Oğuz uzun uzun aynı noktaya baktı. Güneş ve ayvaz yanığı yüzü kızarmaya başladı. “Babam traktörle eve geldi. Üzerinde kürk, başında kuzu derisinden kalpak vardı. Hiç Unutmam annem ‘Murat bunları nereden aldın’ diye sordu. Babam, gece soğuk oluyor, Baran Bey üşümeyeyim diye kendi kürkünü bana verdi, dedi. Çay içtikten sonra kalktı traktöre bindi, traktörün üstündeki hali gözlerimin önünde. Bir seksen boylarında geniş omuzlu, zayıf, gür kaşlı, sarkık bıyıklı, heykel gibi bir adam... Davudi sesiyle anneme Rüst

En başta başaran insanları daima yakın kadrajına almış biri olarak; İlk göz ağrım olan bu kitapla sizlerle tanıştırmak istediğim yirmi tane pırlanta kadının kısa kısa röportajlarıyla, keşfedilmemiş gerçek hikayeleriyle ve tüm şeffaflığıyla sizlere aktarmaya çalıştım. Genç kızlarımıza örnek olacağını düşündüğüm bu mükemmel kadınlar, bir erkeğin boyunduruğu altında olmayı reddedip kendi yolunu çizmesiyle bir savaştalar. Okuyacağınız her bir kadın da kendinizden bir şeyler bulacağınıza çok eminim… Kültürümüzle

Bu kitap orta, üst orta ve ileri seviyedeki öğrencilerin konuşma becerilerini geliştirmeye yöneliktir. Kitap, öğretmenler için öğrencilerin konuşma becerilerini geliştirmelerini sağlamak amacıyla tasarlanmış güzel bir kaynak, öğrenciler için ise kendi kendine çalışmaK için tasarlanmıştır. Kelime hazinesi, deyimsel fiiller ve deyimsel öğeler sıklık ve kullanışlılık temel alınarak seçilmiştir. Kitapta 35 konu yer alıyor ve öğrencilerinizin seviyesine ve konuya olan ilgilerine göre alıştırmaların süreleri 30 d

Talihsiz bir kaza sonucu hayata yarım başlamış bir baba ile başlamış bir hikayedir bu. O ne kadar yaşama tutunsa da kader ağlarını örmüştü bir kere. Ölüm meleği, bir gece vakti bu yoksul köye geldiğinde, ailenin dağılma haberini de beraberinde getirmişti. Ölümü öğrenmeden babasızlığı öğrenmişlerdi onlar. Annenin etrafında kenetlenip yaşamaya çalışıyorlardı. Ama bir gün doktora gitme bahanesiyle evden çıkan anne de çekip gitmiş, bir daha da dönmemişti. İki kardeşti onlar. Artık el umuduna kalmışlardı. Hayatl

Kendimi en iyi ifade edebildiğim küçücük dünyam ve yazmanın, yazıyor olmanın en büyük terapi olduğuna inandığım en güzel yerdeyim şu an. Uzun zamandır edebiyat, müzik, tiyatro ve sanat ile iç içe olmanın mutluğunu yaşıyorum. Artık edebiyatın ve sanatın mutfağına girmelisin dedim kendime, gözümü kararttım ve kalemi elime aldım. DÜŞLERİM YOL ALIRKEN...

EDİL GİRAY ecdadı aslen Aluştalı. Kırım Tatarıdır. Ailesi Rus zulmünün devam ettiği yıllarda gemilerle sürgüne yollananlar arasında “Ak Topraklar” denen Dopruca’nın Curtluk bölgesindeki Onogur Köyüne yerleştiler. Tamamı sürgün Tatarlardan oluşan bu köyde 5 Aralık 1949’da doğdu. Henüz çocuk yaşında kalem ve kitaplarla barışık oldu hep. Edebiyatın şiir yönüyle tanıştı önce. Meşhur Tatar şairi ve aynı zamanda hemşehrisi olan Aliosman Hayrantokun hikayeleriyle büyüdü. Lise yıllarında Hacıoğlu Pazarcık/Dobriç’te

BAKMAK İLE GÖRMEK ARASINDAKİ FARKI ANLADIĞINDA, KANIT TOPLAMADAKİ BAŞARININ SIRRINA VAKIF OLURSUN. Arkasından sessizce yaklaştım ve ormanda bulduğum odun parçası ile kafasının arkasına vurdum. Önce acıyla ahh diye bağırdı. El fenerini başına doğrulttuğumda, ensesinden aşağıya doğru akan kanı gördüm. Vücudu kas katı kesilmişti. Yumruklarını istemsizce sıkarak elindeki harita ve feneri avuçlarının içinde kilitledi. Ben, çam ağaçları ve nemli toprağın kokusunu ciğerlerime çekerken, o ise ölümün soğuk nefesiyle

Bu roman bir Anadolu hikâyesidir. Her ne kadar romanda imkânsız bir aşk hikâyesi anlatılsa da aşkla beraber o döneme ait yörenin kültürünü, örf adetlerini ve sosyal yapısını yansıtan hikâyeler okuyacaksınız. Anadolu insanının verdiği milli mücadele ruhunu, vatan ve millet sevgisinin yer aldığı gerçek yaşanmışlıkları da göreceksiniz. O coğrafyada insanların kendini yeni yeni geliştirmeye başladıkları bir zamanda; bilge kişiliklerinin yanı sıra cehalete yenik düştükleri, kıramadıkları tabuların içinde harmanl

Onlar dünyanın en masum yaratıklarıdır, ne soru sorarlar, ne kabahat bulurlar. Onları sömürme, sev, koru, kolla, ama sakın üstüme sürtündün diye ona kızma. Yedirme, içirme ama önündeki su kabını da alma. Aç, susuz, merhametsiz, kimsesizlerdir onlar, Sevgi ve şevkat bekliyorlar bizlerden. Songül KODALAK “Hayvan sevgisi insan ya da ağaç sevgisi kadar önemlidir. Her zaman hayvanı seven insandan korkma derler. Çünkü masum bir canlıyı sevmek insanın yumuşak kalbini gösterir. Özellikle günümüzde kedi ve köpekl

2020 yılında ilk şiir kitabı “Engelsiz Mısraları” çıkardı. 2021 yılında “Milas Engelsiz Edebiyat Projesi”nde yer aldı. 2022 yılında ikinci solo şiir kitabı “Siyah&Beyaz” çıkardı. Şiirleriyle birçok şiir antolojilerine katılmıştır. 2022 yılında Bodrum Kızılay Engelsiz Edebiyat Atölyesi Öyküler Kitabı’nda kaleme aldığı “Bir Yazarın Güncesi’’ ile yer aldı. 2177 şiiri bulunmakta, 24 yıldır şiir yazmaktadır. Halen İzmir Menemen’de, 2020’den bu yana Menemen Postası gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Yanı sır

Sakla gülüşünü karanlıktan soğuktan. Ayaz şehrimin güleç yüzlü çocuğu Derler ki.. Gürlediği gibi her zaman yağmur yağmaz Bak yanıyor doğanın bağrındaki her canlı Suya hasretiz Yağmuru beklemekteyiz, çırılçıplak Avuçlarımız yanmaktadır yokluğundan. Boz bulanık sularına razıyız. Çiçekleri büyüten gök gürültüsü değil Yağmurdur. Kor alevin harını soğutanda yağmurdur Her şey değişir bir gülüşünle Sakla gülüşünü karanlıktan soğuktan Işık parladıkça gölge büyürmüş Umutların tükenmeden Merhametin yüz çevirmeden Suç

İnsanoğlu; et ile kemik gibi bir parçaydı, topraktan. Biri bir eker, öbürü bin verirdi kucaktan. Sonra toprak elden çekildi, el topraktan. Devran döndü, gün aktı, zaman geçti Ak’a kara, mert’e namert bulaştı. Et ile tırnak gibiydi insan tek bedende toprakla filizlenmiş, toprakla düğümlenmiş. İnsana şer, toprağa zehir bulaştı Türedi binlerce ayrık otu, canı candan ayırdı.

Güneşli, masmavi bir gökyüzü şemsiyesi altında; yaşam savaşı veren, ayakta kalmak için mücadele edenlerin öyküsüdür bu... Birlik olmanın, güçlü olmak anlamına geldiğini, yaşanan tüm sorunların çözümünün de işte burada yattığını anlamakla başlar her şey..

Bazı lokmalar yumuşak olsa da, ısırırken insanın dudaklarını kanatır. Çiğnenip yutulması o kadar zor ki, boğazına sanki bıçak saplanmış gibi olursun. Bazı yaşamlarda işte böyledir, dışarıdan baktığınızda hayat güzel, oysa o kapalı kapıların ardında, sessiz odalarda ne sessiz çığlıklar karanlıklara karışıp gidiyordur bilemeyiz. Zulüm etmek insanın doğasında vardır. Bu dünya öyle bir dünya ki, gücü yeten yetene. Nerede sahipsiz bir ağaç, bir çiçek görürse, ilk önce onun boynunu koparır. Hele insanın beyni has

2013 yılında İstanbul’da doğdum. Okumayı öğrenmeden önce ailemden dinlediğim öyküler ve kitaplara olan ilgim okumayı öğrendikten sonra da devam ediyor. Kitapların hayal dünyasında kaybolmayı ve hayvanları çok seviyorum. 5. sınıfa geçtiğim bu yaz, macerasının ilk bölümünde minik kedi Sakar ve bana eşlik etmeye var mısınız?

01.04.1958 yılında Kırıkkale’de doğdu uzun yıllar Ankara’da yaşadı bankadan emekli olduktan sonra , bir sanat atölyesi açarak hem atölyede hem de Hacettepe üniversitesinde seçmeli ders olarak el sanatları dersi verdi Ankara da birçok kez resim ve el sanatları sergisi açtı. Hayatta hiçbir şey için geç olmadığını ve her şeyin bir zamanı olduğunu düşünen Aynur Aytekin Zeyrek kelebeklere olan ilgisini de defalarca tablolarına yansıtmış olup, bu ilk kitabında da insanların kelebekler kadar özgür olmasına vurgu y

Bir çift güneş gibi doğdun Türk Milleti’nin bahtına masmavi! Ok olup saplandın düşmanın bağrına. Önder olup yol açtın sonsuzluğa… Gösterdiğin akılcı, barışçı ve ilerici yolun yılmaz bekçileriyiz. Seni her anışımızda daha da ölümsüzleşiyorsun… Yüzyıl ötesinden seslenişin bana öyle güç veriyor ki! Seni tanıdıkça büyüyor, çoğalıyor, kabıma sığmaz oluyorum. Uçsam kuşları geçeceğim, koşsam dağları deleceğim, zıplasam sonsuzluğa ereceğim! Ne mutlu bize ki, seni çok sevmek ve neden sevdiğimizi bilmek gibi bir ayrı

BAYRAK Ne de güzel dalgalanır Benim bayrağım, yurdum bayrağı Kan kırmızı rengi, beyaz ay ve yıldızı Vatanı kurtaran şehitlere gazilere Ana sütü helal, ana sütü ak Ruhu şad... Cennet mekânı Vatanım kurtulduğu gün ve o gün bugün Bize her gün bayram sabahı İstiklaldir Hakka tapan milletimin hakkı. Solmaz Yapıcı

Aklınca siyaset bilirlerin, sosyalizm, demokratik sosyalizm ve sosyal demokrasiye özgü bildikleri kelimelerle sınırlıdır. Bu evrensel üçlemeyi dile getirenlere, kısıtlı ve kasıtlı mantıkla hemen komünist yaftası asılır, dinsiz imansız etiketi yapıştırılır. Ne yazık ki bu denli banal ve gülünçtür siyasal tablo. ‘Sosyal demokrasinin alfabesi’ niteliğine sığınan ‘Sosyalizmin Gölgesinde Sosyal Demokrasi ve CHP’ ön yargılara, sosyal lafını duyduğunda şeytan üçgeni farz edenlere, öfkeden aklını yitirenlere hatta