İstenmediğin yerde durmayacaksın Yok öyle mücadele edeyim Doğru bildiğimle devam edeyim Falan filan Defol git istenmediklerinin hayatından Dost sandıklarından Eş sandıklarından Affetmek yok artık Affedeceksen kendini affet Özür dilemen mi gerekiyor Kendinden dile özrü Dur ve düşün Gitmek mi Kalmak mı Hangisi daha faydalı Akıl oyunlarında gidip gelmek Kime yarar Şimdi kalk ve yoluna devam et

Kuzey Atlantik’in soğuk sularıyla çevrili uzak bir adanın kıyılarında bitmek tükenmek bilmeyen hız denemeleriyle doğalarının sınırlarını keşfedenler sadece çığırtkan kanatlılar değildi. Suyun içinde aynı heves ve coşkuyla denemeler yaparak olağan ve kabul edilmiş hallerini aşma yolunda olan yunuslar, balinalar hatta balıklar da vardı. İşte, tam da bu Su Dünya’nın genç ve pervasız üyesi Liman Yunusu Martin Johns’un öyküsü bu. Zaman zaman dünyanın en meşhur martısı Jonathan Livingston ile kesişen kaderiyle sı

30 yıldır hem gençlerle hem de yetişkinlerle çalışıyorum. Tek bir adımla başarıyı yakalayabilecekken nasıl / ne yöne adım atmaları gerektiğini bilemedikleri için istedikleri başarıyı ya hiç yakalayamıyorlar yada çok geç yakalayabiliyorlar. Aileler de çocuklarını nasıl başarılı kılacakları konusunda çok fazla bilgi sahibi değiller. İlkokul ve ortaokulda ben de başarılı bir öğrenci değildim.. Üniversiteyi bitirdikten yıllar sonra üzerimdeki ölü toprağını atmaya başladım. Başkalarına da bu konuda faydam olsun

Bu eserimde, kentsel dönüşüm süreçlerinde şehirleşmenin ve şehir hafızasının korunması konusunu ele aldım. Kitabımda, şehirlerin sadece fiziksel yapılar değil, aynı zamanda kültür ve hafızaya sahip canlı organizmalar olduğunu vurgulayarak, şehir planlaması, mimarlık, sosyoloji ve tarih gibi çeşitli disiplinler arasında bir köprü kurduğunu aktardım. Multidisipliner yaklaşımla şehirleşme ve kentsel dönüşüm süreçlerinde duyarlı ve sürdürülebilir stratejilerin nasıl oluşturulabileceğini ortaya koymaya gayret et

“Dönüşümün Pusulası” isimli kitabımda, kentsel dönüşümün çok boyutlu bir süreç olduğunu ve fiziksel yenilenmenin ötesinde, çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliği de içermesi gerektiğini vurguladım. İstanbul'daki dönüşüm projelerini mercek altına alarak, tüm Türkiye’de sürdürülebilir kentsel dönüşüm modelinin uygulanabilirliğini ve etkilerini detaylı bir şekilde anlattım. Kitapta, enerji verimliliği, atık yönetimi, yeşil alanların genişletilmesi gibi önlemleri ele alarak, kentsel dönüşümün sadece gü

Gözlerine bakıp dediğinde bir Merhaba, söylediğinde değil, baktığında yatandır anlamı. Sana zarar vermem demek değildir sadece. Yıllardır açılmayan demir kapıların kör kilitlerini bile kırıp geçersin yürekten dökersen bir Merhaba. Kalbi kilit tutanlara anahtar, yıkılmayan duvarlara omuz olsun diye içten bir Merhaba.. İlle de tanımak mı gerek Merhaba demek için sana İlk görüşte özlemek gibi olamaz mı? Sana bakışlarım Hayal edilmiş karşılaşmalar bekleyemez miyim? Senin gözlerinde Küçücük ellerini alırken avuç

İşinin erbabı bir zanaatkar zaman Söz ehli, mahir Ne cevherler geldi geçti elinden

Karanlıklar çıkarken aydınlığa, kimi zaman tutuşturucusu olursun umut yangınlarının, kimi zaman da har ateşlerde yananı. Korkuyorsan! Yakamıyorsan eğer yüreğini bir meşale gibi aydınlıklar uğruna uzaklaştıkça uzaklaşırsın hayal ettiğin yarınlara. Unutulmuş ise hayallerin, Geç kalmışlığın çıkmazında daraltılmış ise sokakların, Uzak düşmüş duygu kırıntılarının sıralı sırasız ifadesi ile cılızlaşır Seni sen olmaktan uzaklaştıranlara savurduğun yumrukların. Ama ne olursa olsun yine de atabileceğin bir yumruğun…

Pera! İstanbul’da başlayıp Diyarbakır’da ve Londra’da devam eden kırık dökük bir aşk hikâyesi. Oktay: Sevdiği kadını korumak için aşkından vazgeçip uzaklara sığınan bir deli adam. Başsavcı Oktay: İsmi Güzel Olan Çocuk. Oktay’ın hem adaşı hem en yakın arkadaşı. Fırat: 11 yıl sonra, aşkını itiraf edemediği kadının gözlerine bakıp “Seni unutmadım.” diyen bir yaralı âşık. Pera: Çok sevilen, çok terk edilen, kurduğu hayallerle hayal kırıklıklarının sayısı birbirine eşit olan bir kadın. Ve hepsinin hikayesini bir

İnsanın iç dünyası uçsuz bucaksız bir deryadır, Bu sınırsız ummana dalan insanlar bu sırra erenlerdir. Dolayısı ile çok küçük yaşta yarenlik etiğim bağlamayı bütün olumsuz koşullara rağmen hiç bırakmadım, Bağlama bir tellaldır, milyarlarca kelamı telinde taşıyan uçsuz bucaksız bir namedir. Bağlama söz süz,nefessiz olmaz ve iç dünyama dönmeye başladım yaş ilerledikçe, şiir (nefes)kendiliğinden tele dökülmeye başlar fakat bunu tele dökmenin kaleme almanın gerçekten bir akademik eğitime ihtiyacı vardır. Bunu b

Seni özleyen bir çift göz olmalı ceketinin iç cebinde. Gelmeyince bekleyen, bekleyince özleyen, özleyince ağlayan bir çift göz.Kalbine dokunmak için bahane olmalılar ağladıkları yerde. O gözlerin yaşlarrı ile yıkanmalı yüreğin. Bazen unutuvermelisin belirsiz zaman aralıklarında onları, onlarda kalbini öper gibi hatırlamalılar varlıklarını. Sonra sen ağlamalısın, ellerin ile toplamalısın gözyaşlarını, bir gün bunlardan şiir olsun diye.

Anılarım, hayatımın labirentlerinde kaybolmuş anahtarlar gibi... Her anı, her duygu ve her an, zihnimi sarar ve hiç unutamadığımı hatırlatır bana... Herkes geçmişi geride bırakmaya çalışırken benim hafızam bir sandık dolusu hatıra...Bu yolculuk sırasında, unutmanın mı yoksa hatırlamanın mı daha değerli olduğunu sorgulayacaksınız. Unutmanın imkânsızlığını ve hatıraların beni nasıl sıkıca kavradığına dair bir hikâye anlatıyorum sizlere...Ben Aziz, ilk acım, ilk anım, 4 yaşım…

Senin İçin Seyahat, ilk kez anne olmayı bekleyen bir kadının sınandığı, son zamanlarda okuduğum, konuya doğru odaklanan ve çerçevenin net belirlendiği en samimi hikayedir. Bu kitap, tipik bir edebi eser olma iddiasında bulunmadan, kızının doğumundan sonra hayata geçirilen bir yapıt; çeşitli referanslar ve biyografilerle dolu bir hayat kitabı olarak yazılmıştır. Bu nedenle, bu dünyanın ışığını görür görmez kendisini bekleyen zorluklar hakkında konuştuğu, itiraf ettiği ve uyardığı bebeği için, çeşitli hikaye

“İntikam sözcüğü bu adam için abı hayat çeşmesinden akan su gibiydi ve Zaim bu suyu içerek canına can katıyordu. ”Bu roman vazgeçmeyi bilmeyen iki insanın hikayesi anlatılıyor. Mübadele sonrası ikinci dünya savaşının getirdiği yokluk ülkeleri kasıp kavururken askeri besleyebilmek adına çıkarılan varlık vergisinin yarattığı toplumsal kargaşa ortamında suyun başındaki Avukat Zaim ile oduncu Hasan’ın yolları kesişir. O andan itibaren amansız bir mücadele başlayacaktır. Bu mücadelenin her cümlesi her satırı yaş

Hayat bu! Mevzuu zaaflar ve değerlerse tüm sahip olduklarını unut! Gücün yetiyorsa bir tek, benliğini ayakta tut. Zaafları bir insanı yaşarken kaç kez öldürebilir ki? Ya değerleri! Değerleri için ölümü göze alırken, aynı değerler artık yaşamak için de yeterli gelir mi? Ona hangisi başlattı bu psikolojik savaşın kısır döngüsünü peki... Zaafları mı, yoksa değerleri mi? Varlık içinde büyümüş, şehvetle günahlarını yoğurmuş, popüler, güçlü birisi; sırlarına rağmen, benliğini defalarca kendi duvarlarına çarpa çar

Dr. Zeki Hozer’in “Sabetay Sevi” kitabı, geçmiş karanlık çağlara, Osmanlı Tarihi’ne, Balkan Tarihi’ne, Dinler Tarihi’ne, evrensel Mesih beklentisine, Cumhuriyet Tarihimiz içindeki Sabetayizm sorunsalına uzanan çok yönlü ve çok donanımlı çalışması, bir anlamda da 15 yaşında Selanik’ten Anadolu’ya göç eden Sabri Ağa’nın öyküsüne de gönderme yapmaktadır. Sabri Ağa, Selanikli göçmeni olduğu için, bir Sabetayist midir? Öyle ise, sakıncalı bir kavme mi mensuptur? Bu ve buna benzer abes ve komplo teorilerine yakı

“Derin bir nefes al Umut! Ben yanındayım...” Karanlık silüetli zorbalar sanki korkmuş gibi birden durdular. Bu ses bana ümit vermişti. Sanki azıcık hava girebilmişti kilitlenen boğazımdan içeri. Ben sakinleştikçe kadının sesi daha da netleşiyor, adamlar da garip bir şekilde benden adım adım uzaklaşıyordu. “Onlar gidecekler merak etme!” dedi sesin sahibi ve tekrar benden derin bir nefes almamı istedi. Ben nefes aldıkça karanlık giderek dağılıyordu. Gözümün önü açıldıkça her şey tanıdık gelmeye başlamıştı.