! Mutlu olmak istiyoruz şu dünyada Ve yoksulluk olmasın, olmasın açlık, Çalışkan ellerin ürettiğini Tembel göbek yiyip yutmasın artık! Bu yanda ürüyor, yeterince ekmek var, Tüm insan evlatlarına yetecek kadar, Güller

Ali Benice çevirisi, Murat Belge’nin önsözü, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle. Mercan Adası, bir serüven hikâyesi anlatmanın yanında Viktorya dönemindeki kolonyal sistemi ve Hıristiyanlığın yayılışını da ele alan bir başyapıt. Şiddetli bir fırtına yüzünden gemileri batan Ralph, Jack ve Peterkin bir adaya sığınır. Hayatta kaldıklarına sevinmeye fırsat bulamadan, buranın bir ıssız ada olduğunu anlamalarıyla daha çetin bir hayatta kalma mücadelesi başlar. Balık avlamakla, sandal yap

Anton Çehov’ un yedi hikâyesinden oluşan bu kitapta insan ilişkileri, güven sarsıntısı, evlilik, para uğruna insanın neler yapabileceği, inancın sorgulanması, ölümle burun buruna gelme, hayvan sevgisi gibi birçok konuya değinilmiş. İnsanın okurken hayata bakış açısını sorgulatan, ‘ben olsam ne yapardım?’ düşüncesini ortaya çıkaran hikâyelerin birden fazla kez okunması ısrarla tavsiye edilir. Her okumada tekrar tekrar kendinizi ve hayatınızı sorgulayacaksınız.

Norveçli bir toprak işçisi olan Isak, bir gün gelip yabana yerleşir. Burada, kendine yardımcı olacak bir kadın bularak hayat kurmak niyetindedir. Bu kadını bulması uzun sürmez. Kitabın yazarı Knut Hamsun, kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla sevgi, tutku, nefret gibi temaları, bir çiftçinin geleneksel yaşamında mercek altına alıyor. Isak ve Inger’in bu destansı öyküsü, gerçekçilikten bir adım bile uzaklaşmadan, tüm çıplaklığıyla insanı içine çekiyor. Karakterler, daha kitabın en başından hay

“…Kısa bir zamanda, ümit ettiğimden daha kuvvetli bir samimiyet hasıl olmuştu. Fakat, erkekler daima elde ettiklerinden daha fazlasını arzu ederler. Kolaylıklar onları hayrete düşürür. Bu sözlerimin manasını, hikâyemin ilerdeki kısımlarında daha iyi anlayacaksınız.” Ünlü yazar burada bir yandan İspanya'nın kendine özgü havasını yansıtırken, bir yandan da bedensel güzelliği dışında pek bir üstünlüğü bulunmayan sıradan bir kadının, bir adamı nasıl bir oyuncağa dönüştürüp aşağılayabileceğini gösterir. Bun

Dünyanın herhangi bir ülkesinde, herhangi birine “Dünyanın en ünlü sihirbazı kim?” diye soracak olursanız alacağınız cevapta Houdini'nin adını işiteceğiniz muhakkaktır. Sermet Erkin Zincirler, kilitler, halatlar, çelikten kutular… Hiçbiri modern çağın en meşhur illüzyonisti Houdini’yi durduramadı. Sular altında ya da gökdelenlerin tepesinde, en zorlu koşullardan kurtulmasıyla bilinen Houdini aynı zamanda sanatına dair birçok çalışma kaleme almış ve dergi çıkarmıştı. Houdini’nin 1903’te yayımladığı bu ince

Sonsuzluk çok uzun bir zaman. Rosa doğduğunda tıpkı porselenden yapılma bir taşbebek gibi bembeyaz, pürüzsüz, kırışıksız bir bebekti, saçları yeşil, gözleri sarıydı, ebe kadının istavroz çıkararak dediği gibi ta ilk günahın işlendiği zamanlardan o yana dünyaya gelmiş en güzel yaratıktı. Isabel Allende’nin ilk romanı Ruhlar Evi 20. yüzyıl başlarından itibaren Trueba ailesinin üç kuşağı üzerinden Latin Amerika’nın devrim, darbe, ümit ve tutkuyla şekillenen tarihini anlatır. Yayımlandığı günden beri büyük ilgi

“Musaşi Lordu iç savaş döneminde doğmuştu. Hem bilgeydi hem de lider ruhlu bir adamdı. Çağının en güçlü ve en acımasız savaşçısıydı. Ancak anlatılanlara göre aynı zamanda sadistti ve sapkın cinsel arzuları vardı…” 20. yüzyıl Japon edebiyatının devlerinden, büyük eserlerin yaratıcısı Cuniçiro Tanizaki, kariyeri boyunca ülkesinde döneminin en büyük yazarı olarak kabul gördü, daha sonra ise Haruki Murakami, Yasunari Kavabata ve Yukio Mişima’yla birlikte savaş sonrası Japon edebiyatının “büyük dörtlü”sünden

Seher Kısa Özet Ji ber ku barê wergerandina pirtûka ku min li girtîgehê nivîsand girtin ser xwe û wergerandin zimanê min ê zikmakî Kurdî, ji dil û can malavayiya Weşanxaneya Aramê û hevalê xwe yê wergêr Rêdûr Dîjle dikim. Dil dixwest ku min bi zimanê xwe Kurmancî an jî Dimilkî binivîsandana. Lê belê wekî Kurdekî nesîbê xwe ji asîmlasiyona ku perçeyeke ji qirkirina çandî ya li ser gelê kurd e wergirtiye, mixabin ev yek ne pêkan bû. Lewma ev werger kêmasiyeke min a mezin temam dike û min rûmetyar dike.

Dildaren Feraşine Kısa Özet -Te got ku grûba duyemîn, bila ji aliyê rojava ve êrîş bike. Lê belê ew alî pir asê ye û cihekî guncav ku wê grûbê biparêze li wir tune ye. Loma veqetandina dozdeh hevalan ji bo vê grûbê pir e. Lewre dê di cihekî zehmet re derbasî wir bibin. Loma divê em wê grûbê sivik bigirin. Ji ber ku heger dijmin zû bi hevalan bihese îhtimala ku em derbeyekê bixwin jî heye. Ji ber van sedeman gişan, pêwîst e em vê grûbê bi şiklekî taybet bigirin dest û hevalên bijare tê de bi cih bikin. Lewr

İnci Kısa Özet “Li navçeyê tim tim behsa înciyek mezin dikin. Behsa çawaniya dîtina wê ya ewilîn, di dûv re çawaniya wendabûna wê dikin. Behsa Kinoyê masîvan, jina wî Juanna û zarokê wan Coyotito dikin. Çîrok ewqas hatiye dubarekirin ku êdî di hişê herkese de cih girtiye. Wek çîrokê din yên di dile mirovan de cih girtine div ê çîrokê de jî tenê baş û xerab, reş û spî heye navbera wan tune. Heke ev çîrok metelokek dersgirtinê be belkî herkes li gor xwe dersek jê digire, jiyana xwe li gor vê çîrokê şîrove di

Li Fransayê di dema Louîsê 13'mîn de, sê çekdarên bi navên Athos, Portos û Aramîs di Yekineya Parastina Qrêl de erkdar bûn... Dartanyanê bi kelecan û îdealîst ê ku hatiye Parîsê jî tev li wan dibe. Erka wan, parastina Qrêl û Banûyê ji dijminê wan ê sereke Kardînal Richelieu û ji hemû neyaran bû. Diruşmeya van çekdarên bi dil û can girêdayî hev wiha bûn; “Yek ji bo tevahiyê, tevahî ji bo yekê.” Şûrên wan di hemû serpêhatiyên tev lê dibûn de, bi heman awayî bêtirs dibiriqiyan. “Sê Çekdar” ji romanên her

Serpêhatiyên Huckleberry Finn, romana ewilîn a nivîskarê Emerîkî Mark Twain a ku di sala 1884’an de hatiye weşandin. Romana ku di nava romanên Emerîkî de cih girtiye romana nivîskar a ewilîn e. Huckê bêperwerde, xwediyê baweriyên batil ji bavê xwe yî bêkar û serxweş direve. Bi kolê reşik Jim re ku wek wî qaçaxe li ber robara Mississippiyê dikeve rêwîtiyek bi serpêhatî. Twian di romana xwe de portreyên her cure mirovên ku li herdu aliyê qeraxê dixebitîne. Di heman demê de li hin cihên bi uslûbeke îronîk

Blackwood ağaçların korkutucu olduğunu anlamıştı, çünkü ağaçların hem durağanlığa hem de şeffaflığa sahip olduğunu biliyordu. O kadar hareketsiz ve sessizdirler ki bize canlı olduklarını asla hatırlatmazlar ve biz de elbette onları sıradan birer varlık olarak kabul ederiz. O kadar her yerde ve anonimdirler ki onlara yoldan geçen herhangi biri gibi davranırız. Bir düzeyde, bu sürekli ve görünüşte sonsuz varlık korkutucudur; bizi sahte bir güvenlik duygusuna sürükler. İğne yapraklı dostlarımız hakkındaki hay