Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, İslamiyetten Önceki Türk tarihi ve Türk kültür tarihi çalışmalarında önemini hâlâ koruyan eserler vermiştir. Onun bu alanda yapmış olduğu çalışmalar yeni araştırmalarda araştırmacılara kılavuz niteliği olma özelliğini korumaktadır. Bizi bu konuda araştırma yapmaya yönelten temel neden budur. Tezimizde Bahaeddin Ögel'in hayatı ve tarihçilik anlayışının oluşum sürecinden başlayarak kaleme aldığı çalışmalarla alana getirdiği yaklaşımlar incelenmiştir. XIX. Yüzyılda Türkiye'de Mustafa

Başbuğ'un bıraktığı kutlu sancağı; dava adamlığının, davaya adanmışlığının ilk yıllarından beri Bilge Kağan misali yemeyip yediren, içmeyip içiren, giymeyip giydiren Devlet Bahçeli devraldı.Gece uyumadı, gündüz oturmadı, Ülküdaşlarını ve milletini tehlikelerden korumak için çırpındı. Önüne düştüğü camiayı her kaos ve sarsıntıda Tanrı'nın izniyle bir İlteber misali derleyip toparladı. Ulu ağacın dalları; Ardahan'dan Edirne'ye, oradan bütün Türk dünyasına uzandı. Milleti kucaklayan, gölgesinde cem eden bir ko

Ne gam ne tasa bilirim, umudum var yarınlara Kurduğum gökçe rüyalar, göç olur Turan'a gider Alsam bile sancılarla, derûnî görklü yaralar Bulutlanır umutlarım, şol bahtı barana gider Yedi yerden vurulsam da, kanasa da şakaklarım Hasretle beni bekleyen, yollarım yarene gider Bir Medine çağrısıyla, bâd-ı sabâ eser ince Küllerimden dirilirim, yüreğim Kurân'a gider Kapılar açılır aşkla, gül sevdam felâh'a gider Dualarım başak başak, yeşerir Allah'a gider Çilelerden dem tutarım, çileler büyütür beni Yaşadığım dün

Sırtımda şeleğim sevdanın yükü Bir kutlu çiledir çeker giderim Başımda buğulu bu yanık türkü Aşkın deryasına döker giderim Ölüm bize bengisudur içer de Dostun ırmağına akar giderim Sevgilinin diyarına geçer de Gayri gemileri yakar giderim

Askerî mücadelenin öne çıktığı savaş sürecinde propaganda ve psikolojik harp de savaşın bir unsuru olarak kullanılmıştır. Uçaklardan atılan broşürlerden savaş esirlerine nasihatlere, basın- yayın yoluyla kitlelerin yönlendirilmesinden kalem erbabının savaşın gidişatına uygun şekilde yaz(dırıl)masına kadar savaş sürecinde farklı yol ve yöntemlerle mücadele farklı zeminlere taşınmıştır. Kısaca savaşta sadece silahlar konuşmamış, kalemler de savaşmıştır. Savaşı resmi belgelerden, cephelerde mücadele eden taraf

''Yaşama vâkıf olmak, insanın kendiliğinin oluşmasını sağlar. Bu kendiliği yaşamak ise zordur. Acılı, sancılı, kasvetli ve eziyetli bir durumdur. Yalnızlık hissi uyandırır. Çünkü buna ulaşan insan azdır. Yaşam kargaşasında olan insan ne vakıf olmaya ne de kendiliğini oluşturmaya vakit bulamaz. Bu kalıplara ulaşmayan ya da ulaşamayan insan kayıp insan olarak nitelendirilebilir. Sistemlerin devamlılığı için üretim ve tüketim şart. Yönetim ve yönetilen şart. Peki insan ömrü doyumlu mu? Mutlu mu? İnsan faktörün

Düşünceleriniz pozitif olsun; Çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur. Sözleriniz pozitif olsun; Çünkü sözleriniz davranışlarınız olur. Davranışlarınız pozitif olsun; Çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur. Alışkanlıklarınız pozitif olsun; Çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur. Değerleriniz pozitif olsun; Çünkü değerleriniz kaderiniz olur. Mahatma Gandhi İnsan, insanın kurdu değil, insan insanın yurdu, felsefesiyle bizden ilmen ve ahlâken önde olanlara gıpta ederek takip etmelidir. Hayatın sonsuz ol

Duygularla hadiseler bazen nasıl birbirine karışıveriyor. Vatikan hakkında bir yazı hazırlıyorum. Zihnim, Papazlar ve onların hayatına takılıp kalmıştı. Aşağıdan telefonla bir misafirin benimle görüşmek istediğini ve bunun bir Papaz olduğunu haber verdikleri zaman, şaşırıp kaldım. Elektrik kesik olduğundan, asansör çalışmıyordu. Merdivenleri acele acele indim. Otelin oturma salonuna girdiğim zaman orada bir papaz oturuyordu. Cübbesinin etekleri yere değmiş bir vaziyette, düşünceli düşünceli oturuyordu. Sene

Bir milleti tanımanın yolu o milletin ruhunu tanımaktan geçmektedir. Bir insanın karakterinin olgunlaşıp oturması için belirli bir sürece ihtiyaç olduğu gibi milletlerin ruhu da yüzlerce yılı bulan bir zamanın sonucunda oluşur. Nüfus, şehirler, yönetim şekli, gayri safi milli hâsıla, vs. gibi bilgilerin tamamı ait oldukları toplumun yüzeysel verilerdir. Bir milleti tanımak ve anlamak söz konusu olduğunda son derece yetersiz kalırlar. Milletlerin asıl sırları onları var eden ruhlarında gizlidir. Bu sırra vak

Uygur Kaganlığı her ne kadar Kök Türklerin zengin mirasının üzerine oturmuş ise de, bu serveti iyi bir şekilde koruyamadı. Kendilerini üstün ve güçlü kılan değerlerin farkına hiçbir vakit varamadılar. Tokuz Uygur beylerinin aralarındaki hırs, kardeş kavgaları ve etraftaki düşmanları görememeleri sonlarını hazırladı. Elinizdeki bu romanda daha kuruluş aşamasındayken, Uygur Türkleri arasında yaşanan iktidar mücadelesi edebi bir dille işlenmeye çalışılmıştır.

.... yılının kasvetli bir kış gününde İstanbul'da ve Alba Iulia'da çok tuhaf bir olay gerçekleşti. Öyle ki, insanlığın başına bu da mı gelecekti! denecek türden. Birbirinden çok uzaklarda yaşayan biri erkek diğeri kadın, iki kişinin yaşadığı akıllara seza bir olay! Kim ne derse desin, dünyamızda, pek seyrek de olsa, böyle şeyler oluyor işte. Daha az seyrek de olsa böyle öyküler yazılabiliyor.

Rauf Denktaş, ömrünü Türklüğe harcamış bir yiğit adam. İçeriden ve dışarıdan birtakım hainlerin saldırılarına aldırış etmeden, haklı mücadelesini sonuna kadar sürdüren bir Yalnız Kurt. O, Türk Dünyasının 20 asırda yetiştirdiği tartışılmaz son büyük önder ve aksakallarından biridir. Bütün Türkler tarafından sevilen, Türklük düşmanlarının da kıskanıp, korktuğu bir kişi idi. Bugün Akdeniz'de, son derece stratejik bir mevkide ve Türkiye'nin menfaatleri açısından önemli bir konumda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Yelkenlerini pupa rüzgarıyla şişiren korsanlarımızın peşinde Batı Anadolu kıyılarının acımasız dünyasına, Akdeniz'deki barut kokan savaşlarına, çökmekte olan Mısır Memluklarının eriyen İskenderiye'sinin şatafatlı alemlerine ve nihayet Endülüs'te İspanyol zulmüne tanık olurken barut kokusu ciğerlerinizi Akdeniz'in tuzu bedeninizi, İskenderiye şarabı da genzinizi yakacak. Kahramanlarımızın Akdeniz korsan dünyasında yükselişlerini takip ederken karşınıza kimi yerde Barbaros Kardeşler, kimi yerde Kemal Reis, Pi

Umranlar, fırtınalar sonu coşan köpüklerinin altında kaldığı gün.. Yağmurun toprağı süpürdüğü, yaprakların göğermiş ekinleri kapladığı, dolu-dizgin küheylanlarla gelip evreni nallarının altında ezen ermişlerin her şeye gülümsedikleri gün.. Üçler Vadisi ve Özlemişliğin Öyküsü'nün yazarı, bu çağda olup da kadim zamanlarda varolduğuna inanılan kayıp bir cennetin taşıyıcısı gibi durmaktadır. Ne ki yaptığı iş; geçmişte olan bir şeyi bugüne taşımak değil, bu zamanda ortaya koyduğunu, geçmiş zamanlara da uyarla

Hayat çalkantılarla sürer. Sürûr da elem de tabiî seyrin serencamıdır. Bu meyanda şiir gönül dilidir. İnsan zaman olur sürurunu, zaman olur elemini mısralara döker. Aynı zamanda şiir ortak dildir kültürümüzde. Gelenek ve göreneklerimiz şiirle şekillenir. Bizde şiir cemiyet yaşantımızın zenginliğidir. Bir aşığın feryadıdır, bir ızdırabın çığlığıdır, bir sevincin naralarıdır, toplumun ortak ruh halinin ortaya dökülmesidir. Bazen bir cenk hikayesidir, bazen bir felaket ağıtıdır. Büyüklerimizin masalı, anneleri

Dol heybem dol, Aç iki gözünü hikâyeler koy. Bak sağına soluna Hayallere varsın yol. Sen anlat ben dinleyeyim, Diz söz tespihini, Cümle cümle hayal çekeyim. Hikâye ol, masal ol, Dol heybem dol.

Fuat BOSTANCI; 1965 yılında Elbistan-Taşburun (Ketizmen) mahallesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Elbistan'da tamamladı. 1987 yılında Elbistan Şeker Fabrikasında, 1989 yılında Elbistan PTT Müdürlüğü'nde teknik personel olarak göreve başladı. 25 yıl devlet kurumlarında çalıştıktan sonra emekliye ayrıldı. Ozanlık gelecegine lise yıllarında ba§ladi. Saz çalıp türküler söyledi. Türkü ve şiir iklimine bu tarihler milat oldu. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri yayınlandı. Ozanlık geleneğini yerel radyo

Emperyalistler, yeni dünya düzeni dedikleri modern köle düzenini kurduklarından beri, dünyanın neresinde jeopolitik ve ekonomik değeri olan yer, ülke varsa gözlerini oraya dikip, insani değerleri hiçe sayarak, emellerini gerçekleştirmek için durmadan, dinlenmeden ve de hiç acımadan yıkım çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Her gittikleri yerde zülüm, kan, vahşet, gözyaşı ve sefalet bırakmışlardır. Bu, dün böyleydi, bugün de böyle ama yarını Allah bilir.

Yumuşak güç ve Kamu Diplomasisi kavramları özellikle Soğuk Savaş sonrasında yoğun kullanılmaya başlamış ve Uluslararası İlişkiler yazınında farklı bir perspektif açmıştır. Joseph S. Nye, Jr.'ın gündeme getirdiği Yumuşak Güç kavramı zaman zaman eleştirilere muhatap olsa da genel bir kabul gördü. Kavramı abartıp sert güçün önemini tamamen yitirdiğini söyleyenler ile kavramı hiç anlamayıp gücün sert olanı dışında bir versiyonunu mümkün görmeyenler bir tarafa bırakılırsa yumuşak güç ve bununla doğrudan ilişkili

1949 yılında Isparta Senirkent Başköy'de doğdu. İlkokulu köyünde, Ortaokulu Senirkent'te okudu. 1967 yılında Yalvaç Atatürk Lisesini bitirdi. 1968'de topoğraf olarak memuriyete başladı. 1969 yılında Akşehir Öğretmen Okulu'nu dışarıdan bitirip, askerlik hizmetini Nusaybin İlçesi Girmeli nahiyesinde ''er öğretmen'' olarak yaptı. 1978 yılında Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu ve bu Fakültenin Fakülte Sekreterliğine 1982 yılında da Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Sekreterliğine, 1986'da da Savun