...Bunlardan da bir şey olmayınca yeniden bilimde çare aramaya başladık. Psikoloğa gittik, terapiste gittik, aile ve evlilik danışmanına, aile dizimi uzmanına, biyoenerji uzmanlarına, yaşam koçlarına gittik, özel seks terapilerine katıldık, ama nafile. Yok, Murat’ta tık yok...ARZUMutluluğu cinsellikte arayan genç bir kadın, muğlak bir sessizlikle peşi sıra sürüklenen, ona hayran bir erkek. Geçmişin travmaları ve bugünün mahalle baskısı arasında yaşanmaya çalışılan bir evlilik. Sağalma ve mutluluk umuduyla ç

Gerçekliğin ta kendisini öyküleriyle kurduğu ve bize de kurdurduğu hayallerin üzerine inşa eden Polat Onat, spritüel bilimkurgu öykülerinden oluşan yeni kitabı Sıfırıncı Hasta ile karşımızda. İlk dosyasıyla Rıfat Ilgaz şiir ödülünü kazanan usta yazar, okuru gündeliğin sıkıcı kalıplarından kurtarıp incelikle örülmüş yepyeni, rengârenk evrenlere yolculuğa çıkarıyor. Önlenebilir kaosların ve ihtimallerin arasından yan yana gelen kelimelerin ördüğü duvarlara, ayağımızın altındaki zemini yitirip bulunduğum

...Oynarken körebeyi; Gözü açıklar ebeleyecek bu sefer körleri Kapağını kapattığında kitabın, Çoktan unutmuş olacaksın bir baston kadar işe yaramadığını kaburgalarının. İçi boş devrik kemikler kalacak sana; Ve sen yalvaracaksın olabilmek için bir âmâ... Peki neydi Körebe? Gözleri bağlı ebenin dokunup kaçanları görmeden yakalamaya çalıştığı bir oyun muydu? Yoksa omuz vurup giden herkesin gözlerinin kör olduğu, istese de yakalayamayacağı, kimsenin de onunla ebelemece oynamadığı kocaman bir boşluk mu?

Bu kasabada herkesin yan komşusu, fitne ahlaksız ve dedikoducuydu. Ama kendileri hâşâ öyle değildi ve dünya onların yüzü suyu hürmetine dönüyordu. Sap dönüp keser dönünce ama günü gelip hesap dönmeyince kasabanın başına bıyıklı bir avrat ciniyle beraber musallat olacaktı ve de öyle oldu… Faiz almayan tefeci, yemek pişiremeyen aşçı, güzelliği dillere destan Kemgöz ve alımıyla ona fark atan çişli Fadile… Kasabada işlenen menfur bir cinayet ve ortalığa yayılan kaynağı bilinmeyen leş kokusu… Yabancılar

Kadınlar daha sağlıklı, daha mutlu bir dünyayı, bedenimizin gücünü fark ederek yaratalım!Yanlışlardan sıyrılıp, çoğu zaman hayat kurtaran doğrulara ulaşmak için özel rehberleri seçelim…Günümüz kadınları, yalnızca kendi bedenlerini değil, ailelerinin genetik kaderini de değiştirmeyebaşladı! Bu zorlu yolculukta ne yapmamız gerektiğini değil, aynı zamanda neden yapmamız gerektiğini de anlatan bilgiler bizlere yol gösterebilir.Dünyaca ünlü, Kadın Hastalıkları-Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Zehra Neşe K

Asya Demeter Ayşen PerenBayram Sarı Buket Sivri Can GazalcıDilek Gürpınar Ebru AkkayaFatih AyanGonca AtaçGönül MalatHasan AtmacaKemal ÇevikMehtap SezerMustafa GazalcıNazmiye DemirciNilgün Atılgan Akad Nilüfer Benal Nuran Taşhan Nurettin BurhanÖzlem ÇallıÖzlem Dayıoğlu Özlem Türker Eruygur Özlem Yanmaz Rabia Burhan Sibel Güneşdoğdu Süleyman GürpınarŞebnem Şenlen ErişUğur AflayVolkan Koçak

Nuray Çetingöz, 1967 yılında İzmir’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimlerini İzmir’de tamamladı. Çocukluğundan itibaren önce dedesiyle sonra babasıyla gerçekleştirdiği manevi sohbetler ona ruhsal yolculuğunda büyük katkı sağladı. Daha sonra ise bu alanda eğitimlerine devam etti. Halen profesyonel koç ve kişisel gelişim uzmanı olarak İzmir'’de yaşamaktadır. İnsan, biri bedenen diğeri ruhen olmak üzere iki kere doğar derler. Yazarımız Nuray Çetingöz, okul eğitimleri sırasında Yoga ve Meditasyon il

Nargül Delice, “Her son bir başlangıçtır,” diyerek başladığı büyüleyici romanı Yusuf ile Iseul’da, birbirine savaşın yaralarıyla bağlı iki halktan bir genç kız ve delikanlının büyük aşkını anlatıyor. Duygulandığımız, gülümsediğimiz, yarının belirsizliğini her hücremizde hissettiğimiz, üzerimize kiraz çiçeklerinin döküldüğü, heyecanlı bir yolculuk bu. Bir yanda Yusuf’un korkusunu ve korkusuzluğunu iliklerimize kadar hissederken bir yanda savaşı çok küçükken yaşamış olan Iseul’ün duygu yüklü serüvenine eş

Avrupalı Yahudilerin, Nazi soykırımından kaçarken bu amaçla kullandıkları deniz araçları genellikle gemi adı dahi verilemeyecek küçük yük gemileri, mavnalar hatta kayıklardı. Seyahat, genellikle son derece güç, insanlık dışı ve tehlikeli koşullarda yapılmaktaydı. Filistin’e gitmek üzere Bulgaristan’ın Varna Limanı’ndan yola çıkan, çoğu batan veya batırılan gemilerden biri de Salvador’du… 352 yolcu taşıyan Salvador Gemisi 1940 yılının 12 Aralık günü Silivri açıklarında şiddetli bir fırtınaya yakalandı. Ca

1942 yılında eşi ile birlikte Brezilya’da intihar eden ünlü yazar Stefan Zweig’ın veda mektubu, uzun yıllar boyunca kayıplara karışmıştı... Ölümünün 70. yıldönümü olan 2012’de İsrail Milli Kütüphanesi tarafınca basına tanıtılan bu mektubun o arşivlere nasıl ulaştığı bugüne dek geniş kitlelerce tam olarak bilinmiyordu. İşte bu konudaki “sır perdesi”, kitabımıza adını veren belgesel öykü aracılığı ile ilk kez aralanıyor! Yazmanın en zevkli yanı, kalem tutanın gerçek olayları belirli bir yerde nasıl gelişm

Söyle bakalım Havva'nın mı kızısın, Lilith'in mi? Bir kaburga kemiğinden evrilmeye razı mısın? Yoksa bir kadın olarak ayakta durmaya, hayata tutunmaya hatta hayat olmaya hazır mısın? Eğrelti Otları Şarkı Söyler Mi? hep anlatılagelmiş masallardaki yalanların ortaya çıktığı, süngüsünün düştüğü ve evliliğin büyüsünün dağılıp kaybolduğu, ezber bozan, put kıran, başkaldıran bir roman.Hayatı, Asuman Bayrak'ın sade ve samimi anlatımıyla, iki ailenin üç nesil kadınından ayrı ayrı okuyor, kadınlar dünyasında bir

Burak Çapraz, incelikle yan yana getirdiği kelimelerden oluşan etkileyici bir yolda bir yolculuğa çağırıyor bizi. Kimi zaman bir fabl hayvanının gözlerinden bakıyoruz yola, kimi zaman hayallerinin kahramanıyla “teke tek” oynama şansı yakalamış genç bir basketbolcu adayının.Bazen kar taneleri görüyoruz yolda, bazen kan damlaları.Öyküleri okurken, kendimizi bazen, gerçekliğin ve benliğin bilimkurgusal, Calvino-Borgesvari fantastik sorgulamalarında, bazen de hayatın daha doğrudan hislerinin gelgitlerinde buluy

“Sadece bir firketesi kalsın ardında…Yalnız ve bir başına, komodinin üzerinde unutulmuş bir firkete… Günlerce dursun orada, bir kez bile dokunmadığım, yerini değiştirmediğim, gözlerimi dikip saatlerce izlemediğim ama orada o komodinin üzerinde durduğunu bildiğim, yalnız başına bir firkete…Arada bir ortaya çıkıp bazen günlerce kaybolan, sevdiğim kadın gibi… Orada olduğunu bildiğim ama dokunmak için sabrettiğim kadın, tıpkı o firkete gibi…”

İnce yağmur taneleri ılık esintiyi geçerek toprakla buluşuyordu. Eloin, yağmurla birlikte yavaşça yeryüzüne indi. Avucunda taşıdığı küreyi açarak içinden çıkardığı bereket damlasını uzun bir asaya dönüştürdü. Havada asılı duran asanın tepe kısmında kendi ekseninde dönen bir halka, halkanın içinde ise bereket damlası vardı. Eloin asayı tutup, gölün suları üzerinde yavaş adımlarla yürümeye başladı. Hareketleri bir kuğu kadar narin, hür ve vakurdu. Sağ ayağının üzerinde ve kendi etrafında dönerek uyanışın dans

Yaşadık. Hiç utanmadan, İyi günler, diledik oğlu kaybedilmiş bir anneye, artık hiçbir gününün iyi olmayacağını bile bile... Evet, yaşadık, yaşayakaldık belki de başka türlüsünü beceremediğimiz için.'' Son Sardunyalar Sevinçle ağaç dallarına tırmanmak içindir çocukların ayakları darağaçlarında sallanmak için değil...'' Merih Nesrin Yalçın, 80'ler Türkiye'sine en yakından tanıklık edenlerden, kendini bir nebze kurtarabilmiş, hayata tutunabilmişlerden. Son Sardunyalar'da bunu maalesef ki başaramamış, kaybolup

Bir yazarı beklemek... Yazmak insanı bazen çoğaltan, bazen de yalnızlaştıran bir eylem. Bu Kitabın Yazarı Öldü'de Bahar Yaka tam da bu noktadan dokunuyor karakterlerine. Fiziki ya da ruhani bir ölüm değil burada bahsedilen, bir nevi edebi ölüm... Yazarların doğuma eşdeğer yazma sancılarını anlatıyor birçok perspektiften. Eleştiri karşısındaki tepkilerini ortaya döküyor tüm çıplaklığıyla. Bir yazarın kaçamak, kıskançlık dolu bakışlarını yakalıyor, başka bir yazarın eserine bakarken. Hissedip de söylememen

“Hayalciler” romanıyla binlerce okurun yüreğine dokunan Çağdaş Turan, bu kez bir öykü kitabıyla sevenlerini selamlıyor.“Bir Kahraman Adayının Güncesi” adını taşıyan kitapta yirmi bir öykü bulunuyor. Öykülerde, gündelik yaşamın getirdiği sorunlar, olumsuzluklar, zorlu hayat mücadelesi gibi toplumsal konuları kendine has mizahi tarzıyla anlatan yazar, her bir öyküsünde karakterlerine usta bir terzinin elinden çıkmış kıyafetler giydirmeyi başarıyor.Fatih Ayan

Fatma Burçak edebiyatın içinden bir isim. Yıllardır sadece okuyup, yorumlamakla kalmadı, birikimini derlediği kitaplar ve atölyeler yoluyla başka okurlara, çocuk kitaplarıyla genç nesillere de aktardı. Bu kitapta toplanan öyküler çok okuyan, ama aynı zamanda iyi ve eleştirel okuyan bir yazarın kaleminden süzüldüğünü belli edecek incelikte, üzerinde uzunca düşünülüp çalışılmış öyküler. İşte bu nedenle okura da keyifli ve nitelikli bir okuma deneyimi vadediyor.Yazar bize geçmişin gölgesinden çıkıp bu hayatta

Sinestezi ile şekillenmiş bilinçler, Gümüş Saçlı Kadın’ın önderliğinde kıyameti alt etmek zorundalar. Ortak noktaları dışlanmışlık ve savrulmuşluk olan sinestetler birbirlerinden habersizdir. Tüm hayatları boyunca hor görülerek karanlıkta yürümek zorunda bırakılmış olan kahramanlarımız, çok uzaklardan bir ses işitirler. Başka bir evrenden gelen bu tını onları Likya Yolu üzerinde bulunan Kargılı Dere’ye götürür.Kıyamete ve yeniden doğuşa tanıklık edeceğiniz bu kitapla birlikte kendinizi duyu karmaşasının ort