Der Sieger preist seine Toten als Helden, der Verlierer als Schuldige. Dabei liegen im Krieg die Toten Arm in Arm unter der Erde. Und ihre Seelen kämpfen und leiden jahrelang auf den Kriegsfeldern. Eine sinnlose, unlogische Klügelei ist der Ausdruck ,,Krieg für den Frieden’’. So sinnlos wie die Ausdrücke ,,Sterben um zu leben’’ ,,Leiden um sich zu vergnügen’’ ,,Unglücklich sein, um glücklich zu sein’’. Der Mensch unserer Zeit ist in einem inneren Krieg, in einem inneren Chaos, denn er ist vollkommen das O

Emre Timur, Kuklacı’dan dokuz yıl ve dokuz kitap önce Palyaçonun Listesi’nde şunu söylemişti: “Yazılan kitap kesilen ağaca değmeli. Yazdığının bin katını okumamışı okumayın. Huzurunuzu kaçırmayan kitabı çöpe atın. Popo pışpışlayan kitap, zaman ve ağaç israfıdır!” Aradan geçen onca zamanda şiirler, romanlar, denemeler yazıldı ama mesele hiç değişmedi; Cioran’ın tabiriyle “Doğmuş olmanın sakıncası!” Emre Timur bu sefer o meşum boğuntuyu, yabancılaşmayı karanlık şehirlerde değil de apokaliptik bir dünyada am

Bu kitapta insanlık tarihinde ilk defa sadakat konusunda yepyeni bir paradigma sunulmaktadır! Peki, nedir bu yepyeni sadakat paradigması? Bedensel köleliğe neden olan dünyasal sadakat ve ruhsal özgürlüğe neden olan varoluşsal sadakat. Dünyevi sadakat herkeste var çünkü küçük çocuk onu yetiştirenlere sadakat göstermezse hayatta kalamaz. Yani dünyevi sadakat hayatta kalma dürtüsünden kaynaklanır ve bir ölüm kalım meselesidir. Varoluşsal sadakat ise yalnızca tekâmül yolunda insanın ebedî özünden tezahür eder.

Garanti gördüğünüz her şey, sınavın en muhkem sancısıdır!.. Bakış açımızı ne kadar geniş tutarsak, hayatı o kadar güzel/verimli okuruz. Ne kadar daraltırsak da bencilliğin kuyusundan sadece kendimize su taşırız. Kendimize taşıdığımız su, nereye ne kadar fayda sağlar!? Kovanın içine tonlarca su doldurup, ruhumuzun bahçesine o suyu taşısak da bilmeyiz ki su da çürür. Toprak olmadan, çiçekler olmadan, tohum olmadan, fikir olmadan, inanç olmadan su ne anlamını ne de varoluş sebebini bulur. Arayışın/sorgulamanın

Während der Leser in diesem Buch Oblomow kennenlernt, wird er auf der einen Seite mit Spartakus in die Freiheit laufen und auf der anderen Seite mit Spartakus. Während er auf der einen Seite mit Sokrates "barfuß" bleibt, wird er auf der anderen Seite mit Maradona mit Hilfe der "Hand Gottes" Tore schießen! Wir fahren fort, Mathefragen mit vielen kulturellen Informationen aus Sport und Kunst, aus der Geschichte und der Gegenwart zu schmücken. In einer Zeit, in der die Gesellschaft die Kinder zum akademischen

Güneş efsanesi alanında yapılan daha ileri araştırmalar, özellikle de yazarın bildiği kadarıyla henüz böyle bir yayının ortaya çıkmadığı gerçeği göz önüne alındığında, yalnızca tüm çağların ve ulusların güneş hakkında ördüğü efsanelere, geleneklere ve batıl inançlara adanmış bir cildin yayınlanmasını garanti edecek yeterli konuyu ortaya çıkardı. Bu konudaki literatür, insanlığın beşiğinden günümüze kadar olan yaşam öyküsüyle bağlantılı olduğu için ilgi çekicidir, çünkü güneş efsanesi tüm mitolojinin temelin

İlk bakışta, Cermen ve Kelt kabilelerinin atalarının inançlarını bırakıp, şimdi bir misyonerin ikna etmesiyle, şimdi de bir şefin emriyle Hıristiyanlığı kabul etmeleri dikkat çekici görünmektedir. Ancak konunun daha derinlemesine incelenmesi, bu din değiştirmenin olağandışı kolaylığını çok daha az şaşırtıcı hale getirir, çünkü eski inançlarının yerine Hıristiyanlığın önde gelen dogmalarını eklemeyi tercih ettiklerini açıkça ortaya koyar. Odin'e ve daha küçük tanrılara tapınmayı bırakıp Mesih'e, Bakire'ye

Sıradanlıktan saygınlığa… Her şey ortada!.. * Sabır isteyen… Alkışı duyup, ticarî ihaneti gören biri olarak… Sokaktan, “Bilge” bir iş adamı olma yolculuğunda hayat onu; Baba Emin Usta’nın şemsiyesi altında korumaya almış. Onu, öyle bir işlemiş ki elinizdeki bu eserde; kaleme aldığı yaşam kesiti, ta baştan itibaren bir rol model kişiliğin, kitaplaşmış hali olduğunu çok rahatlıkla fark edeceksiniz. * Hele de dibe vurmuş biri olarak, hayalleri yıkılmışken… Güvendiği dağlara karlar yağmışken o, nereden geldiğin

Selma Onater'ın kaleminden çıkan "Dünya Oyunu", ilişkilerin karmaşıklığını keşfe çıkan bir yolculuk niteliğinde. Yazar, kendi deneyimleri ve gözlemleri üzerinden, farkındalıklarının izini sürerek, ilişkilerdeki dönüşüme odaklanıyor. Kendi deneyimlerinden yola çıkarak, kendine özgü samimi ve etkileyici üslubuyla, bize sağlıklı, dengeli, mutlu ilişkiler yaşamanın inceliklerini öğretiyor. Kitap, oynadığımız dünya oyununda dengeli ilişkiler inşa etmek, ilişkilerdeki karmaşıklığı anlamak, iletişimde kendini geli

Mutluluğun ve huzurun sırrı koşulsuz sevgide saklıdır. Sevgi etrafınızdaki insanları aydınlattığınız ışığınızın kaynağıdır. Enerji kaynağınızı korku, öfke, kıskançlık gibi duygularla tüketmeyin. Hayatınızı ve çevrenizi güneş gibi aydınlatmaya devam etmek için, kendi benliğinizi keşfedip ihtiyacınız olan besini ruhunuza vermeye birlikte başlayalım. Her zaman şunu hatırlayın: İnsan en karanlık zamanlarda ışığa kavuşmayı hedefler. Işığını Koru!

Gerçek bir yaşam öyküsü... Hayal ve kurgudan uzak, gerçeğin ta kendisidir. Anadolu’nun şirin bir ili olan Van’ın ilçesi Erciş’in Çelebibağı kasabasında başlayan bir yaşam serüveninin, abartı ve kurgudan uzak, hatta eksiğiyle kaleme alınmış bir hayat hikâyesi... Bu romanda yazılan ne varsa, tümü gerçektir ve yaşanmıştır. Eksikler varsa da fazlalık yoktur. “Karanlığın en zifiri anı, aydınlığa en yakın anıdır.”

Rüya ve Ceren, anneleri sayesinde tanışan sınıf arkadaşlarıdır. Rüya, bir gün okula geç kalınca tesadüf eseri oradan motoruyla geçen Azem'in önüne atlar. Sınıfa yeni gelen Damla, Mafya oğlu Azem, Azem'in çocukluk arkadaşı Rüzgâr, Burgerci'de tanıştıkları Kerem, davette tanıştıkları Meral ve Ege ile neşeli bir arkadaş grubu olurlar. Azem, yıllardır öldüğünü sandığı ve hayatta olduğunu öğrendiği çocukluk aşkı Lavinia'yı aramaktadır. Bir gençlik romanı olan Rüya, genç bir yazar olan Ada Nisa Basal’ın ilk roman

Koku’da herkes çocukluğuna dair bir ayrıntıyı hatırlayıp iç çekecek, tebessüm edecek, ılgıt ılgıt bir hissin ellerinden tutup, kirpiğini ıslatan o duyguya sarılacak; kıyıda, köşede sakladığı bilyelerini gizli gizli sevecek! Ve hiç bahsedilmeyen uçurtmanın ipindeki hikayeyi zamana fısıldayacak. Bittiğinde, "büyümek" denen büyünün bahtında tahtını bekleyecek Koku… Mehtap Altan

Bağırınca haklı olmuyoruz. Doğru insan olmak için sesimizi yükseltmeye gerek yok. Kendimizi göstermek için her konuda konuşmaya ve insanları ikna etmeye değmez hayat. Her şeyi bilmek yerine bildiklerimizi yaşamak daha güzel. Çok şey istemek yerine imkânlarımızın farkında olmak daha anlamlı. İnsanlara kendi reklamımızı yapıp muhteşem görünmek yerine, kendimiz olmak ve kendimiz gibi davranmak daha muhteşem. Büyük hedefler uğruna hayatı ıskalamak yerine küçük adımlarla başlayıp hayatı yakalamak ve yaşamak daha

Hasan Canat’ın kaleminden çarpıcı bir hikâye. Ender, Akif, Erol ve Mert hayatlarını terörle mücadeleye adamıştır. Bu dört genç, ülkenin başına musallat olan tüm terör oluşumlarıyla kıyasıya mücadele ederler. Terörün karanlığına meydan okuyanların hikâyesi Asalet, umudu ve değişimi simgeliyor. 2000’li yılların Türkiye’sinde geçen vatan mücadelesini soluksuz okuyacaksınız… “Cepheler belirlenmiş, planlar kurulmuş ve herkes hedefine odaklanmıştı. Kanlı bir senaryonun parçası olmak veya dış güçlerin piyonu olmak

Binlerce yıl öteden işittim. Alayı üryan kalmış sığınakların, Tepesinde bir yoldu kesiştiğim. Kıblenin yönü müdür dilimin ucuna iliştirdiğim, Koyu bir gölgenin altında birikmiş, beyaz bir ipliğim. Naaşı bilinmez bir etim, kökünden taşar hiçliğim!

Neslihan Taş'ın kaleme aldığı bu etkileyici kitap, en iyi versiyonumuza ulaşmak için bilinçaltımızdaki negatif inançları nasıl dönüştürebileceğimiz konusunda bizlere yol gösteriyor. Kendi kişisel deneyimlerine yer verdiği bu kitapta yazar Taş, yaşadığımız travmatik anıları nasıl tespit edip dönüştüreceğimizi göstererek, içsel yolculuğumuzda bize rehberlik sunuyor. Bu kitapta; Bilinçaltımızı yakından tanıyacak, Tekâmül yolundaki sınavlarımızı fark edecek, Ego-zihnimizi idrak edecek, Hayatımızdaki olayları do

EMİNE “Elimi kolumu bağlayıp kafamı duvara vurarak bayıltırdı. Sonra soğuk suyun altına sokup bayıltırdı.” YAĞMUR ‘“Bizimkisi namus meselesi, anca ölüm bizi ayırır,’ diyordu.” FATMA “Çırılçıplaktım. Kemerle öyle bir dayak yedim ki. Acıyı hissetmedim.” KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ FİDAN ATASELİM Şiddete uğramış kadınların ve lgbt+’ların, nefret cinayetleri ve kadın cinayetleri ile aramızdan ayrılmış olanların yakınlarının mücadelesinin sesini bu kitaptaki satırlardan duy

bir şey var sana dair içimde, derinlerde kimseler bilmez amma yakarsın serinlerde ne ferhat’ım ne mecnun, dağı çölü bilmem ben kalbim firakın çeker, ya vedud, der inler de bir şey var sana dair yitiğimde bendesin çiçeklerin özünde bal sırrında zerdesin arım mı var ki benim hem kovanım tarumar hangi meyde bulurum sarhoş oldum, nerdesin bir şey var sana dair tül gibi gece gibi kehkeşansın el aman görünmez ece gibi ayıp mısın günah mı, nedir bu giz bu esrar lâl olmuş dudaklarda söylenmez hece gibi bir şey var