Türk toplulukları; Devlet, hakanlık, hanlık, sultanlık, beylik, atabeylik, cumhuriyet vb. şekilde Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında çeşitli isimler altında 110'dan fazla siyasi teşekküller oluşturmuşlardır. Türkistan coğrafyasında yer alan topluluklar da değişik siyasi yapılar halinde (Timur İmparatorluğu, Özbek Hanlığı, Kazak Hanlığı Ulu-Or- ta-Küçük Cüz, Buhara Hanlığı/Emirliği, Hive Hanlığı, Hokand Hanlığı) varlıklarını devam ettirmişlerdir. Batı Türkistan Hanlıklarının kurulduğu Türkistan coğrafyası, b

Bilindiği üzere 12. yüzyılın sonları ile 13. asrın başlarında yalnız Türkleri değil, o zamanki dünyanın büyük kısmını içine alan Asya ve Avrupa'nın bütün milletlerini yakından ilgilendiren hadiseler cerayan etmiştir. Bu sırada yeryüzüne yeni bir düzen vermeye çalışan Türk-Mogol Devletinin teşekkülü gerçekleşmekteyti. İşte bu devlete kurucusundan ötürü bazan Çingiz, bazan Mogol, zaman zaman da Türk-Mogol Devleti veya kaganlığı denmektedir. Buna bağlı olarak dünya tarihinde adından en çok söz edilen kişileri

Hayatta yegâne fahrim Türk yaratılmamdır diyerek Türklüğü ile övünen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, baba soyu itibarıyla, hem Anadolu'nun, hem de Rumeli'nin Türkleşmesinde büyük rol oynamış bulunan Kızıl Oğuz Yörükleri/Türkmenlerin den; anne soyu itibarıyla da Rumeli'nin Türkleşmesinde yine etkin rol oynamış bulunan ve göçtükleri Konya/Karaman yöresinden dolayı Rumeli'de Konyarlar olarak anılan Yörük / Türkmenlerdendir. Dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin köyü Kocacık, bu günkü Makedonya Cumhuriyeti'nin Jupa B

Cumhuriyetin ortaya koyduğu devrimler, bugün hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Bu devrimlerin varlığı geçmişten günümüze toplumun ihtiyaçlarını karşıladığı gibi yokluğu da gelecekte hissedilecektir. Siz ne bilirsiniz ki ifadesi bu hareketin başlangıç noktasıdır. Bu çalışma her biri üniversite öğrencisi olan on sekiz gencin araştırmalarının, düşündüklerinin ve endişelerinin buluşma noktasıdır. Geleceği birilerinin aydınlatmasını beklemek büyük bir kayıptır. Bu kaybı yaşamamak için günümüz gençliği harek

Tarihin ilgi alanlarının ve kapsamının üzerine düşünmeye çalışan bir tarihçi çırağı olarak ben de, tarih ile ilgili kuramsal bir takım sorulara cevap aramaktayım. Bu noktada, beni harekete geçiren motivasyon kaynağım da bir soru, sorduğum sorulardan en önemlisi, olmuştur: 'tarihin tarihinin' yazılıp yazılamayacağı! Tarih metninin, dolayısıyla anlatıcı (tarihçi) ile okuyucu arasında doğrudan bir bağ kuran anlatının (narrative) tarihi seyri, tek bir olay ya da kişi üzerinden ?ki okuyacağınız çalışmada bu Avru

Dumlupınar Zaferi, Türk tarihinin altın sayfalarından biridir. Yokluk, yorgunluk içinde bulunan bir milletin son bir gayretle ve yok olma endişesiyle yarattığı mucizenin son perdesidir. Bu mucizeyi yaratan, başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün Türk milletidir. Dumlupınar Zaferi Türk milleti için çok önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Türk milleti yıllardan beri içinde bulunduğu ezilmişlik psikolojisinden kurtulmuş, cephede ve cephe gerisindeki Türkler daha güzel, daha yeni işler yapabilmek

19. yüzyılın sonları 20. yüzyılın başları başta Mustafa Kemal olmak üzere müstakbel Türkiye'nin müstakbel neslinin hayata gözlerini açtığı bir dönem olmuştur. Bu dönemin genç nesli kendilerini Cumhuriyet Türkiye'sini tesis etmek, imparatorluğun külleri altından muasır bir medeniyet oluşturmak vazifesiyle de mükellef görmüşlerdir. İşte bu gençlerden biri Mustafa Kemal'in harp okulu ve harp akademisi arkadaşı, Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin kurucu azası, Şark İstiklal Mahkemesi üyesi ve Kırşehir mebusu Lütfi M

19.asrın başlarından başlayıp 20. asrın ilk dönemlerini kapsayan tarihi süreç sadece dünya tarihinin değil Türk tarihinin de dönüşüm sancılarının yaşandığı bir evre olmuştur. Bu süreç Osmanlı Devleti'nin siyasal ve iktisadi çöküşünü hızlandıran olayları da bünyesinde barındırmıştır. Bu çalışma tarihin doğal akışı içerisinde Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde meydana gelmiş olan büyük dönüşüm ve değişim sürecini üst idari makamlardan hakkal yakîn müşahede etmişbir devlet adamının gözüyle yakalamayı gaye ed

Bu kitap, I. Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden birisi olan Çanakkale Cephesi'nde meydana gelen savaşların, savaşı İngiliz sömürgesi olarak deneyimleyen Kara Afrika ülkeleri basınında propagandanın da etkisiyle nasıl algılandığını ve ne biçimde değerlendirildiğini irdelemektedir. Araştırmada ilk olarak, Afrika'da sömürgeciliğin başlaması ve gelişiminden bahsedilmiştir. Ayrıca İngiliz Kara Afrikası'nda basının Çanakkale Savaşlarını ele alış biçimini geniş bir perspektiften değerlendirmek için Afrika'd

Halk kültürü incelemelerinden hareketle, mitolojik tespitler yapılan bu eserde; Düzce, Edirne, İzmir-Tire, Kocaeli ve Rize-Hemşin yöresi halk inançları ele alınmış, bulguların karşılaştırmaları yapılmış ve mitolojik mahiyetleri tartışılmıştır.

Atatürk'ün hayatında 19 rakamının sırrı bilinen bir gerçektir. Bu çalışmada Çanakkale Savaşlarına katılan komutanlar arasında 19'uncu sırada bulunması 19'un sırrına bir yenisini katmıştır. 09 Nisan 1935 tarihli yasa ile orgeneral rütbesi İhdas edildiğinden rütbelerde yapılan bu düzenleme ile Osmanlı dönemi ile Kurtuluş Savaşı dönemi rütbeleri yeni karşılıklarını bulmuştur. Ancak bu karşılıkların düzenlenmesinde yapılan hatalar bu kitapta açıklanmıştır. Örneğin Kurtuluş Savaşı'na katılmayan 1916 yılının Ku

Osmanlı Devleti Balkanlar'ı aldığı zaman bölge haklarına adalet, eşitlik, din ve vicdan hürriyeti götürmüş; Orta Çağ feodalizminin serf ve kölelik rejimini yaşayan hâlk Osmanlıyı kurtarıcı olarak görmüştür. Kuzey Afrika, Mağrip ülkeleri hâlkı Hristiyan zulmüne karşı adalet, hürriyet ve hoşgörü ışığını göndermesi için Osmanlı Devleti'ne dilekçelerle başvurmuştur.600 yılı tarihi ve dünyamızın son 8-10 yıldan beri yaşadığı olaylar, Osmanlı devlet anlayışının, hukukî, İdarî, siyasî, ekonomik ve askerî teşkilatı

Bunca yıl tarih okuyan ve tarih ilmi üzerine çalışan bir kişi olarak, herhalde şimdiye kadar bu yüce milletin geçmişinin ancak yüzde birini öğrenebildim. Çünkü Türk tarihi öyle geniş ve köklü ki, onu layıkıyla yazmaya ne bir kişinin ömrü yeter, ne de okuyarak tamamı öğrenilebilir. Böyle olunca da, elbette ki tarihçiler sadece belirli bir dönem veya coğrafyadaki Türk tarihiyle uğraşmak zorunda kalıyorlar. İşte bizim de üzerinde çalışma yaptığımız saha, Orta Asya diye anılan, İç Asya ve bunun uzantısı Türkist

Alternatif tarihçiler resmi tarihçi olarak görülen Akademisyenler hakkında resmi devlet tezini ispata çalışıyorlarmış gibi bir intiba uyandırmak istemektedirler. Esasında ortada tez diye bir şey yoktur. Onların karşı tez oluşturdukları şey, sadece ve sadece tarihi gerçekliktir.Tarihi gerçeklike karşı tez oluşturmanın mantıki bağlamlarını bulmak mümkün değildir. Tarih hakikatin ilmidir. Tarihçilik kaynağı meçhul ve şaibeli rivayetlerin, yalan ve iftiranın tarihi gerçeklik olamayacağını bilmekle başlar.Tarihi