Birkaç ay önce büyük ümitlerle kuruduğu iş yerini batırmıştı. Hâlbuki inançlıydı ve inançlarının gereklerini yapmaya çalışıyordu, çalmıyordu, haksızlık etmiyordu kimsenin malına namusunu göz dikmiyor kendi hâlinde kendi dünyasında yaşıyordu, bu işi kurmadan önce daimî bir işte çalışıyordu fakat siyasî düşüncelerinden ve hayat felsefesinden dolayı kendisine zorluklar çıkarılmış ve işten ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Süleyman yirmi dokuz yaşındaydı henüz evlenmemişti. Yakışıklıydı düzgün konuşurdu ve beyefen

Vücut ağırlığıyla yapılan çalışmalar alet ve makinelerle yapılan çalışmalardan sonra kasların daha kalıcı, dayanıklı ve uzun süre boyutunu koruduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bir vücut geliştirme antrenörü, yazarı, hakemi ve çalışan fitness meraklısı olarak, arkasındaki bilimi incelemek için yıllarımı harcadım. Bilgilerimi aletsiz, makinesiz, “aparatsız” olarak kendi vücut ağırlığımızla yapacağımız hareketleri açıklayarak uygulamasını anlatıp fikirlerimi paylaşacağım. Son olarak antrenman tutarlılı

“Vücut geliştirme konusunda hiç kimsenin amatör olmaya hakkı yoktur. Bir erkeğin vücudunun sahip olduğu gücü estetiği ve güzelliği görmeden yaşlanması utanç vericidir.”“Beden gücünüzü ve güzelliğinizi en üst sınırına kadar geliştirerek nasıl bir insan olabileceğinizi görmeden, tamamen dikkatsizlikle yaşlanmak bir rezalettir.”

Bir çeşit Araf’tır Son Dördün… Çılgınca geleceğe koşmaya çalışırken, geçmişin bataklığına saplanıp kalmaktır. Değişkeni çoktur insanların hayatta. Ama tek bir sabitleri vardır. Herkesin kendine özel yaratılmış tek bir Pi sayısı. Dora’nın Pi sayısıydı Demir… İnkâr etmeyi denedi, değişkenlere tutunmaya çalıştı. Başka sabitler aradı kendine. Ama ne yaparsa yapsın, Pi sayısı olmadan kendi çapını hesaplayamazdı insan. Er ya da geç o da bunu anlayacaktı…

Burcu Yılmaz, kısa ama etkili iki hikayesinde cesaretli kalemi, esprili yaklaşımı ve farklı bakış açısıyla bizleri gerçekler ve hayaller arası bir yolculuğa çıkarıyor. Jung`un `Gölgeler` olarak adlandırdığı ve çoğumuzun görmeyi tercih etmediği karanlık yanlarımızı farklı kişilikler, faklı mekanlar, farklı tercihler ve gizemli olaylar eşliğinde aynalıyor.Asansör; bizi, bilmek istemediklerimizle tanıştırıyor.

Bedenin Ev Halleri, sanatçı Kadriye Erdemir'in; antropoloji, sosyoloji ve felsefi açılar olmak üzere sanatı oldukça geniş bir zeminden ele alıp insanı; bireysel ve varoluşsal yönden incelediği bir eserdir. Yine Erdemir, önemli sanatçılardan örnekler verip eserlerini konu bağlamında tahlil ederek savunduğu tezini özenle temellendirmektedir. Merve Yezda Bingöl

Aslında karanlığımla tanışıyordum, arsızlığımla hakkından gelmesini çok iyi biliyordum. Bu karanlık beni, endişelendiğiniz gibi yormuyordu, hiçbir şekilde gücümü zorlamıyordu. Sanki bir dostun sıcak elleri gibi ruhuma dokunuyor, korkularımı ustalıkla alıyordu. Onu istemediğim için bana gücenmiyor, günü geldiğinde ona yalvaracağımdan, yaptıklarından bin pişman olan bir sevgili gibi ondan af dileyeceğimden emin bir şekilde beni bekliyordu. Tohumunda filizlenmeye başlayan bir bitki nasıl yaşama dört elle sarıl

Günebakan çiçekleri gibiydiler, Hep Güneş’e dönüktü yüzleri… Çocuktular, büyüyecektiler… Gelinlikle çıktı evden cenazeleri ! Günebakan çiçekleri gibiydiler, Gördüklerinin Son Güneş olduğunu bilmeden, Bir bilinmeze yürüdüler. Güneş doğamadı utancından, Lanet etti töreye, adete, Bu iyileşemez cehalete! İnsan utanmadı yaptığından!

Prof. Dr Uğur Yılmaz Hocamızı 3 Ocak 2021 tarihinde kaybettik... Acısı içimizde... Ruhu Şad Olsun... Entellektüel sıfatının canlı örneği, eşsiz bir bilim adamı idi... İnsanlık için gerçekten büyük bir kayıp oldu... Bizler en yakın dostumuzu ebediyete uğurlamıştık... Kendimiz adına üç fikir geliştirmiştik, O'nun anısını yaşatmak için... İlki her zaman birlikte oturduğumuz yere bir çınar ağacı dikmekti... İkincisi bu kitabı çıkarmaktı... Üçüncüsü de geleneksel Uğur Yılmaz Onkoloji Günlerini hayata geçirmek ol

Kaya Türkmen. Ailede üçüncü kuşak diplomat. Bazılarına göre "Katmerli monşer". Dışişleri Bakanlığında hizmet verdiği 38 yılı anlatıyor. Bunu yaparken de zaman zaman güldürüyor. Çokça da düşündürüyor. Görev yaptığı ülkelerde gördüklerini anlatıyor, Türkiye'yle karşılaştırıyor. Çoğu kez üzüntü veriyor o karşılaştırmalar. İngiltere, Afganistan, Belçika, Fransa, Portekiz, Kıbrıs ve İsveç'te gözlemlediklerini, öğrendiklerini, hayranlık duyduğu veya yadırgadıklarını anlatıyor Kaya Türkmen.

MEMLEKETİM Ne güzelsin memleketim Çiçeğin,balın,peteğin Değişmem bir taşını Senle yaşamak tek dileğim Suların,denizin,ormanın Birbirinden güzel her yanın Gezerim seni doyamam Dünyada söylenir hep adın (Tanıtım Bülteninden)

Geziyorum 3 Kitap Açıklaması Hoş geldiniz, o zaman iyi tatiller! ile başlayan ada gezimizde sizleri bu defa Kıbrıs’a, duygu yüklü bir yolculuğa davet ediyorum. Eşsiz güzellikteki plajlarını, ultra lüks otellerini ve renkli gece hayatını bu kitap süresince rafa kaldırıp; yavru vatanımıza bir de benim dürbünümden bakmaya ne dersin? Doğası, insanı ve lezzetleriyle bu coğrafyanın güzelliklerini görmek, tanışmak ve tatmak ayrıcalığını deneyimlemeye hazır mısın? Ulaşabildiğimiz her bir köşeyi arşınlarke

"Bizde bir adet var. Başımıza bir şey geldiği zaman hemen dış kuvvetler, dış güçler deriz, yabancılar deriz, şu deriz bu deriz. (…) Eğer sizin bünyeniz güçlü ise sağlam ise bünyede olan o virüs, hiçbir zaman sizin bünyenize zarar veremez”. (2002-Samanyolu TV) ”İşsizlik oranımız yüzde 14 gibi yüksek bir seviyededir. Bunun geçtiğimiz yıl yaşadığımız ekonomik saldırının ötesinde sebepleri vardır. Çalışma çağına gelen herkes iş arıyor. O nedenle işsizlik yüksek seviyede görünüyor!" (19.11.2019) “Her ne yaparl

Tarihi bir romanla tarih öğrenilir mi? Ya da; tarihi bir roman, okuyucuda tarih şuuru yaratıp tarihi sevdirir mi? Vatanın ve milletin öz değerlerine katkı sağlar mı? Bu tarihi anı romanı bunlara ışık tutsun diye yazılmadı ama, katkısı mutlaka olur. Yaş ve eğitim seviyeleri ne olursa olsun tüm okur kitlesine hitap eden bu romanı okuyanlar, yaşanmış tarihi olayları kolay kolay unutamayacaklar. Her yerde ve her ortamda bu romandan alıntı yapacaklar. Bu roman aynı zamanda, bazı tarihi olayları da gün yüzüne çı

Ben Sende Güneşi Gördüm Güneş Büyüttü Bendeki Umudu Ben Sende Okyanusu Gördüm O Derinlik Ben De Kardelen Bahçesi Oluşturdu Sende Bulutları Gördüm Ben Yağdırdı Üzerime Rahmet Damlalarını Sana Karşı Beni Sırılsıklam Eyledi Gökyüzünde Gördüm Seni Özgürce Ben Seni Umuda Yelken Açmış Bir Sergenin Kanadında Gördüm Ne Kadar Dalgın Görünürsen Görün Gülüşüne Dalmama Müsaade Ediyordu Gözlerin Sen Adını Ne Kadar Son Koy Güneşin Kızı Sin Sen Gece Senin Nazar Boncuğun Bırak Gizl

Bir toplumu üç insan yetiştirir. Anneler, öğretmenler ve din adamları. Anneler doğurur, yedirir, hayata hazırlar. Öğretmenler onlara fenni ilimlerin yanı sıra erdemli olmayı öğretir. Din adamları ise onların maneviyatını doyurur. Bunların ilki görevini yapmazsa toplum yara alır, ikincisi yapmazsa cehalet olur, üçüncüsü yapmazsa felaket olur. Üçü yapmazsa o toplum helakını hazırlamış olur.

Biz her gün hüzün yumağımı saracağız. Hiç mi sevinçli günümüz olmayacak. Kan gölleri içindeki insanlarımız. Bir bir birilerini mi kıracak hiç durmadan. Hepimiz can taşımıyor muyuz can değimliyiz. Ne geçecek ki şu yalan dünyada elimize. Bizler aynı candan gelmiyor muyuz. Neyi paylaşamıyoruz ki şu yalancı dünyada.

Sana hayatının en büyük gerçeğini daha iyi anlaman için yolunu aydınlatacak bir sürü ışıkla geldim. Bir sürü pencerem var bakmanı beklediğim, bir sürü seçeneğim var anlayamadığın ve çaresiz kaldığın her sorun için… İçindeyim, uzak gibi görünsem de sana en yakındayım… Özündeki hakikat sandığın ya da zannettiğin senden çok daha öte

Sınırlarıinsanlar koyar, ötekiler diye nitelendirdikleri için. Geçmeyi denersiniz çelikkadar sert ve acı vericidir bu sınırlar. Modern dünyanın size sunduğunusandığınız özgürlükler ilkin çekici, kapsayıcı insan haklarının savunucusu gibigörünür. Doğanınkucaklayıcı sakinliğini içine gizlenmiş tehlikelerle sarıldığını bile farkedemezsiniz! Çünkü geride bıraktığınız topraklarda rahat değilsiniz! Dar geliroralar size, içinizde dipsiz bir sancı bilmediğiniz ülkelerin cazip olduğunufısıldar size. Ayrılığınayak se

Sonyıllarda ülkemizin içinde bulunduğu durumu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Budurumdan çok, bu durumun yarattığı “tek adam rejimi mi, yoksa demokratikparlamenter rejim mi” ekseninde doğan tartışma bu kitabın yazılmasının birnedeni... Neredeyse tüm muhalefet partileri, sorunun “tek adam rejimi” diye tanımlamayıuygun buldukları rejimden kaynaklandığını öne sürüyor, demokratik parlamenterrejime dönülmesiyle sorunların çözüleceğini savunuyorlar. İşte tam bu noktada,“Dönülmesi istenen demokratik parlamenter rej