Göğe Bakardı Akşamları Çiçekli Fistanlara Değerdi Elleri Yıldızları Sayardı Parmaklarıyla Bulutlara Hayran Atlara Vurgun Umuda Yüklüydü Kalbi Çiçekli Fistanlara Benzerdi Elleri Şarkılar Toplardı Heybesine Çiçekli Fistanlar Gibiydi Elleri Severdi Şairleri Çiçekli Fistanlardan Gelmişti Elleri

“Çünkü işkence görmüş biri için, işkence belli bir zamanda yaşanıp biten bir şey değildir. Ömür boyu sürer. Sosyal bir varlık olan insanın işkence görmesi onun bütün sosyal çevresini etkiler. Faşizm bu etkiyi yaratacağını da bilerek işkenceyi politika olarak benimsemiştir. Aynı mantıkla işkenceyi savunur, işkencecisini korur, hatta “eli soğumasın” diye sık sık “yeni işler” de verir onlara. Halka karşı savaşılan bir ülkede “iş” kıtlığı çekmedikleri de aşikardır. İşkence, koşulsuz, tereddütsüz mahkûm edilmeli

Bak yine gün geceyi uğurluyor, Sen çıkmaz sokağımın giriş kapısındaki asma kilit gibisin, Ben çok yazdım çok söyledim ama,Sen keşfedilmemiş kelamlar gibisin… Ben çok yazdım çok söyledim ama, Sen yazmayı en çok sevdiğimsin.

Kimi özlediğini bilmeyen bir şair gibi. Birden çok ünlü şairin birden çok kişiye yazdığı şiirler gibi. Hep kafası karışık, kendisiyle ilgili. Ne yapacağını bilir de bazen ne yapmayacağını hatırlamayan. Kaç tane evi olduğunu bilmeyen aslında hiç evi yokken. İçerde kimse yokken. Kalbinin evindeyse her odada birinin gölgesi her yatakta konuk edilen. İki kalpli, çok beyinli. Ben Sarmaşık. Adım gibi karmaşık, sırnaşık. İç içe, ek kökçükleriyle tırmanan, çepeçevre, bütün dünya ile ilişkisini kesip sardığı ağacı

“Sana söz! Göreceksin bu bekleyişini telafi edeceğim. Gözlerimize çektiğin çizgi yüzlerce kez uzayıp kısalacak. Çığlıkların; şehvetinin gecemize saçtığı en özgür, en somut delili olacak. Bekle! Bir fırtınanın ortasında okyanusun içine düşmüş, ıslak bir pusulayım çünkü şimdi. Sularını böleceğim ve gövdemi de sıkı sıkı saracak, benim için açtığın geçidinin girişini arıyorum. Yerimi alır almaz, bekletmeyeceğim seni artık söz! Hızla dibe doğru inecek, sana çarpıp daha hızlı geri döneceğim. Ve tekrar tekrar geri

Felsefi ve edebi yönden politik düşünceleri harmanlamayı başarıp, hayatının en genç yaşlarında bu düşünceleri tabir etmek büyük bir cesaret. Bilhassa bu zamanda. Okuduğumuz yaşam öykülerini anlamak için zaman zaman empati kurmak gerekiyor ancak '2032'nin buna ihtiyacı yok çünkü hislerin kelimelere dökülmüş halinin en yalın ve dürüst olduğu bu kitapta okuduklarımızı hiç çaba sarf etmeden yaşayabiliyoruz. Hem hayata hem de politikaya çok genç yaşta başlayan birinin bu denli bir yaşam mücadelesi vermesi örnek

Bazen bazı insanlardan gitmen gerekir, Bazen de kendinden gitmen gerekir. Bazen bazı insanlara doğru gitmen gerekir, Bazen bazı insanlar ile beraber gitmen gerekir. Bazen içindeki şeytandan gitmen gerekir, Bazen bazı insanların şeytanlığından. Bazen doğru yolda gitmen gerekir, Bazen de doğruluğa gitmen gerekir. Bazen geleceğe, Bazen de geçmis¸e gitmen gerekir. İstikametin nereyse, Oraya gitmen gerekir. Gitmen gerekir, Gitmek gerekir. Hepimizin bir yere gitmesi gerekir... İyi yolculuklar…

Gel zaman git zaman günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. Bizler büyürken beyaz yün eldiven hep bizimleydi. Bizlerle birlikte annem ve babamda büyüdüler. Bir akşam annem heyecanla babama “Tükez gelmiş akrabalarına. Gel yarın gidip hoş¸ geldin diyelim. Ölmeden sen de dünya gözü¨ ile bir kez daha gör!” diyerek babamı ilk aşkının yanına götürdü. Ben şaşkın bir halde, “Anne neden böyle bir şey yaptın?” dediğimde annem “Günah kızım. Onu çok sevdi.”… Uzaktan duyulan sesle birlikte “birer, ikişer

Umulmayan bir rastlantının bir rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edememek… Neriman bir sabah uyandığında hayatının rüya mı gerçek mi olduğunu ayırt edemedi. Engin’le kesişen yolları, onun rüyalarının bir kâbus olduğunu düşündürmekle kalmadı aynı zamanda ayaklarını topraktan kesip ona bir peri masalında olduğunu hissettirdi. Peki hangisi gerçekti? Hisler mi, rüyalar mı, Engin mi, Neriman mı? Rüya gibi aşklar yaşamak herkesin hayaliyken, aşk gibi rüyalar görmek günümüzün hastalığı haline gelmiş. Peki y

Can sıkıntısından ne yapacağını bilemeyen Suri, içinden masumca bir dilek tutar. Fakat bu dileğin onu konuşan bir çekirgeyle buluşturucağını bilemezdi. Dahası, birlikte taaa Kuşlar Bakanlığı’na gitmeleri gerekeceği Ortof’un bile aklının ucundan geçmezdi… Sihirli Dünya’da bir kız ve bir çekirge… türlü maceralar, kah gülerek, kah üzülerek… Suri ve Ortof ile bu sihir dolu dünyaya adım atmaya hazır mısın? O zaman, İstikamet Kuşlar Bakanlığı!

Kadının Arzusu Yıldızlara Dokunur; çünkü kadın, kainatın en büyük sırlarını keşfetmek için doğmuştur. Hayat yolculuğumdan yola çıkarak kadınların kararlılıkla, tutkuyla ve inançla her engeli aşabileceği gerçeği, bu kitabımın da çıkış noktası oldu. Ancak unutulmamalıdır ki, bu kitap sadece kadınların hikayesi değil, aynı zamanda erkeklerin de kendilerini bulabileceği evrensel derslerle doludur. Kadının gücü, erkeklerin de kendilerini yeniden tanımlamalarına ve potansiyellerinin farkına varmalarına yardımcı

Derin`in hikayesi, zamanın ötesinden, binlerce yıl öncesinin tozlu rüzgarlarından ve geleceğin bilinmez deryasından süzülen bir nağme gibidir. Onun ruhunun derinliklerinde, hepimizin kalbinde yankılanan bir sır vardır. Doğduğumuz o ilahi an, bizi varoluşun özüne, duruluğa yakınlaştırır. Bu, bilincimizin en ücra köşelerinde, sıklıkla hissetmediğimiz fakat ruhumuzun merkezinde bekleyen ilahi kudretlerimizi keşfetmemizi sağlar. Ancak bu saf ışık, toplumun bize çizdiği sınırlar ve beklentilerle zamanla perd

İçeriden Kuşatılan Kale: CHP, demokrasi kültürünün genç olduğu ülkemizde, siyasetin demokrasiyi ele geçirme planlarını, yakın tarihimizden somut verilerle aktarıyor. Uzun yıllardır başkent Ankara’da muhabirlik yapan, sarı basın kartı sahibi Gazeteci C. Eren Çelik, araştırma ve kaynaklarının ışığında, ülkemizin son dönem yaşanan travmalarını, CHP özelinde açık seçik anlatıyor. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün göz bebeği, hatta, *Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk

Bekliyorum, Olana da olacağa da kucağımı açtım. Neler gelecek ve neler gidecekse hepsine bir eyvallah bıraktım. Dingin bir ruhla zapt ediyorum bedenimi, Endişelerimi yıkıyorum gözyaşlarımla. Titreyen ellerimle sakinleştiriyorum korkularımı. "inan ve bekle burada"diye tembihliyorum. Şüphelerin sarmaya başladığı düşünceleri bulutlara teslim ediyorum. Alıp çok uzaklara götürsünler diye. Buyurun, eşlik edin siz de düşüp kalkmalarıma...

Yıllardır bizlere Kürt "Kürtçülük" isyanları diye anlatılan ve Osmanlı devletinden bize miras kalan isyan ve katliamların üzerini biraz kazıyınca nakşibendi tarikatının Halid-i kolu karşımıza çıkıyor. Gerek Kürtçülük, gerekse siyasal İslam`ın temelleri bugünkü Irak`ın Süleymaniye şehrinin bir kasabası olan Karadağ`da dünyaya gelen Mevlana Halid-i Bağdadi`nin kurucusu olduğu nakşibendi tarikatının Halid-i kolunun Anadolu toprakları ile bugünki Suriye, Irak ve İran`ı kapsayan coğrafyada örgütlenerek bölgeyi 2

Aşk gibi kutsal bir olguyu incitmeden, Hislerimize yön vermeyi öğrenebilirsek hayatımıza giren ya da girmeye çalışan insanlara, kendilerini tanıtma fırsatı, kendimize de onları tanıma fırsatı verebiliriz. Sevilebilme ihtimali olan bilemediğimiz yönleri olabilir… Elimizde mum ışı kadar dahi olsa ışık var ise bir nebze ışık tutalım o yönlerine, kimse karanlığında esir kalmasın DUYGUSAL KURAKLIĞININ… Gel yeniden tanışalım seninle. Seni bir yerden gözüm ısırıyor gibi; bir koğuşta gardiyanlık yaptın mı? Benim ad