O kadar mutluydu ki; sıkıntıdan patlamak üzere olduğu; her şeyi bırakıp, soyunup üzerindeki tüm eklentilerden, kıyafetterden, sorumluluklardan, beklentilerden; ansızın hesap vermeden kaybolmak istediği bir anda, birdenbire kendini bu derenin başında; hiç tanımadığından emin olmasına rağmen sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissettiği ve severek dinlediği arkadaşlarla konuşurken bulmuştu. Daha önce Lâl, Çamur Çağı ve S'aklımda adlı kitaplarındaki şiirlerinden; Metalik adlı kitabındaki öykülerinden tanıdığımız

``2020 yılının Kasım ayının sonları ya da Aralık ayının ortalarına doğru gerçekleştirecekleri deprem sebebiyle Göbekli Tepe`nin bir bölümünde yıkılan yerde arkeologlarca başlatılan kurtarma kazısından bütün dinlerin değiştirilmesine sebep olacak 14000 yıl öncesine dayanan bir Kutsal Kitap bulunacak ve bu kitap bugüne kadarki bütün öğretileri yerle bir edecek.`` ``Hayaller mi gerçek, gerçekler mi hayal, karıştırıyor insan.``

Sığınmışız bir mağaraya, yaşam zannettiğimiz Sunulan gölgeler oyuncak, gerçek bildiğimiz… Kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi misali Dönüp duruyoruz aynı yerde Bir koşturmaca ki göz açtırmayan… Kafamızı kaldırsak göreceğiz Sahte benliklerle verilen savaşı Ve karanlığı kutsarcasına gizleneni… Oysa, görmek isteyenler için yeterince ışık var Çıkmak gerek mağaradan Gerçekle yüzleşerek, korkmadan…

Ayna karşısından kalkmayanların, aynaya âşık olanların dünyası... Aynaya bakmaya vakti olmayanların, cesaret edemeyenlerin dünyası... Aynada gördüklerine inanmayanlarla inanmak için bakanların dünyası... İç içe geçmişlerin aynası bu dünya, birbirinden habersiz, birbirlerine dolananların.

Genelde büyük bir çoğunlukla bozulması gereken ezberlerimizle “mış gibi” yaşıyoruz. İşte, elinize aldığınız ve okumaya başladığınız bu kitapta; “mış gibi” yapmadan, yaşama sanatının belli temel prensipler üzerinden nasıl gerçekleşebileceğini detaylı bir şekilde görebileceksiniz. Gördüklerinizi ve öğrendiklerinizi yaşamınıza uygulamalı olarak yaşamınıza aktarmak ya da aktarmamak sizin tercihinizdir. Sadece okuyup öğrenmekle genel kültürünüzü geliştirmiş ve zenginleştirmiş olursunuz. Uygulayarak yaşamınıza ak

Kişi kendi isteğiyle bir semtten diğerine taşındığında daha güzel büyük ferah konforlu olmasına rağmen eski evini, komşularını, çevre esnafını, ulaşım kolaylıklarını, düzenini, hatta bir sokak satıcısının sesini bile özler. Zaman zaman anılara dalarak onları yad eder. Mübadele ise çok farklıdır. Ülkeler karar vermiştir, seçim şansı yoktur, süre sınırlıdır, yükte hafif pahada ağır şeyler alınacaktır. Ataları geride bırakılacaktır. Fatma, Girit’te kalburüstü bir ailenin bir eli yağda bir eli balda naif k

Schopenhauer “Dünyanın ve yaşamın özü iradedir! Mutlu bir hayat olanaksızdır! İnsan sadece istencin köleliğinde bir yaşam sürer, herkes aslında mutsuzdur.” der. Tamer Bayrak, Can Yükü romanında hayatın içinde mutluluğu bulmanın mümkün olduğunu anlatır. Felsefeye meraklı fotoğraf sanatçısı Deniz, depremde ailesini kaybetmiş Nihal’le mutluluğu yakalamaya çalışır, başarılı olamaz. Sonra Sude’yle dener bunu, mutluluğu bulamayacağım derken en değerli varlığını Nihal’in sayesinde kucağına alır. Roman boyunca baze

İzmir’in Kadifekale’si… Aşk, sevgi ve şiddetin iç içe geçtiği bir ortamda birbirine destek olup ayakta kalmaya çalışan üç kardeş ve onların sevgi odakları: Ortamın gerektirdiği kimliğe bürünmekte zorlanmayan Çekirge Fatih, Mafya babası Talat, okumaya geldiği İzmir’e uyum sağlarken kendini geliştirmekte kararlı Berfin ve başı beladan kurtulmayan meraklı bir köpek.

hayallerim— uzaklara savrulamayan bir tohum

İnsan gönül verdiği, yaşamayı seçtiği yerlere, oranın insanlarına ait anılarını yazmalı. Bu bir gönül borcudur ama daha önemlisi yaşadığı zamana dair tanıklığı kayda geçirmek, sonraki kuşaklara eskinin bilgisini, bilgeliğini aktarmaktır. Sühendan Taşkın Mengüç, 1980'li yıllarda görüp tutkuyla sevdiği Bozburun’u, Bozburunluları bugüne taşıyor. Bize yıllar öncesinin sakin köyünü, çalışkan insanlarını yalın bir dille anlatıyor.

Tenis kortunda ve piyasalarda geçirdiğim yarım asır boyunca öğrendiklerimi paylaşma isteğim beni bu satırları yazmaya zorladı. Bu zaman zarfında edindiğim bilgi ve deneyim benim yaşamımda büyük bir fark yarattı. Bunun sebebi hatalarımı tekrarlamayı bırakmam ve öğrendiklerimi yaşamıma uygulamaya çalışmış olmamdır. Eğer nasıl yapılacağını bilirseniz değişim sağlamak sandığınız kadar zahmetli olmayabilir. Burada yazdıklarımı zor yoldan öğrenmiş biri olarak yaşamı sizin için kolaylaştırmayı amaçlıyorum. Umarım

Gökte yıldızlar tek tek ocaklarını söndürüyor, şafak karanlığı teslim almaya çalışıyordu. Sabah rüzgârları uyanmış, karanlığı önüne katmış kovalıyordu. İnsan bu havalarda sevdalanırdı. Genç kızlar böylesi sabahlara daha mutlu uyanırdı. İyi insanlar hep bu sabah ayazlarında ölümü seçer, aynı sabah rüzgârında dağdaki kaçaklar pusulardan kurtulurdu. En güzel yolculuklara böyle havalarda çıkılır, bu rüzgâr kötülükleri önüne katarak zalimlerin diyarına götürürdü. Zümrüdüanka hep bu rüzgârlarda uçtu, Siyabend aşk

Yıllardır hayatımı kaleme almayı düşünüyordum. Eşimin bu konuda çok ama çok teşvikleri oldu. "Ne zaman yazmaya başlıyorsun?" diye soruyordu. Hayatını yazmış pek çok tanıdık isimden de örnekler veriyordu. Bu vesileyle kendisine çok teşekkür ediyorum. Şüphesiz yazmak çok doğruydu. Bilhassa siyasi hayatta rol almış kişilerin hatıralarını mutlaka yazmaları gerektiğini hep savundum. O halde yazmalıydım. Ancak, hem başlamak zordu hem de hayatım acaba kayda değer konular taşıyor muydu? Yazılabileceklerim de vardı,

Türk siyasi tarihinin donanımlı ve etkin kişiliklerinin içinde yer alan Sayın Kemal Anadol, "Ege Yazıları" isimli kitabında "Ege'de Son Söz" haber portalı ile Cumhuriyet Gazetesi'nde yazdığı, her biri birbirinden zengin ve ilginç yazılarını topluca okuyucuya sunuyor. Bu yazılar 21 Yüzyıl'ın insanlığa karmaşa, belirsizlik ve umutsuzluk aşıladığı bir konjonktürde; iç siyaset, askeri ve siyasi tarih, sosyoloji, ekonomi, cumhuriyet, demokrasi, hukuk ve dış politika hakkında Türkiye'nin geçmişine, bugününe ve ge

Ben, sen, o, biz, siz, hepimiz derece derece menfzıatçiyiz. Başkalarının çıkarcılığıni rahatlıkla, hiç çekinmeden ifşa eder açıklarız. Hatta "Menfaatçinin teki" deyip hedef gösteririz. Kendimizin veya çok yakınımızın menfaati mevzubahis olunca kabullenmeyip gideriz veya normal görürüz. Anlattıklanm sizin ve hepimizin yaşamış veya yaşamakta olduğu hikayelerdir. Sizleri hayal dünyasından uyandırıp çıkarmak istiyorum. Çoğu kişilerin görüp de görmezlikten geldiği, içlerinden ifade edip dile getirmediklerini yaz

Kuğu Günlükleri Mehmet Yavuz'un ilk kitabı. Yazar karanlıkta dokunabildiği hayaletlere benzeyen hayallerini, geçmişe dair anımsadıklarını kurgu tadındaki enfes cümleleriyle aktarıyor okuruna. Anlatı-lan-lar sadece geçmişe ait değil, geleceği de barındıran kelebeğin kanatlarındaki insanlık tarihi adeta; sadece hayal ürünü değil, gökadamız kadar gerçek aynı zamanda... Yaşamdan yazara yansıyanlar, yazardan yaşama aktarılanlar. Şöyle yaşamı bir ortalayın, sonra başlayın geçmişle gelecek yolculuğuna...

Şiir büyük zekâların rüyalarıdır, sözündeki gibi Şair Avukat Yusuf Akın da rüyalarını büyülü sözlerle kâğıda dökmekte ve bunları cesurca insanlığa sunmaktadır. Kendine has üslubuyla yazdığı şiirleri, bizleri zaman tünelinde anaforik ve metaforik bir yolculuğa çıkarmaktadır. Şairimiz, bazen bir filozof bazen bir yazar bazen de güncel bir olay üzerinden kaybettiğimiz, ihmal ettiğimiz veya unuttuğumuz değerleri engin birikimiyle yüreğinin sesini harmanlayarak bizlere haykırmaktadır. İnsan ve insanlık var olduk

Kalabalıkların içinde yapayalnız sanıyordun kendini. Ben gibi düşünen, benim gibi biri dedin; üstelik senin düşüncelerini kaleme alıyordu. 'Az'dın ama birkaç kişi oluverdin işte. Sen düşündükçe o tercüman oldu hislerine, yazdı; o yazdıkça sen gibiler çok oldu etrafında, çoğul hissettin ve bir baktın biz olduk. Aida'ya, sen iç ses mühendisisin, demiştim. Şimdi ilk kitabı çıkıyor. İddialıyım; Aida az da olsak, çok da olsak bizim iç sesimiz. Bu, edebiyat dünyasına geç bir giriştir ama iyi giriştir. Kesin inanı