Takvimler 1978’in hizmetkârıydı ve hayalime kavuşmama yani öğretmen olmama bir yıl kalmıştı. Güneşin iliklerimi ısıttığı bulutsuz bir gündeydim ve parkta kendimi kaybetmişçesine sınavlarıma hazırlanıyordum. Derken ruhumu derinden kavrayan muhteşem bir şarkı parkın hoparlörlerinden bütün evrene yayılmaya başladı. “Başın öne eğilmesin. Aldırma gönül aldırma. Ağladığın duyulmasın. Aldırma gönül aldırma. Dışarda deli dalgalar. Gelir duvarları yalar. Seni bu sesler oyalar. Aldırma gönül aldırma.” Hipnotizeydim.

İstanbul’un konak yaşamını ve ara sokaklarını ustalıkla anlatan Hüseyin Rahmi Gürpınar, Eşkıya İninde romanında farklı bir çevreye yönelerek bu kez bir macera romanına imza atıyor. 1935’te kitap olarak basılan Eşkıya İninde, edebiyat tarihimizde eşkıyaların hayatlarına eğilen ilk romandır. Nef’i Bey, kayınbiraderi Hikmet Enis ve uşakları Murtaza Değirmendere’deki çiftliklerini kontrol etmek amacıyla yola çıkarlar. Dağ yollarını tırmanmaya başlarken eşkıyalar tarafından kaçırılan kahramanlarımız maceradan ma

"Tuhaf adamlar acayip koşullarda lazım olabilir." Fu, Gönül İşleri Bakanlığı'nın 22 üyesini katledenleri bulabilecek mi? Müntekim Gıcırbey başkalarının intikamını alarak nereye varacak? Enver Paşa nasıl bu kadar çekici bir centilmen olmuş? Hayati Tehlike ne tür bir canavar?.. Şebnem Şibumi yanlış adama mı verdi kalbini? Bakanlıktan AşKart almak, aşkı kanıtlamaya yeter mi? Dev Abdülcabbar, Ruhiye Teyze, Abidin Dandini, Uçan Kız, Atom Bombacıyan, Korkut Üneli, cin Jajha ve papağan

Tarihten biliyoruz ki, bir ülke kendi çıkarları için başka ülkeleri tarihten silme pahasına uygulamalara girişmiştir. (Canlı doğasında - ister insan ister hayvan olsun - kesintisiz ve % 100 barış olmamıştır ve olmayacaktır.) Düşünceler farklı canlılar bazında en az bir konu olsa dahi farklılık gösterebilir. Hatta farklı canlılar bir yana aynı canlının bir konuda farklı zamanlarda ki düşüncesi bile değişik olabilir. Doğal olarak buna etki eden sonsuz sayıda değişken vardır. Canlı doğasında en değerli olan şe

Erken Cumhuriyet döneminde kadın haklarında kaydedilen gelişmelerle kadınların eğitim seviyeleri yükselmiş, toplumsal ve ekonomik alanlarda kadınların görünürlüğü artmıştır. Kadınların iş hayatında varlığını belirginleştiren öğretmenlik, hemşirelik gibi meslekler dışında, bu dönemden itibaren yeni bir meslek dalı olarak tercih edilmeye başlanan daktilograflık; basın hayatında ve edebiyat dünyasında “daktilo kız” adıyla derin izler bırakmıştır.1920’lerden 1960’lara kadar daktilo kızlara odaklanan eserlerin ç

“Tanrım ne yaptım ben!”Dizlerini kendine doğru çekip başını dizlerinin arasına alarak ağlamaya başladı. Ağlamasının arasından sürekli aynı haykırış yükseldi ama bu sefer haykırışlarını duyabilen tek kişi kendisiydi.“Ne yaptım ben!”Birbiriyle alakasız gibi görünen altı farklı evde işlenen paranormal cinayetler bir polis memurunun ve bir iç mimarın aynı karanlık tarafından yutulmasına neden olur. Aynı noktaya çekilmelerine neden olan ise içine karıştıkları davadır. Bu davada ikisi de suçluyu arar ama ikisinin

Halid Ziya’ya kadar, romancı muhayyilesiyle doğmuş tek muharririmiz yoktur. Hepsi roman veya hikâye yazmaya hevesli insanlardır.”“Bizde asıl romancılık Halid Ziya ile başlar. Bu geleneğin memlekette kazanacağı her zaferde onun bir payı olacaktır.”“Mai ve Siyah, bir hayal kırıklığının romanıdır. Bu kitap için Türkiye’de nesli namına konuşan ilk eserdir, denebilir.”Mai bir gecenin ışığı ile başlayıp siyah bir gecenin karanlığı ile son bulan Mai ve Siyah’ta, aydın orta sınıfın hayatı, hayalleri, yaşadıkları te

“Sen şehirli okumuş adamsın. Anlamazsın beni.” “Merak etme dedim sana. Ben çaresini bulacağım.Baban hiçbir zaman anlamayacak, bilmeyecek. Ayrıca biz hiçbir zaman ayrı kalmayacağız.Ben hep senin yanında olurum.” “Sen babamı benim kadar tanımazsın.” “Bak Elif, beni iyi dinle,” dedidoktor. “İnan sen çok iyi bir kızsın. Ben de seni çok seviyorum ama evlenmemiz imkânsız.Bunu sana günlerdir söylemek istedim, bir türlü başaramadım. Belki şimdi beni anlamazsınama hakikati bir bilsen o zaman hak verirdin. Tıp tekniğ

II. Meşrutiyet dönemindeki aydın tipine odaklanan, özellikle toplumun geçirdiği çeşitli değişimleri gözler önüne seren Efruz Bey, yazarın sağlığında yayımladığı son kitaptır ve Ömer Seyfettin külliyatı içinde çok özel bir yerde durmaktadır.Romanda Efruz Bey tipinden hareketle, toplumsal hayatın yozlaşan yanları ince fırça darbeleriyle çizilir. İçtimai yönü ağır basan ve “fantastik” bir roman olarak tasarlanan Efruz Bey’in tefrikası Vakit gazetesinde okurlara şu cümlelerle duyurulur:“Yeni Tefrikamız: Efr

Daha beş, bilemedin altı yaşındayım. Bir gün sabaha karşı analığını beni kaldırdı. Hava soğuk, bahar yeni geliyor. Çok üşüdüğümü hatırlıyorum.Kapıya çıktım, herkes kapıda, yüz kişi var belki. Bir telaş var ama kimse konuşmuyor. Evde ne var ne yok toplamışlar, arabalara atmışlar. Beni de anam öküz arabasının üstündeki yatakların içine yerleştirdi.‘Sen uyu,’ dedi.Baktım tüm hayvanlarımızı da önlerine katmışlar. O zaman nereden baksan yüz yüz elli inek, dana, yirmi beş otuz öküz, üç yüz dört yüz koyun, keçi va

Eyleme geçmemiş düşünceler ve sevgi.Bu kitabı oluşturan ana değişkenler diyebilirim.Aklımızda her gün altı bine yakın düşüncenin doğduğunu ama bunların çok az bir kısmının eylemlerimizle buluştuğunu biliyoruz.T Ort zalim bir yapay zekâ ve bu göz ardı edilen, eylemsiz kalmış düşünceleri kendi yararına kullanabiliyor. Hatta işi daha da ileri götürüyor, akılca değer verdiği insanları düşünce havuzlarına kapatıyor ve bu insanların sentetik taklitlerinin toplum içinde dolanmasına izin veriyor. Böylece tutsak ett

Kızıl Serap’ın devamı olarak kurgulanan Ayten’de, bu defa anne Ayten ile kızı Ayten’in İstanbul’dan Paris’e uzanan hayatları konu edilir. Cumhuriyet’in ilanıyla hız kazanan modern hayata uyum sağlayan anne, kızını kendi ayakları üzerinde duracak donanımda ve özgür bir birey olarak yetiştirir. Babasız büyüyen genç kız, çeşitli sporlarla ve sanatsal faaliyetlerle ilgilenen, girdiği her ortamda ilgi gören fakat annesinin tecrübeleri dolayısıyla duygusal ilişkilere mesafeli duran eğitimli bir bireydir. Ancak Ay

“Ben insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde, huzur içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık, kötü şeylerden bahsederlerse bize, onları okursak… Bu, insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içinde bir umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insana okudukları...” M.Ş.E. Memduh Şevket Esendal’ın yirmi beş öyküden oluşan Mendil Altında adlı elinizdeki der

Kızıl Serap’ın devamı olarak kurgulanan Ayten’de, bu defa anne Ayten ile kızı Ayten’in İstanbul’dan Paris’e uzanan hayatları konu edilir. Cumhuriyet’in ilanıyla hız kazanan modern hayata uyum sağlayan anne, kızını kendi ayakları üzerinde duracak donanımda ve özgür bir birey olarak yetiştirir. Babasız büyüyen genç kız, çeşitli sporlarla ve sanatsal faaliyetlerle ilgilenen, girdiği her ortamda ilgi gören fakat annesinin tecrübeleri dolayısıyla duygusal ilişkilere mesafeli duran eğitimli bir bireydir. Ancak Ay

“Ben insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde, huzur içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık, kötü şeylerden bahsederlerse bize, onları okursak… Bu, insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içinde bir umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insana okudukları...” M.Ş.E. Memduh Şevket Esendal’ın yirmi beş öyküden oluşan Mendil Altında adlı elinizdeki der

Cezmi, Yeni Türk Edebiyatının ilk tarihi roman örneklerinden biri. Roman kadrosunu oluşturan kişiler tarihi şahsiyetlerdir. On altıncı yüzyıl Osmanlı-İran ilişkilerinin bir bölümü Peçevî Tarihi, Hammer Tarihi gibi tarih kaynaklarından da yararlanılarak masaya yatırılmıştır. İyi ile kötü karakterlerin mücadelesinde kazanan taraf iyi karakterdir. Bir ideoloji romanı denilebilecek Cezmi'de ağırlıklı olarak işlenen tema vatan sevgisidir. At binme, okçuluk ve cirit sahnelerinde Namık Kemal, Kars'ta geçirdiği yıl

Elinizdeki kitap, Sermet Muhtar Alus’un İstanbul’la ilgili seri yazılarının ikincisi. Eserde yazarın 28 Nisan 1932-18 Ağustos 1932 tarihleri arasında Akşam gazetesinde “Masal Olanlar” başlığı altında yayımladığı yazılar yer almaktadır. Sermet Muhtar, bu yazılarda okuru yine eski İstanbul’da dolaştırır; kimilerinde doğum, görücüye gidiş, nişan, düğün, sünnet düğünü, okula başlama, hacı karşılama, Hıdırellez gibi geleneklerden söz eder, kimilerinde bugün çoğu kaybolmuş meyhaneler, mesire ve bayram yerleri, dü

Sermet Muhtar Alus, eski günlerin ve anıların tapusunu saklayan “İstanbul sicil muhafız”larından biridir. Yazılarında İkinci Abdülhamit döneminden başlayıp 1940’lı yıllara değin gelen İstanbul’u tüm renkleriyle anlatır. Bu eser, yazarın Akşam gazetesinde 1931 yılında “30 Sene Evvel İstanbul” başlığı altında yayımladığı yazıları içeriyor ve “Sermet Muhtar Alus Külliyatı”nın ilk kitabı. Alus, bizi, unutulan bir İstanbul’a, onun rengârenk günlük hayatına, çok uluslu, çok dinli bir saltanat iklimine, payitahtın

Tarihin bir safhasında, Anadolu’da büyük bir medeniyet kuran Hititler, milattan önce 8. yüzyılda esrarengiz bir şekilde tarihi kayıtlardan kaybolur. Hititlerin aniden tarih sahnesinden çekilişlerinin altındaki gizemi araştırmak için Türkiye’ye gelen İngiliz Arkeolog Lisa, bir karavan kiralayıp tanınmış bir rehber olan Cuma’yla birlikte Anadolu topraklarında bir yolculuğa çıkar. Yolculuk uzadıkça Lisa ile Cuma arasında duygusal bir yakınlaşma başlar ve bu yakınlaşma zamanla tutkulu bir aşka dönüşür. Fakat Li

Şimdi ben burada seninleyim. Bu bir tesadüf değil. Kalabalıkta yalnız hissediyorsan, etrafına içinde derin acılar, kalp kırıklığıyla gülebiliyorsan, yapacak birçok işin varken hayatı ve kendini erteliyorsan sen de bu kitabın kahramanlarından birisin demektir.Bu kitap birçok insanın hayat hikâyesinden ilham alınarak yazılmıştır. Okuduğun sayfalar senin duygu durumuna, algına ve yaşanmışlıklarına göre şekil değiştirecektir. Benim hikâyem senin bir yerde deneyimlediğin veya rastladığın bir duygu. Acaba sen han