Bilinmezlere gebedir yaşam. Yola çıktığında değil de yolda kaldığında anlaşılır karamsarlığın acısı. Seyahatlerin en beteridir yalnızlık. Yaşanılan depresif tonun beraberinde getirdiği, düşünsel dalgalanmalar içerisinde adım atmanın zorluğu, ne zor bu yolda yürüyebilmek. İnsan zihninde yer edebilecek tüm çağrışımların sancısını yaşayarak deneyimliyor. Ömürden eksilmeye devam eden ve beraberinde ardı arkası kesilmeyen, günbegün yok olmak pahasına devam eden bir yürümek bu. Tekliğin yanında getirdiği birlikte

Elyan, ailesinin uyumsuz, inatçı, aynı zamanda aykırı kızıdır.Hayatı boyunca ablası Alin gibi olması gerektiğini savunan babasına karşı geldiği zamanlardan birinde, annesinin baskısıyla katıldığı toplantıda tanıştığı iş adamı Aktan Kırateşi hayatını değiştirecektir."Hayatımdaki herkesin bir gün gideceğini bilerek büyüdüm ben. Hep, en sevdiklerim için bile aralık bir kapı bıraktım. Ya siyahtım ya beyaz; arası hiç olmadım, belirsizlik çürütür çünkü bunu biliyordum. Ama şimdi, konu sen olunca herkese bıraktığı

Benim bu gece kayıplardan bir ses Benim masumluğu unutamamış bir gün Yürüyüp de gidemediğim yerlerde bir ün Ve bir anı saklayamamış umarsızca Bir gül koklamadan veda eden benim Bir gül bahçesinin tam ortasında Günlerce susuz kaldığımda Bir mavi deniz ortasında

Mevlâna Celâleddin-İ Rûmi, Molla Cami, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram Velî, Akşemseddin, Molla Gürâni, Ahmet Yesevi ve onun öğrencileri ki; tarihte onun öğrencilerine “Horasan Erenleri” denir. Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi şahsiyetler bizi doğruya götüren kilometre taşları gibidir. Bizi hedefimize ulaştıracak eserler veren kişilikli şahsiyetlerdir. Bu bakımdan Mevlâna’nın Mesnevî’sinden, Dîvan-ı Kebîr’inden, Molla Câmi’nin “Şark Edebiyatı” adlı külliyesinde okuyup seçtiğim, okuyucuların da hoşun

İnsan bir şehrin ya yerlisidir ebediyen ya da yabancısı… Hera, yüreğinde alevlenip duran bir merak duygusuyla doğar. Ataları tarafından dünyanın tüm şehirlerinden izole edilen ve sadece iyiliğin, güzelliğin, nezaketin boy attığı Tozpembe şehrinde ezelden beri yaşamını sürdürürken bir süre sonra etrafındaki her şey ruhuna darlık verir. Fakat Hera’nın önünde büyük bir engel vardır. Tozpembe şehrinden çıkmak yasaktır. Hera yasakları çiğneyip şehirden çıkmayı başaracak mı? Yüreğindeki iyiliğe galip gelen aşk u

12. Yüzyıl... Yemen’den Anadolu içlerine kadar uzanan ve bu topraklarda başak veren büyülü bir hikâye. Tarihin garip tecellilerinin tekrar tekrar arzı endam etmesine soluklarınızı tutarak şahit olacağınız bir macera. Üzerine türküler, ağıtlar yakılan bir coğrafyanın yüzyıllardır değişmeyen kaderine şaşırarak şahit olacaksınız. Selahaddin Eyyubi’nin kahramanlıklarının izini sürerken bir yandan Anadolu’nun mana iklimini yeşerten bir velinin gölgesinde soluklanacak öbür yandan da kendinizi imkansız bir aşkın t

Antik dönemin sosyal hayatına ve kadının yaşantısındaki belli süreçleri bir arada tutan bu eser günümüze kadar gelen bazı etik olmayan kuralları da bir eleştiri yağmuruna tutmaktadır. Antik Yunan dünyasının kadınları ve günlük yaşantısına dair temel ilkeleriyle devamında Sappho'nun hayatıyla özdeşleşen bir akademik deneme eseri niteliği taşımaktadır. Her zaman hayatımızın temelini oluşturan kadınların hak ettiği değeri bir nebzede olsun göstermek bizim için de oldukça mühim bir meseledir.

Tarihî olaylardan ders almak, tarihi derinlemesine bilmekten, sayısız tarih kitabı okumaktan daha yararlıdır. Tarihî hâdiselere vâkıf olmak, bir insanın tarihine mefahirine, bağlı olmak demektir. Toplumlar veya uluslar, tarihini karanlık dehlizlere atarsa, kendi zihinlerine, kendi düşüncelerine ve kendi öz değerlerine zincir vurmuş olur. Çünkü; “geçmişini bilmeyen toplumlar geleceğini tayin edemezler. “Mâzinin Penceresinden” adlı bu kitabımda, ders almamız gereken olayları ve hikayeleri anlattım. Kaynak ola

İsa Aleyhisselam 30 yaşında iken vahiy geldi. İncil nazil oldu. Yüce ALLAH Ona" Halkı iman ve ibadete davet etmeye başlamasını, hastaları, kötürümleri, anadan doğma körleri, delileri, alacalıları ve diğer tüm hastalıklara tutulmuş olanları iyileştirmesini emretti. Hz.İsa da emrolunanı yaptı. İnsanlar Ona ısındı. Hz.İsa zamanında, tıp alanı üstündü. Fakat doktorlar anadan doğma körün gözünü açmaktan, baras hastalıklarını iyileştirmekten acizdiler. Hz.İsa onların yapamadıklarını yapıyor hatta ölüleri bile di

Fazıl, Fazıl’ın bile tanımlayamayacağı bir karakter. Çevresine yabancı, kendisine yabancı, insanlara küs, kendisine küs… Aslında her insanın içinde hayat bulabilen bir karakter. İnsanlıktan hatta kendinizden kaçmak istediğiniz anlarda içinizdeki Fazıl’ı hissedebilirsiniz çünkü Fazıl’ın bütün hayatı bu anlardan oluşuyor. Yalnızken bile yalnızlığı hissedemeyecek bu psikolojik durumdayken Siyah Saçlı Kadın ile tanışıyor. Siyah Saçlı Kadın; Fazıl’a unuttuğu geçmişini hatırlatıyor, Fazıl’da, anne ve psikolog his

Şahin var gücüyle savaşıyordu. Kahramanca düşman askerlerini yere seriyordu. O biliyordu ki imanı var oldukça, ALLAH ona yardım edecekti. Tam bir yıl böyle savaşmakla geçti. Şahin tam anlamıyla çökmüştü. Yiyecek, içecek azdıve tükenmek üzereydi. Bütün askerler çoğu zaman hiç bir şey yemeden savaşmak zorunda kalıyorlardı. Bazen tek yedikleri hoşaf oluyordu. Şahin artık anne babasını ve Zehra'sını düşünemiyordu. Onun tek düşüncesi vatanı kurtarmak ve dinsiz düşmanları bozguna uğratmaktı. Bir yandan da çok sev

Şeyma’s life changed that day. She missed her parents. She wanted to bring her parents back. It was her 27th birthday. Elif had a gift for her. It was a gate which gave a chance to go back in time. Elif said. “You have a chance to change something in the past. It is up to you. What do you want to change?” What was Şeyma’s wish? She had only one chance to change. Elif said. “If you don’t succeed, you may die. Are you sure? “ It was do or die thing. There was a difficult situaiton. However, there was a person

Yazar bundan önceki “Sosyalizmin Yüz Akı Marx’ın Dâhiliği (!)” ile “Liberalizm ve Liberalizmin Kara Yüzü Kapitalizm” adlı eserleriyle sosyalizmin en kabul edilebilir ve en uygulanabilir versiyonu olan Marxizmi, ardından yaklaşık üç yüz yıldır küresel sermaye, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından uygulanmakta olan ve diğer ülkelere dayatılan kapitalizmin, kısaca batı kaynaklı hiçbir sistemin ve düşünce anlayışının evrenin ve insanlığın sorunlarına çözüm bulamayacağını anlatmıştı. “İnsanlar kapitalizmin sömürü d

Kültürel, toplumsal, siyasal olaylar, inkılâpların uygulanması, toplumun çağdaşlaşma anlamında yön değiştirmesi her zaman sanatı da etkilediği için sanata konu olmuştur. Sanatçı doğup büyüdüğü toprağın, yetiştiği ve benliğini bulduğu toplumun bir aynası konumundadır. Bu aşamada Türk toplumunun Cumhuriyet’in ilanı ile bağımsız bir Türk Devleti, çağdaş bir uygarlık olma yolunda katettiği aşamalar, yaşadığı kültürel değişim, toplumun her alanına olduğu gibi Türk resim sanatına da yansımıştır. Global düzene uyu

Bugünkü hız çağı, bu bütünü parçalayarak yoluna devam ediyor. Bizden çevremizden de birçok değeri koparıp sürüklüyor. Bazen öyle başarılı oluyor ki elden bir şey gelmiyor. En kötüsü kavramlarımızı ve kelimelerimizi yitiriyoruz. Geleceğe ne bırakacağımızı kara kara düşünmek zorunda kalıyoruz. Artık sevdiklerimizden gelen mektuplar, çocukların oynayacağı mahalleler, annelerin ninnileri, masalları, sohbetle demlenen kahvelerimiz yok oluyor. Tek tesellimiz bu güzel hasletleri karınca kararınca dile getirecek ya

Zamana savaş açtım, Dertlerime dur derken, Sabır denen taşı kırdım Sırf seni beklerken. Ben aşkını tanımadım Ömrüm geçedururken Tel tel döküldü saçım Sırf seni beklerken...

hikayeden ve hayattan önce aşk vardı ……söz aşk’tandı, Havva’dan bu yana kaç satr, ……..kaç kelime, kaç harf kırığı anlata bilir ki …..Ademin Havva’dan sürgünlüğünü dedim ya Havva’dan bu yana, ………………….ve Havva’dan öte kağıda düşen kelam yoktu ………söz yoktu, sözcük yoktu ……………..gönül kırıktan da öte

Nereden başladığını bildiğimiz, ama nerede, nasıl, ne zaman biteceğini tahmin bile edemeyeceğimiz koca bir rüya bu dünya. Aynı bizlerin hikâyesi gibi, kim bilir, belki de senin hikâyen henüz başlamadı bile…

Yaşamak, İki ağlamak arası ne uzak ne de yakın, gri Yaşamak, artık uçsuz bucaksız şehir Şehir çöl, yüzük ve siyanür Üstümüzde siyah gömlek Sırtımızda çıban Karbon kokusunda kan dökülür kelimeler arasında, Ne kefen ne de tabut Ceset dolu bir uçak enkazı içimiz Bir değeri var mı ki? Derisi ceylan koltukların Apolet ve kravatların Kasılan yelek ceplerinde pamuk ellerin Yulamayacaklar. Alıp götürecekler, Gömecekler, Hançer ekinli koyaklarda

İkimiz İkimiz acemi yazılmış bir romandaki zavallı Kahramanlar gibiyiz. Son zamanlarda evliliğimiz adeta çökmüş yaşlı, topal bir kadına benziyor anlıyor musun? Anlamıyorum ne oldu bize. Oysa sen Kafdağı kadar büyük engin bir sevda bahçesiydin. Bense o bahçede koklamaya doyamadığın karanfil... En güzel şarkılar alev alev tutuşan dilimizde dökülürdü. Şimdi ne oldu bir tanem geceler ıssız ve sessiz... Sen Yusuf ben Züleyha... Toprak (Hamide)Donmuş