Salgın Çin’in Wuhan şehrindeki bir laboratuvarda başlamıştı. Bu labaratuar hangi şirkete ait: Glaxo. Bu labaratuarın yapımını üstlenen Alman Winterthur firmasının finansmanını kim karşılamış: Glaxo. Bu şirketi kim satın aldı: Alman Allianz. Aşıyı bulan Pfizer’in sahibi kim Glaxo. Kadife, Gül Devrimleri, Arap Baharı’nın arkasındaki spekülatör George Soros ve Open Foundatıon Society’nin finans yöne-timi kimde: Glaxo. Allianz ve Glaxo’nun en büyük hissedarı hangi fon şirketi: Vanguard. Vanguard aynı zamanda dü

Afra ile Tafra yuvadan kaçtıklarında başlarına geleceklerden habersizdiler. Amansız bir kar fırtınasının ortasında buldular kendilerini. Esengil Pansiyon’a sığındıklarında kurtul-duklarını sanmışlardı. Oysa asıl fırtına yeni başlıyordu onlar için. Pansiyona gelip giden garip insanlar, üst üste yaşanan ilginç olaylar… Ve ikizleri bekleyen zor günler

İkinci Dünya Savaşı’nın sürmekte olduğu 1941 yılında İngiltere’den satın alınan gemileri getirmek üzere görevlendirilen askeri personeli taşıyan Refah Şilebi’nin Akdeniz’de; Fransız St. Didier Gemisi’nin ise Antalya Limanı’nda batırılması olaylarını esas alan Ka-leiçi Çıkmazı aynı zamanda hem bir kent tarihi romanı hem de aşk, tutku ve sevginin sorgulandığı üçlü bir aşk hikayesi.Roman, facia sırasında gemide bulunan Yüzbaşı Kemal ile öğrencilik yıllarında büyük bir aşk yaşadığı Fransız askeri Marcell arasın

Bir ev konuşur mu hiç? Konuşur. Siz de yüz yaşına merdiven dayadığınızda yapayalnız kalsaydınız taş olsanız konuşurdunuz.“Hayatta en çok duyduğunuz sözcük isminizdir.” derler ya, işte bizim yaşlı evin ömrü boyunca en çok duy-duğu sözcük, “Dom, Dom, Dom”du. Demek ki adı da buydu. Bir bastona ihtiyaç duyacak kadar bükük beli-ne rağmen en büyük hayali yeni bir aileye kavuş¬maktı.Şehrin bir başka ucunda ise Doğa ve Kaya adındaki iki kardeş, çalışan anne babalarının temposuna ayak uydurabilmek için koşturup duru

“Demir, tahtaya gelir misin oğlum?” …….. “Demir, sana söylüyorum!” Demir’i dirseğimle dürtüyorum. “Ha, ben mi öğretmenim?” “Sınıfta senden başka Demir var mı oğlum?” “Ben Emir sanmıştım.” “İyi ama sınıfta Emir de yok.” “Kuzenim… Yok o yan sınıftaydı sahi… “ Bu kitaptaki öyküler okuyan herkesi gıdıklıyor. Evet evet. bildiğiniz gıdıklıyor. Okurken kahkaha atmadan duramıyorsunuz. Sen de kahkahalarla gülmeye hazır mısın? Haydi!

Çocukluğum Ege’de iki katlı, önü sofalı, kapısı yeşil boyalı, bağlı, bostanlı, masal gibi bahçeli bir evde geçti. Evimizin bahçesinde altın sarısı renkleriyle gülen ayvalar, şifa kaynağı dutlar, dert ortağım ahlatlar, Ege’nin bal incirleri, tepesine tırmanıp sularını üstüme akıta akıta yediğim yemyeşil can erikleri ve güneşi eme eme sararan bereketli asmalar, salkım saçak arzıendam ederlerdi. Zeytinyağlı ev sabunu kokan odamın demirlerinden sarkan iplerde biber ve patlıcanların kuruduğu, pervazında ebruli s

Koskocaman bir dünyaya küçük gözleriyle bakıyor Mevsim. Kıyısında yaşadıkları ormanı, gölü, hayvanları tanımaya çalışırken kendini de keşfediyor. Peki, Mevsim sizce en çok kime benziyor? Ya siz?

Biliyorum bazen duyguların karmakarışık oluyor. Aynı anda birkaç duyguyu birden hissediyorsun. Hatta hissettiklerin birbirine zıt duygular olabiliyor. SEN ne hissettiğini anlayamıyorsun. Bu kitapta duygularını nasıl anlayabileceğini, karmaşık duygularını nasıl ayırt edebileceğini öğrenecek, duygularının sana neler söylediğini duyabileceksin. Böylece karmaşık duygular o kadar da karmaşık olmayacak. Bunları öğrendiğinde de kendini, duygularını daha iyi fark eden ve yönetebilen bir çocuk gibi hissedeceksin.

Bir çocuk olarak “kendini tanıyarak büyümen” en temel haklarından birisidir. Çünkü kendini tanırsan, kendin olabilirsin, kendini sevebilir, geliştirebilir, sana neyin iyi geldiğini neyin gelmediğini bilebilirsin… Böylece yetişkinlerin yarattığı ve kurallarını koyduğu bir dünyada, ÖYYYYLESİNE yaşıyor gibi de hissetmezsin. Bu kitapta; duyumlarını duygularını, düşüncelerini, ihtiyaçlarını, zorlandığın durumlarda nasıl davrandığını, farklı farklı SEN’lerin olduğunu fark edecek ve öğreneceksin. Bunları öğrendiği

Güneş’in çok tatlı ve görünmez bir dostu var. Bir de biricik Şapşup’u… Üçünün birlikte yaşadığı bu eğlenceli yolculukta sevmeyi, güçlenmeyi, yaşatmayı deneyimlerken onlara eşlik etmek ister misin? Yol boyunca fark edecek, öğrenecek, gülecek, rahatlayacaksın. Hazırsan başlayalım…

Hayata farklı pencerelerden bakmak ki bunun maneviyatla çok ilintili olduğuna gönülden inanıyorum, şükretmenin, sevginin ve inancın gücü. Sevginin ve inancın açamayacağı kapı var mı? Lütfen bir sorun kendinize. Hayata ve sana verilene şükür ve sahip olduklarını olduğu kadarıyla sevebilme gayreti ve niyeti de bana göre çok kıymetli.

Bir fincan kahve hayat gibidir, aşkla, sevgiyle, acıyla, hüzünle, dostlukla, hatırla, hoş sohbetle içilir. Kahve geçmişin hatırı, geleceğin habercisidir bazen.Kahvenin her duyguya eşlik ettiği düşüncesinden yola çıkarak, Urla’nın kendine has dokusu içinde yer alan tarihi Urla Tasarım Kütüphanesi’ninYazı Kulübü olarak ortak kitaplarımızdan ikincisi olan Kahve Rengi’nde kahvenin öykülerini yazdık. ‘Kahve Rengi’nde, kırk yıl hatırı olduğu söylenen kahve, olabildiğince farklı açılardan öykülerimize konu

Güneş’in çok tatlı ve görünmez bir dostu var. Bir de biricik Şapşup’u… Üçünün birlikte yaşadığı bu eğlenceli yolculukta sevmeyi, güçlenmeyi, yaşatmayı deneyimlerken onlara eşlik etmek ister misin? Yol boyunca fark edecek, öğrenecek, gülecek, rahatlayacaksın. Hazırsan başlayalım…

İşaretlere inanır mısınız? Eğer şu an bunu okuyorsanız, belki de sesini duymaya fırsat bulamadığınız kalbinizi dinlemenin ve "kendinizle buluşmanın" tam zamanıdır. Düzenli çalışmalar yapma alışkanlığı kazanmanın ruhsal büyümenin bir parçası olduğuna inancımla tasarladığım bu üç aşamalı yolculuk, "kendimle buluştuğum" anların sihrinden aldığım ilhamla kalbime doğdu. Dilerim bu seyahat, kendi hikayenizin içindeki pek çok boşluğu doldurmanıza, hayatınızdaki anlamı zenginleştirmenize ve sayısız olasılıktan en h

Onkoloji servisinde pek çok çocuk ve ailesi, osteosarkom, lenfoma, lösemi gibi tanılarla öğreniyor hastalıklarını. Çocukların kimisi hastalığın adını söyleyemediği yaşlarda bu hastalıkla tanışıyor, kimisi kendi adını söyleyemediği yaşlarda. Ecrin Aydoğ, dokuz yaşında, "osteosarkom" demeye dilinin dönmediği bir kış günü öğrendi bacağındaki ağrının "büyüme ağrısı" olmadığını. Uşak`tan yola çıkıp İzmir`e geldi. Yanında annesi vardı, babası çalışmak ve kardeşi Eymen`e bakmak için Uşak`ta kalmıştı. Ecrin acı

Gökyüzüne açılan bir hastane… Son evre hastalarının, yaşamın kıyısında oldukları en zorlu süreçte, gökyüzüne ve yıldızlara bakmalarını sağlayan Gökyüzü Hastanesi’nin emektar hemşiresi Ceylan Ebe’nin mesleğe başladığı ilk yıllarda şahit olduğu bir cinayet… Onun kurbanlarından geride kalanların yaşamları, sımsıkı ağlarla örülmüştü sanki, er ya da geç birbirlerini bulacaklar, geçmişin hesabını göreceklerdi. Onuncu katta devam eden yaşam mücadelesine yeryüzünde arada kalınan aşklar,yaşamla ilgili verilemeye

Kitaplar ne yazarsa yazsın, yaşamdan öğrendiklerimizin gizemi başka türlü çekermiş insanı içine. Foça’yı sevmek de böyle bir tutkuymuş! Bir kediyi sever gibi usul usul severmiş insan Foça’yı. Öylesine doğal ve dayanılmaz… Kıpır kıpır edermiş yüreciği. Foça’ya geç kalmak ise korkuların en büyüğüymüş. Şiire ve aşka geç kalmak gibi bir şeymiş. Esin’e geç kalmak ise başlı başına talihsizlikmiş. İyi ki yolları çakışmış, yazgıları birleşmiş. Bir “haydi” sözcüğü yerleşirmiş içine Foça’ya gelenin. Dur duraksız

Anadolu tragedyalar ülkesidir, olaylar hep yol ayrımına sürükler insanı. Günah ya da ceza yazgısal mıdır? Belki de yazgı denilen, yaşananlardır. İnsanın kendi başına yürüyeceği yollar kapalı olmamalıdır, yoksa başkaldırmak haktır. Binlerce yıldır farklı seslerin oluşturduğu bir kültür var Anadolu’da ve o sesler hâlâ yaşar. Öykümüz 1940-1950’lerde Ege Denizi’ne yakın bir kasabada geçer. On yıllarca süren uykusundan uyanmaya çalışan topraklarda yaşayan/yaşamış insanlardır kahramanlarımız. Sevdaya koşar y

Her bölümünün merakla okunacağına inandığım bu kitap, sadece bugünkü okurlar için değil, gelecek kuşaklar için de temel bir kaynak olacaktır. Türkiye’nin 1945’ten buyana olan siyasal deneyiminin temel sorunlar açısından bir değerlendirmesi olan bu çalışmada Sayın Akın Gönen’in çözüm önerileri de yol gösterici olma açısından değerlendirilecektir. İdarecisinden siyasetçisine çok geniş yelpazedeki okurların dikkatlerini çekecek olguların, olayların, sorunların ve çözüm önerilerinin yer aldığı bu kitap, ki

“Her şey mitolojiye, dinlere ve bilime (tarihe) göre nasıl başladı? Medeniyetler ve dinler nasıl oluşup geliştiler, nasıl değiştiler? Yahudi, Hristiyan ve İslam inançlarının ortak ve farklı noktaları nelerdir? Tevrat, İncil ve Kuran insanlığa ne teklif etmiştir, insanlığa ne katmıştır ve karşılığında insanlardan neleri almıştır? Bütün dinler İsa nedir sorusuna cevap ararken, aslında İsa kimdir? Din insanları birleştirebildi mi? Mezheplerin oluşma nedenlerini farklı açılardan nasıl değerlendirmek gere