Bu kitapta, bir eskici dükkânına uğrayan eşyaların yaşanmışlıkları, hatırlattıkları, tarihe iz vurmuşlukları çıkıyor karşınıza. Bazen bir eşya bazen bir müşteri, hayatın gerçeklerini vuruyor yüzünüze. Eşyaların hissettirdikleri, müşterilerin hayatları, insan ilişkilerindeki ilk ve son izlenimler… Hancı-yolcu benzeri gelir geçer iletişimler, müşteri-satıcı kimlikleri içine sığdırılarak yazılmış. Hayat, kesit kesit anlatılırken, açılan pencerelerden bütünü görebilmemiz sağlanmış. Konuşma cümlelerinin ço

…Batı tepelerinin üstüne düşen güneş artık yavaş yavaş çekiliyordu. Gözleri karşı dağlarda durmuştu. Hiç konuşmadan yürümeye devam etti. Sıcaklık giderek kayboluyor, yerini hafifçe hissedilen serinliğe bırakıyordu. Amed akşamlarının serinliğini şimdiden özlemeye başlamış ve arıyordu. Az sonra daha önce kalmış olduğu Dersim Dağlarının esintisini anımsatan bir serinlik iyice kendini hissettirmeye başladı. Sararmış hazan akşamlarına karşın doğa giderek eski canlılığına kavuşuyordu. Akdağ’da sonbahar çiçekleri

Gewrê jî ji ber pacê rabûbû û dabû pey hespan. Hesp hatin ber deriyekî vekirî, ber paceyek vekirî, ber bêsebrî û birînek vekirî û sekinîn. Hemû hesp bi hevre lingên xwe li erdê xistin, poperiştên xwe hejandin û serê xwe bera ber xwe dan. Weke ku ayînek berî zemanan pêk bînin, hemûyan di eynî rîtmê de dihejandin serê xwe. Bi ayîna wan sekinî sewta zarokan, piste pista zilaman, lorînên dayikan û dilê jinan. Sekinî bajêr, sekinîn pînpinîk û weza bayê. Tenê qêrîna jinek delodinî belav dibû. Hewarên wê li guhên

Bu kitap; Nazir Atila’nın olağanüstü doğa koşullarında yaptığı inanılması imkânsız, umuda yolculuğunun sadece kısa bir anlatısı ve bu yolculuğun “Umudun Çığlığı”na dönüşme serüvenidir. Yolculukta gördüğü, karşılaştığı, yaşadığı, duyup duyumsadığı olay ve olguları paylaşma arzusudur. Kitapta anlatılanlar aynı zamanda bir belgesel niteliği taşımaktadır. *** “Kısa ama insanı derinden etkileyen, bazen duygulandıran, bazen gülümseten, okudukça insanı meraklandıran, umuda giden bir yolculuğu sade ve akıcı

“Yenemeyeceğin tek kişi kendinsin ve sen kendinle savaşıyorsun.” Ezgi Çora, geçirdiği trafik kazasından sonra iki ay komada kalır. Uyandığında son üç yılına dair hiçbir şey hatırlamıyordur ve zihninde kendi sesi dışında başka sesler de vardır. İyileşmesini bekleyen insanları gördüğünde yeni hayatının yalanlar üzerine kurulduğunu düşünür. Üzerine titreyen anne babası, sevecen arkadaşları ve ilgisiyle şaşırtan Asilkan ona çok yabancı gelir. Çünkü Ezgi’nin hatırladığı son şey, aslında ne kadar yalnız oldu

Ezgi Çora, geçirdiği trafik kazasından sonra iki ay komada kalır. Uyandığında son üç yılına dair hiçbir şey hatırlamıyordur ve zihninde kendi sesi dışında başka sesler de vardır. İyileşmesini bekleyen insanları gördüğünde yeni hayatının yalanlar üzerine kurulduğunu düşünür. Üzerine titreyen anne babası, sevecen arkadaşları ve ilgisiyle şaşırtan Asilkan ona çok yabancı gelir. Çünkü Ezgi’nin hatırladığı son şey, aslında ne kadar yalnız olduğudur. Okul çıkışında gelip onu seyreden, ortak geçmişlerinin old

Kitap Tanıtım Yazısı : “Yenemeyeceğin tek kişi kendinsin ve sen kendinle savaşıyorsun.” Ezgi Çora, geçirdiği trafik kazasından sonra iki ay komada kalır. Uyandığında son üç yılına dair hiçbir şey hatırlamıyordur ve zihninde kendi sesi dışında başka sesler de vardır. İyileşmesini bekleyen insanları gördüğünde yeni hayatının yalanlar üzerine kurulduğunu düşünür. Üzerine titreyen anne babası, sevecen arkadaşları ve ilgisiyle şaşırtan Asilkan ona çok yabancı gelir. Çünkü Ezgi’nin hatırladığı son şey, aslı

“… Ama ölüm de tıpkı hayat gibi tek başına karşılanırdı. Doğarken yalnız gelen insan ölürken de yalnız gidiyordu… … İnsan, bu bitmek bilmeyen döngünün esiriydi. Doğmak ve ölmek. Bir bilinenden bir bilinmeyene! Arada yaşanan bir yolculuktu. Kim bilir, belki de kalpler arada kalmışlığın tüm acısını yaşıyordu. Bu hep aynı yerde kalan bir acıydı. Tıpkı yine başladığı yere dönen günlerin ve mevsimlerin daima yerinde kalması gibi. Ölüme yakın anlarda beden bir huzur ve mutluluk halini salgılarmış. Adil’in soğu

Türkiye genelindeki bir bilgi yarışmasını kazanan Burcu ve Umut’un ödülü, zaman makinesiyle 23 Nisan 1920’ye yolculuk yapmaktır. 1920’de küçük bir kasaba olan Ankara’ya gidip Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışına katılacak, ülkemizi düşmanlardan kurtararak bugün özgürce yaşamamızı sağlayan Büyük Atatürk ile buluşacak, Kurtuluş Savaşı’na omuz veren değerli kahramanlarımızla tanışacaklardır. Bu kitapta, zor şartlar altındaki ülkemizi kuşatan kara bulutları özgürlük umuduyla dağıtan, millet iradesinin

Dumanlar yükselirken alevlerde hızla yayılmaya başladı. Bunu gören komutan ve jandarmalar panikledi. Yangının kasıtlı çıkarıldığını biliyorlardı. Komutan jandarmaların tamamını yangının aksi istikametine yönlendirdi. Celep’in oğlu ile arkadaşı yangın büyümeden tarladan çıkmak için, az da olsa durakladılar. Jandarmaların yerlerini değiştirdiğinden emin olunca, sürünerek kaçış noktasına ilerlediler. Yangını çıkarırken kendilerine kaçacak bir koridor bırakmışlardı. Bunların hesabına göre yangın oraya ula

Hemşire, ağır hastaların yatırıldığı odaya kaldırılan Duran’nın yanında hanımının kalabileceğini söylemişti ama o, kızının tek başına eve dönmesini istemediği için hanımının da gitmesini istiyor, konuşmak için kalan son enerjisini de harcıyordu. Kızı gözyaşlarını gizlemeye çalışarak yalnız eve dönebileceğini söyleyip annesinin kalması için ısrar edince daha fazla karşı koyamamıştı. Ziyaret saati dolunca hastahane çalışanları herkesi dışarı çıkardıklarında genç kız bütün ümitleri yıkılmış, gözyaşları

Her çocuğun kulağa anlamsız gibi gelen bir takım korkuları ve anlattığı sıra dışı olaylar vardır. Biz yetişkinler çocukların bu korkularının kaynağını bulmak yerine genelde bastırma, inkâr etme, olmadığını ispatlama yoluna gideriz. Ölüm ile yaşam arasında, ruhani varlıkları inkâr etmeyip inanırken, çocukların anlattıklarını anlamsız bulmamız aslında inançlarımız ile ilgili büyük bir çelişkidir. Kim bilir belki de bu kitapta anlattıklarım çocukken yaşayıp, görüp ama çevremdeki yetişkinler tarafından b

Bir doğum katliam getirir mi? Bir yaşam bir cana mal olur mu? Bebekken attığı ilk adımın cinayeti olması, o bebeği sorumlu kılar mı? Hiç kendi söylediğiniz yalanın esiri oldunuz mu? Hesapta olmayan bir aşk, katliamları durdurur mu? Bir insan, başka canlara kıymak için geçerli bir sebep bulabilir mi? Ölü bir can yeniden doğmak için başkalarının nefesini alır mı?

Başta ABD başkanı olmak üzere birçok devlet başkanı, yabancı bir ülkeyi ziyaret ettiklerinde, DNA bilgilerinin çalınıp genetik bir suikaste maruz kalmamaları adına, PCR testlerini, içtikleri bardakları hatta gaita ve idrarlarını alıp kendi ülkelerine götürmektedir. Cinayet, bilim kurgu ve komplo türünün harmanlandığı kurgusal romanda bu yöntemlerin kullanılıp seri cinayetler işlendiğine tanıklık edeceksiniz, sonu tahminlerden uzak ve sizleri ters köşe yapacak. Kitabı okurken DNA sarmallarınıza sıkıca

Dünyayı Louise Bourgeois’nın gözlerinden görün! En sevdiğiniz sanatçıların heykellerini, dikişlerini veya resimlerini yaparken nelerden etkilerini hiç merak ettiniz mi? Metropolitan Sanat Müzesi iş birliğiyle hazırlanan bu kitapta Fransız-Amerikalı sanatçı Louise Bourgeois ile tanışacaksınız. Louise Bourgeois nasıl bir hayat yaşadı? Onu kumaş eserleri, enstalasyonları, resimleri ve heykelleri yapmaya yönelten neydi? Onu etkileyen yerleri ve insanları, ona fikir veren eşyaları keşfedin. Sonra sıra sizd

Emily, yirmiiki yaşında bekar ve dört yaşında bir kız çocuk annesidir. Asıl adı Emel olsa da alt katındaki dairede oturan Meliha teyzeden başka ona gerçek adıyla seslenen yoktur. Yaşlı komşusu apartmandan taşınınca yerine yerleşen Marc hayatına girerek zorlukla kurduğu düzenini bir anda alt üst eder. Oysa Emily’nin hayatında kızından başka kimseye yer yoktur. Geleceğe dönük hayalleri bile sadece iki kişiliktir. Emily kendine ve sevdiği adama aşka dair bir şans verecek mi? Ya çocuğunun babası bir gün

Bu kitapta, milliyetçi, demokrat, cesaret abidesi bir kadının, çocukluğundan başlayarak süren hayat mücadelesini okuyacaksınız. Hayatın merdivenlerini çıkarken, önüne gelen bütün engelleri yıka yıka, aşa aşa yürüyen bir ülkü insanının yükselişini göreceksiniz. Korkacak sananları korkutan, kaçacak sananları kaçıran, yenilecek sananları yenen bir yaralı Asena’nın siyaset meydanındaki savaşını okuyacaksınız. Üzerine gelen bütün hâkim güçlere direnmiş, onların tehditlerini, yalanlarını, iftiralarını “Hadi

Bilgi güç müdür? Kuanşi İm Pusar’ın güç göstergeleri nelerdir? Tanrının temsilcisi olan dedektifin kaostan düzen yaratma gücü sosyal medyada nasıl şiddet diline dönüşür? 19 yüzyıl sözlüklerinde ya da Türkmen atasözlerinde “güç” nasıl ele alınmıştır? Edip Ahmet’in “Hakikat”lerinde yer alan güç Dede Korkut Hikâyeleri’nde nasıl karşımıza çıkar? Gramsci’nin hegemonyasından bir reklam çekiciliğine doğru uzanan “güç” kavramı günümüz ikili ilişkilerinde nasıl şekillenmiştir? Elinizdeki bu kitap “güç” kavramını

Timur ve Yıldırım Bayezid yıllardır mektuplaşıyorlar, savaş için hazırlanıyorlar ve birbirlerini tartıyorlardı. Savaşmışlardı işte. Ordular kırılmış, toprak kanla sulanmış ve ilk kez direkt yüz yüze gelmişlerdi. Şimdi Timur esirine ne yapacaktı? Yurtları ellerinden alınmış adamlar intikam için bir araya gelmişti. Savaşmışlar ve kazanmışlardı. Ama aldıkları intikamın tadı acıydı artık. Oysa ki onlar ülkelerinin yeşermesi için bu yola çıkmışlardı. Hırsının ucu bucağı olmayan Aydınoğlu'nun topraklarını amcası